Yaşanan acının, dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın, mezhebi, meşrebi, ırkı, kültürü, coğrafyası ne olursa olsun, Resûl-i Ekrem’e, ashâbına ve ehl-i beyt-i Mustafa’ya muhabbet besleyen her müminin ortak acısı olduğunu kaydeden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, mesajında, “Kerbelâ’da acımasızca şehit edilen Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının asil duruşu ve haksızlık karşısındaki onurlu mücadelesi ile bütün müminlerin gönüllerinde taht kurmuş, ona ve yakınlarına bu zulmü reva görenler ise insanlığın ortak vicdanında mahkûm edilmiştir” ifadelerine yer verdi.
Kerbelâ’yı bir efsaneye dönüştürerek, sadece tarihte yaşanmış bir acı olarak anlayamayacağımızı, bu hadiseden dersler ve ibretler çıkarmamız gerektiğini vurgulayan Başkan Görmez, mesajında şu ifadelere yer verdi;
“BU ELİM HADİSE, BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN ORTAK ACISIDIR…”
Muharrem ayının 10. Günü olan Aşura, tarih boyunca Müslüman toplumlar açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Henüz asr-ı saadetin canlı şahitlerinin bulunduğu hicrî 61. yılın 10 Muharremi, Sevgili Peygamberimizin (sas) ‘benim dünyadaki çiçeğim, reyhanım’ dediği, ‘cennet gençlerinin efendisi’ olarak tavsif ettiği, Hz. Aliyyü’l-Murtaza’nın, Hz. Fatımatü’z-Zehra’nın ciğerparesi, Hz. İmam Hüseyin Efendimizin ve pek çoğu ehl-i beytten olan 70 kişinin Kerbelâ çölünde hunharca şehid edilmelerinden dolayı Müslümanların ortak hafızasında yer eden büyük bir acının tarihidir. Bu elim hadise özellikle milletimiz başta olmak üzere, ırkı, mezhebi, meşrebi ve ideolojisi ne olursa olsun, bütün Müslümanların asırlardır dinmeyen ortak hüznü, ortak acısı olmuştur.
“HZ. HÜSEYİN, ONURLU MÜCADELESİ İLE BÜTÜN MÜMİNLERİN GÖNÜLLERİNDE TAHT KURMUŞTUR”
Kerbelâ’da acımasızca şehit edilen Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının asil duruşu ve haksızlık karşısındaki onurlu mücadelesi ile bütün müminlerin gönüllerinde taht kurmuş, ona ve yakınlarına bu zulmü reva görenler ise insanlığın ortak vicdanında mahkûm edilmiştir. Yürekleri dilhûn eden bu acı, dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın, mezhebi, meşrebi, ırkı, kültürü, coğrafyası ne olursa olsun, Resûl-i Ekrem’e (sas), ashâbına ve ehl-i beyt-i Mustafa’ya muhabbet besleyen her müminin ortak acısıdır. Bizim mersiyelerimiz, muharremiyelerimiz, münacatlarımız, niyazlarımız, kasidelerimiz, ilahilerimiz, nefeslerimiz topyekûn edebiyatımız bunun ölmez şahitleridir.
“KERBELÂ’YI ANLAMAK, HÜSEYİN’CE YAŞAMAKTIR…”
Kerbelâ’yı bir efsaneye dönüştürerek, sadece tarihte yaşanmış bir acı olarak anlayamayız. Onu tarihte yaşanmış bir kıssaya, bir mitolojiye, bir efsaneye dönüştürmemek; bu hadiseden dersler ve ibretler çıkarmamız gerekmektedir. Kerbelâ’yı anlamak, Hüseyin’ce yaşamaktır. Yürekleri hiçbir zaman sahra-i Kerbelâ’ya dönüştürmemektir. Kerbelâ konusunda bugün bizlere düşen Hz. Hüseyin'in uğruna can verdiği adaleti ve merhameti doğru anlamaktır. Hz. Hüseyin’in en büyük gayesi, kendisinden sonra yeni Kerbelâlar yaşanmamasıdır. Acılardan acılar devşirmemek, Kerbelâ’nın kerb’u belasını bu asra taşımamaktır. Bize düşen vazifelerden biri de Kerbelâ’dan bir ayrılık-gayrılık değil bir birlik, beraberlik ve kardeşlik çıkarmaktır. Kerbelâ’yı anlamak, Kerbelâ’yı yaşamak, hakka, hakikate adalete, ahlaka, erdeme, fazilete, izzete, onura ve şerefe sevdalı olmaktır. Ciğer yakan, yürek sızlatan Kerbelâdan, bize yeni bir can ve yeni bir nefes üflemektir. Bir sevgi, bir muhabbet devşirmektir. Hz. Hüseyin’in konuşmaları ve mesajları dikkatle incelendiğinde tüm kaygısının İslam’ın ahlaki evrensel ilkeleri çerçevesinde sadece Allah’ın rızasını kazanmak, kabilecilik ve cahiliye asabiyeti karşısında kardeşlik ahlak ve hukukunu oluşturmak ve Resul-i Ekrem’in (sas) örnekliği doğrultusunda hak ve adaleti tesis etmek olduğu görülmektedir. Şurası iyi bilinmelidir ki, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının uğruna can verdikleri yol, Hz. Muhammed Mustafa’nın yoludur. Kerbelâ, Haksızlık karşısında direnmenin adıdır.
