AYDOĞAN KALABALIK(İHA) - Arap Birliği'nde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in saldırganlığının Gazze'ye oyuncak ve oyun parkı götüren uluslararası bir yardım konvoyuna uluslararası sularda askeri saldırı düzenleyecek kadar şirazeden çıktığını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Arap Birliği'ndeki konuşmasına Mısır Arap Cumhuriyeti Başbakanı İsam Şeref ve Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el Arabî'ye kendilerine gösterdikleri misafirperverlikten dolayı şükranlarımı sunarak başladı. Erdoğan, Türkler ve Arapların yüzyıllardır tarihi dostluk ve kardeşlik bağlarına sahip halkların evlatları olduğunu söyledi.
ORTAK PAYDALAR
Yüzyıllarca bir arada aynı coğrafya üzerinde aynı medeniyetin, aynı inancın, ortak kültürün paylaşıldığını söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu: "Aynı medeniyet üzerine inşa edilmiş değerleri farklı lisanlarla da olsa nesilden nesile aktardık. Birimizin kederi, hepimizi kederlendirdi. Yine hepimizin sevinci, neşesi hepimizin yüzünü güldürdü. Biz, geçmişleri bugünleri ve gelecekleri ortak çizilmiş iki milletiz. Sanaa'da torununa tahta bir oyuncak dahi alamayan bir dedenin yüreğindeki hüzün Rabat'ta, Beyrut'tagözyaşına dönüşür. Riyad'da, Doha'da yaşanan mutluluklar Kudüs'te, İstanbul'da gönüllerimizi şenlendirir. Gazze'de ağlayan Filistinli bir çocuk, Ankara'daki bir annenin yüreğini sızlatır. Kahire'de gençliğin yükselen sesi, Trablus'ta, Şam'da, İstanbul'da aynı heyecanla yankılanır. Biz, aynı bedenin ve aynı ruhun unsurlarıyız zira biz büyük ve köklü bir aileyiz. Aile içinde sevinçler paylaştıkça artar, üzüntüler paylaştıkça azalır."
TARİHİ DÖNEMEÇ
Şimdi sevinçlerin ve üzüntülerin en üst düzeyde paylaşılan tarihi bir dönemeçte bulunulduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi: "Şimdi birbirimizi her zamankinden daha iyi anlıyoruz, daha iyi hissediyoruz. İstikbale umutla ve güvenle bakıyoruz. Türk ve Arap halkları olarak ebedi kardeşliğimizden aldığımız güçlerle aramızdan gün ışığının geçmesine izin vermeyecek kadar saflarımızı sıkı tutmalıyız. Farklı dillerle aynı anlam coğrafyasını ve kaderi paylaşan bizler için yeniden ortak geleceğe sahip çıkma zamanı gelmiştir. Bu şuuru canlı tutmak hem geçmiş nesillere bir borcumuz hem de gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur."
HALKLARIN MEŞRU TALEPLERİNİN KARŞILANMASI
Daha fazla özgürlüğün, demokrasi ve insan haklarının herkesin ortak şiarı olması gerektiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Zira halklarımızın geleceğe umutla bakmayı hak etmediğini hiç kimse iddia edemez. Halkımızın meşru taleplerini mutlaka ama mutlaka meşru yollar ve meşru yöntemlerle karşılamaya mecburuz. Meşru talepleri gayrimeşru yöntemlerle güç kullanarak bastırmaya çalışanlar, adaleti erteleyenler bugün değilse de yarın büyük bir yanılgı içinde olduklarını anlayacaklardır. Mütevazıhayatında seyyar tezgâhını korumak ve evine ekmek parası götürmekten başka bir gayesi olmayan Muhammed Bouazizi, insan onurunun değerini bir kere daha dünyaya hatırlatmıştır. İnsan onurunun her türlü siyasi rejim ya da güvenlik tartışmasının üstünde bir etki yapacağını göstermiştir. Bu onurlu duruş Arap halklarının kendisinden başka hiç bir yerde araması gerekmeyen medeni değerlerin bir yansımasıdır"
ZORLU SÜREÇ
Önümüzdeki sürecin meşakkatli ve zor olduğuna dikkat çeken Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Bu süreci tersine çevirmeye çalışan ve çalışacak gizli mihraklar da vardır, olacaktır. Bu gizli mihraklara karşı tedbirli olmalıyız. Ama artık gizli mihrakların gücünü bahane ederek çözümleri ertelemeye son verme zamanı da gelmiştir. Yürekten inanıyorum ki kardeş Arap halkları asla belirsizliğe fırsat vermeden kendi iradeleriyle bu süreci başarıyla, hayırla sonuçlandıracaklardır. Adalet ve hakkaniyet
çizgisine sadık kalınması ve herkesin hukukunun korunması halinde yeni umut kapılarını ardına kadar açacak olan Allah'ın yardımı mukadderdir. Halkların meşru beklentilerinin vakit kaybetmeden karşılanması için eşzamanlı olarak siyasi, ekonomik ve sosyal reformların gerçekleştirilmesi elzemdir. Bu tarihi süreç tamamlandığında adalet ve hakkaniyetin tecelli etmesi, barış ve huzurun emniyet, güvenin, demokrasi ve hukukun herkesi kuşatacak şekilde hissedilmesi bugün göstereceğimiz vakur duruşa bağlıdır."
