Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı ve ERZURUM Gazetesi yazarı Ahmet Göksan Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından düzenlenen 1. Ulusal Kıbrıs Sempozyumunda konuştu. Kıbrıs ve Kıbrıs’taki Türk gerçeği konularına değinen Göksan, “ Bu güne değin birer yüksek öğretim kurumu olan üniversitelerin, Kıbrıs davasına gerekli olan ilgiyi göstermediğini veya gösteremediğini acı da olsa belirtmek istiyorum.” dedi.
//GERÇEKLER
Göksan, “Gerçeklerin üstünün örtülmemesi gerektiğine de inanıyorum. Bu nedenle Atılım Üniversitesinde kurulan Kıbrıs Araştırmaları Merkezi’nin, var olan bu boşluğun ortadan kaldırılması yolunda atılmış bir adım olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. Bu merkezden veya benzer merkezlerden üretilecek olan görüşlerin ve ortaya konacak çalışmalar, siyasetçiler başta olmak üzere konuya ilgi duyan herkesimden insanın yolunu aydınlatacaktır.”diye konuştu.
//ONLAR POLİTİKALARINI ÜNİVERSİTELERDE ÜRETİYORLAR
Rum ve Yunan tarafının bu güne değin izlemekte oldukları politikaların nerede ise tamamının, büyük ölçüde üniversitelerdeki veya benzeri kuruluşlarda üretildiğini belirten Göksan şunları kaydetti: “Bunun yanı sıra Ortodoks Kilisesinin siyasetçiler üzerindeki etkisini de vurgulamak istiyorum. Buralarda harmanlanan görüş ve düşünceler karşımıza Rum – Yunan Ulusal Politikası olarak çıkmaktadır. Bu nedenle karşı tarafta siyasetçiler değişiyor ama izlenen politikalarda herhangi bir değişiklik yaşanmıyor. Söylem değişikliğinin dışında hiçbir değişikliğe rastlanılmamaktadır.”
//ATATÜRK’ÜN KIBRIS’A VERDİĞİ ÖNEM
Konuşmasında Atatürk’ün Kıbrıs’a verdiği önemi aktaran Göksan şöyle konuştu: “Akdeniz’in ortasında yüzer bir gemi görünümünde olan Kıbrıs adasının Türkiye’ye 60 mil, Yunanistan’a 800 mil, İngiltere’ye olan uzaklığı ise 1500 mildir. Adanın bu durumunu yaşamsal önemde gören Yüce Atatürk, 1937 yılında Antalya’da Kıbrıs’ın önemine dikkat çekiyordu. Bir tatbikat sırasında yanındaki subaylara sorduğu sorulardan doyurucu bir yanıt alamaz. Bunun üzerine elini Kıbrıs haritasının üzerine koyduktan sonra yanındakilere dönerek, “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir” diye sesleniyordu.
Kıbrıs adasının Türkiye için önemini de o günlerde göstermiş olan Yüce Atatürk’ün bu görüşlerine yürekten katıldığımızı belirtmek istiyorum. Jeolojik olarak olanaklı olsa, adayı yukarıya doğru hareket ettirdiğimiz zaman Anadolu coğrafyasına arada boşluk kalmadan yapışacağı görülecektir. Bu nedenle KIBRIS bizler için bir sorun değil bir ulusal davadır.
Jeopolitik olarak bu kadar önemli olan Kıbrıs adası, günümüzde bir takım aymazlar tarafından karşı tarafa verilmek istenmektedir. “Verelim de kurtulalım” yaklaşımında olanların, adadaki yabancı üslerden haberlerinin olmadığını düşünüyorum. Varsa bile kasıtlı davrandıklarını belirtmek istiyorum.
//ÜSLER KONUSU
Adadaki üsler konusunu ele alan Göksan konuşmasını şöyle sürdürdü: “
Adanın güneyinde İngilizlerin iki adet, Yunanistan’ın biri askeri liman olmak üzere iki adet üssü bulunmaktadır. Son dönemde Fransa’ya da bir üs verilmiştir. Bu kadar uzak mesafede olan bu ülkelerin adada üsleri bulunduğuna göre, Türkiye’nin de adada silahlı kuvvetlerini bulundurması kadar normal bir husus olamaz. Adanın güneyinde bulunan bu üsler, diğer etmenlerin yanı sıra, orta doğudaki politikaların belirlenmesinde ve uygulanmasında etkili olmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan çekilmesini, sürekli olarak gündeme taşınması anlaşılır bir husus olmanın ötesindedir. Tarihe Kanlı Noel olarak geçen 1963 Aralık ayı olaylarından sonra, BM Güvenlik Konseyi, 4 Mart 1964 tarihinde aldığı bir kararla adadaki barış gücünü görevlendirmiştir. Bu güç, adada bozulan devlet düzenini yeniden kurmakla görevlendirilmiştir. - Rumların bozdukları Kıbrıs Cumhuriyeti - BM adına görev yapan bu askeri güçün, bozulan düzeni yeniden kurması bir yana barışı dahi sağlayamadığı unutulmamıştır. 20 Temmuz 1974 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerçekleştirdiği Barış Harekatları sonrasında adada barışın sağlandığı unutulmamalıdır. Bu nedenle Kıbrıs adası askersizleştirilecekse, öncelikle İngiliz üslerinden başlanarak, diğer askeri unsurlardan arındırılması gerektiğini söylemek istiyorum. Bunlar yapıldıktan sonra da Türk Silahlı Kuvvetlerinin durumu konuşulabilir.”