“BUGÜN DÜNYANIN HER YERİNDE YENİ KERBELÂLAR YAŞANIYOR…”
Üzülerek ifade edeyim ki; bugün Müslümanların Kerbelâ’yı anlayamadığı görülmektedir. Şam'da, Irak'ta, Yemen’de, Suriye'de dünyanın her yerinde yeni Kerbelâlar yaşanıyor. Müslümanların kanı akmaya devam ediyor. Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı şekliyle bugün bizzat birbirleri eliyle yok ediliyor. Maalesef ülkemizde de Kerbelâlar yaşatılmak isteniyor. Savaş, terör ve zulümden dolayı milyonlarca insan yerinden, yurdundan, evinden barkından, hayatından oluyor. Çocuklar umutlarını, hayallerini, geleceklerini yitiriyor.
“EN BÜYÜK FELAKET, İNSANLIĞIN VİCDANINI VE MERHAMETİNİ KAYBETMESİDİR…”
Bugün en büyük felaket, insanlığın vicdanını ve merhametini kaybetmesidir. İslam Dünyasında ve ülkemizde şahit olduğumuz üzücü olaylar, insanların bedenini, aklını ve yüreğini sattığında ne kadar zalim ve gaddar olabileceğini göstermektedir. Bir tek insanın kalbini Kâbetullah’a bedel kabul eden, bir tek insanın kalbini kırmayı Kâbetullah’ı yıkmaya eş gören bir dinin mensupları nasıl olur da kadın-çocuk demeden katliamlar yapabilirler?
“ZALİMİN DE MAZLUMUN DA MEZHEBİNE VE MEŞREBİNE BAKILMAZ…”
Unutulmamalıdır ki; Zalimin de mazlumun da mezhebine ve meşrebine bakılmaz. Kerbelâ’da yaşanan acı hadise karşısında Sünnî olan da Şiî olan da aynı duyarlılığı gösterir. Mümin her nerede olursa olsun zalime karşı mazlumun yanında duran vicdanlı insandır. Bugün bizlere düşen, kalbimizi, zihnimizi ve ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmektir. Bugün yeni Kerbelâlar yaşamamak için daha çok anlayışa, daha fazla sekinete, daha derin ferasete ihtiyacımız vardır. Her türlü kutuplaşmayı bir tarafa bırakarak kardeşlerimize gönüllerimizi açmalı, daha sıkı kenetlenmeliyiz. Tarih boyunca mazlumların umudu olmuş aziz milletimizi bölmeye, aramıza tefrika sokmaya, fesadı körüklemeye çalışan şer odaklarını bertaraf etmeli, kardeşlik misakımızı yenilemeliyiz. Şimdi ortak değerlerimizi yüceltme, Hz. Aliyyü’l-Murteza’nın ifadesiyle hilkatte eş, dinde kardeş olduğumuzu bir kez daha tüm dünyaya ilan etme zamanıdır. Şimdi Hüseynî bir tavır ortaya koyarak, zulmü besleyen ve şiddeti körükleyenlere dur deme zamanıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Efendimiz Muhammed Mustafa’ya, onun âline, ashabına salat ve selam ediyor; serdarımız Hz. Aliyyü’l-Murteza’nın şahsında bütün ehl-i beyt-i Mustafa’yı, Hz. Haticetü’l-Kübra’yı, Hz. Fatımatu’z-Zehra’yı, Hz. Hasan’ı, Hz. Zeyneb’i, hassaten şehitlerin serdarı, ser-çeşmesi, seyyidü’ş-şüheda Hz. Hüseyin Efendimizi, Kerbelâ şehitlerini ve bugüne kadar hak, hakikat, adalet, ahlâk, erdem ve fazilet için, izzet ve şeref için can veren bütün şühedayı rahmet, minnet, şükran, saygı ve tazim ile yâd ediyorum.