LİBYA ULUSAL GEÇİŞ KONSEYİ'NİN BM TARAFINDAN TANINMASI
Tarihin yeniden evirildiği bir dönemde kardeş Arap halklarının bu vakur duruşunu saygıyla selamladığını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: "Bazıları gibi çıkar hesaplarıyla değil sadece ve sadece kardeşlerimin onurlu bir geleceğe sahip olması için Arap halklarının bu değişimi gerçekleştirmesini diliyorum. Bazılarının Libya'nın yeraltı zenginlikleri üzerine yaptığı veya yapacağı hesaplara bakarak değil, sadece Libyalı kardeşlerimi sevdiğim için bunları ifade ediyorum. Dolayısıyla burada atılacak adımlar geleceği çok daha farklı inşa edecektir. Hiç şüphesiz bu süreç en çok ortak aklın harekete geçmesi, en çok dayanışmanın gösterilmesi gereken bir süreçtir. Yüzyıllarca bilimden edebiyata, sanattan felsefeye, insanlık tarihinde çığır açmış yeniliklere imza atmış bölge insanı üzülerek ifade etmeliyim ki bugün olması gerektiği noktada değildir. Biz bu akışı tersine çevirecek birikime fazlasıyla sahibiz. Bugün cereyan eden gelişmelere de bu zaviyeden bakmak durumundayız. Bu bağlamda Libya halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini zaferle sonuçlandırmış olmasını memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Libya'nın Arap Ligi'nde bundan sonra Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından temsil edilmesi yönündeki karar da önemli ve sevindiricidir. Biz Libya'nın yaklaşmakta olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda da Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından temsil edilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü, Ulusal Geçiş Konseyi'nin geçmişte yaşananlardan ders çıkararak tüm Libya halkının iradesinin yönetime yansıması için hassasiyet içinde hareket edeceğine inanıyoruz. Aklı selimin bu yönde tecelli edeceğine de samimiyetle inanıyoruz."
Türkiye olarak Ortadoğu'daki gelişmelere kayıtsız kalmalarının düşünülemez olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi: "Bunu sadece aynı coğrafyanın bir parçası oluşumuzu düşünerek söylemiyorum. Ortak tarihimizi ve ebedi kardeşliğimizi de dikkate alarak söylüyorum. Kaldı ki bu bölgede cereyan eden her bir gelişmenin bölgemizin bütün dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda daha geniş bir coğrafyayı etkileme potansiyeli taşıdığı aşikardır. Ortadoğu bölgesinde her bir olayın bölgenin dengelerinden ayrı düşünülmesi ve tek başına ele alınması asla gerçekçi olamaz. Bu nedenle sürecin en başından beri bölgemizde vuku bulan değişim ve dönüşüm sürecinde ihtiyaç duyan herkese dostluk elimizi uzattık. Uzattığımız bu dostluk elimizi muhabbetle tutanlar olduğu gibi elimizi havada bırakanlar da oldu. Ama biz buna da aldırmadık. Doğru bildiğimiz yoldan şaşmadan halkın taleplerine cevap verilmesi noktasında dostane telkinlerimizi ısrarla dile getirmeye devam ettik."