//TÜRK VAKIF ARAZİLERİ
“Adada bulunan Türklere ait olan Vakıf topraklarının durumu ne yazık ki konuşulmuyor.” diyen Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı Göksan, Bir televizyon kanalına yapmış olduğum “Vakıflar Adası Kıbrıs” belgeselinde adanın hem kuzeyinde hem de güneyinde geniş toprakların olduğunu da belirlemiş bulunuyoruz. Adanın yüzde 40’ına yakın toprağın Türk Vakıflarının malı olduğu belgeleri ile ortaya konulmuştur. “Verelim de kurtulalım” yaklaşımının bilgi eksikliğinden kaynaklanmakta olduğunu söylemek istiyorum. Toprak ve askeri açıdan son derece net olan bu durum karşısında artık kesin bir duruşun da gösterilmesi gerekiyor mu ne…1950’li yılların başlarından günümüze dek geçen zaman diliminde Rumlar, adayı Yunanistan’a bağlamak için her yolu denemişlerdir. Kıbrıs Türkleri de anavatanlarından aldıkları güç ve destekle direnmişleridir. Direnmeye alışkın olan Kıbrıs Türkleri son bir yıl içinde yürütülen çözüm görüşmelerinden kendileri için güzel ve iyi bir sonucun çıkmayacağına inanmaktadırlar. Bu nedenle de kendilerini yok etmek isteyenlere karşı da direnmeye devam edeceklerini vurgulamak istiyorum. Bu onurlu direnişin 131 yıldır sürdürülmekte olduğunun da bilinmesi gerekiyor.Geçtiğimiz günlerde yapılmış olan bir kamuoyu araştırması da bu yargımızın kanıtı olmaktadır. %78 oranındaki katılımcı, devletlerinin devam etmesi gerektiği konusunda birleşmektedirler. Bizlerinde Kıbrıs Türk Kültür Derneği olarak bu onurlu direnişi desteklediğimizi sizlerle paylaşıyorum…
Bu can alıcı hususu huzurlarınızda yüksek sesle dillendiriyor ve bu direnci gösteren kardeşlerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha yineliyorum.”
//BUKALEMUNA BENZEYEN BELGE
“2004 yılında Annan Planı diye bilinen bir belge ortalık yere çıkarılmıştır. Kıbrıs Türkleri bukalemuna benzeyen bu belgenin, oylanması sureti ile tuzağa düşürülmüşlerdir.”vurgusunu yapan Göksan şunları kaydetti: “ Yüksek oranda ‘evet’ demelerine karşın mağdur edilmişlerdir. Benzeri bir oyunun 2010 yılında yine BM tarafından gündeme taşınacağı konuşuluyor. Tarafların uzlaşamaması durumunda bile bu oylamanın 2010 Nisan ayından önce yapılması planlanıyor. 2004 yılında oylanan bukalemuna benzeyen BM belgesinin günümüzde devekuşuna benzemesinden kuşku duyduğumu da belirtmek istiyorum. Bu nedenle Kıbrıs Türklerinin önlerine konulacak olan bu belgeye, içeriği ne olursa olsun HAYIR demeleri gerekiyor. BM gözetiminde, 10 Ağustos 1974 yılında Cenevre’de Kıbrıs görüşmeleri yapılmıştır. Toplantı sonrasında alınan kararla, adada iki bölgeli iki devletli bir yapının oluşması öngörülmüştür. Daha sonra yapılan Doruk toplantılarında bu kararlar toplum liderleri tarafından da kabul edilmiştir. Daha da önemlisi 16 Ağustos 1974 sonrasında varılan bir anlaşma sonrasında karşılıklı nüfus değişimi yine BM gözetiminde yapılarak bu günkü yapının pekişmesi sağlanmıştır. “
//ANNAN PLANI
Sempozyumdaki konuşmasında Annan Planı’na da değinen Göksan, “BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan, görevden ayrılırken BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporunda adada iki bölgeli ve iki devletli bir yapının oluştuğuna vurgu yapıyordu. Bu nedenle de adadaki barış gücüne gerek kalmadığının da altını çiziyordu. Benzer yaklaşım, şu an görevde olan Genel Sekreter tarafından da kabul edilerek daha sonra hazırlanan raporlara yansıtılmıştır.”dedi.
//KIBRIS DAVASI VE UZLAŞI
Kıbrıs davası konusunda genel bir uzlaşıdan söz etmenin mümkün olduğunu vurgulayan Göksan, “. Konuya ilişkin olarak TBMM’nde alınmış çok sayıda kararın var olduğu biliniyor. Son dönemde bazı siyasetçilerin alınmış olan bu kararlara işlerlik kazandırmaktan geriye doğru bir duruşu sergiledikleri de unutulmamalıdır. 1950’li yıllardan günümüze dek tüm siyasetçilerin üzerinde anlaştıkları tek bir söylem vardı. O da hiçbir “Türk Hükümetinin Kıbrıs’ı Rumlara ve Yunanlılara terk etmeyecektir” söylemidir.
Kıbrıs Türkleri de bu duruşa koşut olarak, ulusal duruşunu Anadolu coğrafyasına bakarak belirlemiştir. Geldiğimiz bu noktada Kıbrıs Türklerinin isteklerinin dikkate alınması gerektiğini belirtmek istiyorum. Çünkü Kıbrıs Türklerinin adadaki varlığı, Anadolu coğrafyasının bir anlamda sigortası olmaktadır. Ki bu husus Yüce Atatürk tarafından 1937 yılında vurgulanmıştır.”diye konuştu.
//KIBRIS’IN SINIRLARI ŞEHİT KANIYLA ÇİZİLMİŞTİR
Göksan konuşmasını şu sözlerle tamamladı,”Gelinen bu noktada Rumlarla uzlaşmak olanaklı mıdır diye soracak olursanız, bunun yanıtı, Kıbrıs Türklerinin unutulmaz lideri Dr. Fazıl Küçük tarafından yıllar öncesinde verilmiştir. “Kafalarında Enosis çivisi çakılı olan Rumlarla anlaşmak olanaksızdır”.Kıbrıs Rumları adına görüşmelere katılan mendil büyüklüğündeki ülkenin başı olan Bay Hristofyas, Rum Ulusal Konseyince kabul edilen karar doğrultusunda konuşmayı yeğliyor. Onlara göre çözümün yolu, “tek ve bir egemenlikten” geçiyor. Böyle bir yaklaşım, anlaşmadan yana olmadıklarının göstergesi olmanın ötesindedir. Tek egemenlik yaklaşımı Kıbrıs Türklerinin adadan sökülüp atılması demektir.
Yunanistan’da son yapılan genel seçimler sonrasında hükümet olan Bay Yorgo Papandreu, Yunan Birliği Partisinin - Pasok – başkanıdır. 20 Ekim 2009 tarihinde Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmasında, “Yunanistan’ın kararlılıkla sürdürdüğü değişmez dış politikasının hedefi, Türkiye’nin Kıbrıs’ı istila etmesinin sonuçlarının yasallaşmasını önlemek ve tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktır” diyordu.
Bay Hristofyas’ın söylemindeki ‘tek egemenlik, tek devlet’ söyleminin arkasındaki hedef Enosistir. Adanın Yunanistan’la birleştirilerek Büyük İdeal diye tanımladıkları Büyük Yunanistan’ı kurmaktır. Ulusalcı yaklaşım sergilemekte olan tüm kurum ve kuruluşlara bu noktada çok önemli ve yaşamsal görevlerin düştüğünü de belirtmek durumundayım.
1948 yılında kurulan Kıbrıs Türk Kültür Derneği, adadaki Türk varlığının devamını temel ilke olarak kabul etmiştir. Bu ilke doğrultusunda 61 yıldır mücadelesini sürdürmektedir. Derneğin genel başkanı olarak, bu ilke doğrultusunda onurlu duruşu sergilemekten çekinmeyen her kurum ve kuruluşla işbirliği yapacağımızdan kimsenin kuşkusunun olmaması gerekiyor. Adanın bir Rum ve Yunan adası olmasına izin vermeyeceğimizin de bilinmesini istiyoruz. Rumların bu çabalarının boşa çıkarılacağını da belirtmek istiyorum.Başka bir Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin olmadığının bilincindeyiz. Çünkü her iki Türk Cumhuriyet’inin sınırları, Anadolu’nun fidanlarının kanları ile çizilmiştir.
Her iki Türk Cumhuriyeti’ni sonsuza dek yaşatacağız.”