İSRAİL ŞİRAZEDEN ÇIKTI
Halkların meşru talepleri karşısında bugün takınacakları tutum ve atacakları adımların hesabının ancak halklar tarafından sorulabileceğini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu çağrım bölgemizdeki tüm ülkeler için geçerlidir ve buna İsrail de dahildir. İsrail bir yandan bölgemizde meşruiyetini sağlamaya çalışırken diğer yandan da kendi meşruiyetinin temellerini sarsan sorumsuz adımlar atmaya devam etmektedir. Uluslararası hukuku ve insanlık onurunu hiç tereddüt etmeden ayaklar altına alan bu İsrail hükümetinin saldırganlığı, çocuklara oyun parkı ve oyuncak götürmek için yola çıkan uluslararası bir yardım konvoyuna, uluslararası sularda askeri bir saldırı düzenleyebilecek kadar şirazesinden çıkmıştır. İşte 9 tane vatandaşımız o sularda şehit edilirken aynı şekilde kısa bir süre önce 5 tane Mısırlı kardeşimizin şehit edilmesi de bizim için aynı değerdedir. İsrail hükümet politikalarının saldırganlığı İsrail halkının geleceğini tehdit etmektedir."
Barışın önündeki engelin İsrail hükümetinin zihniyeti olduğunu anlatan Erdoğan, "İsrail yönetiminin zihniyetidir. İsrail hükümeti tarafından aslında İsrail halkı ablukaya alınmıştır. Daha da vahimi öldürdüğü sivillerin ülkesi tarafından kendisinden talep edilen özür ve tazminat taleplerine de kulak tıkamakta, kendisini hukukun üstünde görebilmektedir. İşte bunun son örneğini Mavi Marmara saldırısını araştırmakla kurulan panelin hazırladığı raporda gördük. Bu vesileyle tekrar söylüyorum, bu raporun bizim için hiçbir hükmü yoktur, olmayacaktır" dedi.
PALMER RAPORU YOK HÜKMÜNDEDİR
Gazze'ye uygulanan ablukanın yasal olduğunu söyleyecek kadar İsrail tezlerinin esiri olan bu raporun Arapça ifadesiyle "Ke-enlem yekün" yani Yok hükmünde olduğunu anlatan Erdoğan, şunları söyledi: "Gazze ablukasını meşru gören hiçbir cümleyi tanımadığımızı bir kere daha ilan ediyorum. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki başta BM olmak üzere uluslararası çevreler İsrail'in tek taraflı şımarık uygulamalarına prim vermeye, bu insanlık dışı uygulamalariyeına gözlerini kapamaya devam ederlerse, işlenen bu
suçun bir faili olarak anılmaktan kurtulamayacaklardır. Şu iyi bilinmelidir; İsrail ne zaman makul, sorumlu, ciddi, insan hakkına, yaşam hakkına saygılı normal bir devlet olarak davranırsa ancak o zaman içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmayı başarabilecektir. Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerinin normalleşmesi için gerekli gördüğü şartlar hâla geçerlidir."
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ
Erdoğan, İsrail özür dilemedikçe, öldürülen şehitlerimizin ailelerine tazminat ödemedikçe, Gazze'ye uyguladığı ablukayı kaldırmadıkça Türk-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin söz konusu olamayacağını anlattı.
Palmer raporu açıklanmadan önce basına sızdırılmasının hemen ardından İsrail'le ilişkilerde bazı tedbirleri hemen uygulamaya koyduklarını belirten Erdoğan, şöyle konuştu: "Aldığımız bu kararlara göre Türk-İsrail diplomatik ilişkileri 2.katip düzeyine indirilmiştir. Türkiye ile İsrail arasındaki askeri anlaşmalar askıya alınmıştır. Doğu Akdeniz'de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestîsi için gerekli gördüğü her önlemi alacaktır. Türkiye, İsrail'in
Gazze'ye uyguladığı ablukayı tanımamaktadır ve İsrail'in 31.05.2010 tarihi itibariyle Gazze'ye yönelik uyguladığı ablukanın Uluslararası Adalet Divanı tarafından incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu'nu harekete geçirmek için girişimler başlatılacaktır. İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerde hak arama girişimlerine tarafımızdan her türlü destek verilecektir. Hiç bir ülke uluslararası hukukun üzerinde olmadığı gibi, uluslararası hukuk da sadece bazı ülkelerin
güdümünde değildir, olamaz. Daha adil daha yaşanılabilir daha güvenli bir dünya düzeni için bireyler gibi devletler de işledikleri cinayet suçlarının bedelini ödemek durumundadır, terör suçlarının bedelini ödemek durumundadır. Türkiye olarak ülkemize ve uluslararası hukuka karşı yapılan her türlü eyleme karşı sesimizi yükseltmeye ve bu eylemlerin karşılıksız kalmaması için gerekenleri yapmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle sayın Arap Ligi Genel Sekreteri'nin İsrail'le ilgili ilişkilerimizde almış olduğumuz
tedbirlere vermiş olduğu destekten dolayı kendilerine bir kez daha huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum. Bu desteğin ve dayanışmamızın, ablukanın gayrı hukukiliğini tescil etmek amacıyla Uluslararası Adalet Divanı'nda başlatacağımız süreçte de devam edeceğine eminiz."
FİLİSTİN DAVASI VE GAZZE MESELESİ
"Değerli kardeşlerim" diye sözlerine devam eden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: "her fırsatta ifade ediyorum. Filistin davası ayaklar altına alınmak istenen insanlık onurunu ayağa kaldırma ve dik tutma mücadelesidir. O yüzden bu dava sadece Filistin'in ve Filistinlilerin değil; adaletten, hak ve hukuktan, insaniyetten yana olan bütün devletlerin, bütün milletlerin ortak davasıdır. Bu mesele asla herhangi bir mesele değildir. İsrail-Filistin meselesi devletlerarası bir meselenin ötesinde , bir insanlık
meselesidir. Onlarca yılın meselesidir. Sadece Ortadoğu açısından değil, küresel barış açısından da tayin edici bir meseledir. Bölgemizde yaşanan olaylar, Ortadoğu'daki sorunların merkezinde yer alan İsrail-Filistin ihtilafının yattığı gerçeğini gölgeleyemez. İsrail-Filistin meselesi artık boyutlarını çok aşarak uluslararası düzenin meşruiyetini belirleyen bir mesele haline gelmiştir. Gazze bu durumda oldukça, uluslararası düzende hak, hukuk, meşruiyet gibi kavramların ne anlama geldiği konusunda kaosderinleşecektir. Bu meselede statükonun sürdürülmesi artık mümkün değildir. Zulüm üzerinden siyaset yapanlar, zulümlerinin edebi, güçlerinin mutlak olduğunu zannedenler sonunda mutlaka kaybedeceklerdir. Mesele çok açık ve nettir. Filistinli kardeşlerimiz özlemini çektikleri devletlerine artık kavuşmalıdır. Bu nedenle Filistin devletinin tanınması yegane doğru yoldur."
Bunun bir seçenek değil, zorunluluk olduğunu anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: Filistin halkının bu haklı ve meşru mücadelesini bütün gücümüzle hep birlikte desteklemeliyiz. Allah'ın izniyle içinde bulunduğumuz ay sona ermeden BM'de Filistin'i çok farklı bir statüde görme imkanı bulacağız. Bu amaç doğrultusunda Filistinli kardeşlerimizle el ele vermeli ve ortak çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürmeliyiz. Artık Gazzeli Muhammed'in, Nabluslu Ayşe'nin, Ramallahlı İbrahim'in, Kudüslü Zeyneb'in,Elhalilli Osman'ın bayrağının BM'de dalgalanmasının zamanı gelmiştir. Gelin özlemi duyulan o Filistin bayrağını en kısa zamanda göndere hep beraber biz çekelim. Gelin Filistin bayrağını göndere çekelim ve o bayrak Ortadoğu'da barışın, adaletin bayrağı olsun. Gelin Ortadoğu'ya hak ettiği barışın ve istikrarın gelmesine katkıda bulunalım. Bu duygu ve düşüncelerle konsey toplantısının başarılı geçmesini ve tüm bölgemiz ve dünya için hayırlı sonuçlar doğurmasını istiyorum."
Erdoğan'a konuşmasının ardından Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El Arabi tarafından plaket verildi.