BERLİN (İHA) – Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Her türlü ayrımcılık, her türlü ırkçılık, her türlü İslamofobik nefret söylemi yok olmalı” dedi.
Almanya ziyareti kapsamında Berlin'e gelen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Berlin’deki büyükelçilik binasında İslamofobya’ya ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. “Gerçekten bütün dünya yeni bir olguyla karşı karşıya. Özellikle küreselleşmeyle birlikte herkes yerinden yurdundan oldu ve bütün uzaklar yakın oldu bütün dinler komşu oldu bütün kültürler birlikte yaşamaya başladı. Ancak bu durum insanlık için yeni bir durumdu ve insanlar bu duruma uygun yeni bir dil bulamadılar yahut bulmakta zorluk çektiler. Yeni bir kültür, yeni bir düşünce oluşturamadılar. Eş zamanlı evrensel ilahi dinler de evrensel yorumlarıyla katkıda bulunarak, bu sorunun üstesinden gelemediler. Bir barış dili bir gönül dili geliştirmede insanlık yetersiz kaldı” diyen Görmez, Almanya’da ve dünyada, İslamiyet’e ve Müslümanlara yönelik sergilenen tavırlar hakkında açıklamalar yaptı.
SÜNNET YASAĞINA TEPKİ
Öncelikle Almanya’da yürürlüğe konan sünnet yasağını gündeme getiren Görmez, “Daha doğrusu bir mahkemenin bir kararla sünnet yasağı bize şunu gösteriyor. Toplumların kaderlerini yönetmek üzere talip olan siyasetçilerin, hukukçuların daha fazla dinler tarihi okumalarını zorunlu kılıyor. Bu yeni bir durum. Dolayısıyla bunun izah edilmesi gerekiyor. Belki makul izahı yapıldığında herkes farklı düşünecektir. Belki hayra vesile olacaktır böylece başka yerlerde de buna bir teşebbüs olmayacaktır. Çünkü hem Yahudilikte hem İslam’da hatta Hıristiyanlığın Orta Doğudaki bütün mezheplerinde, hatta Müslüman olmayan pek çok Amerikalının başvurduğu bir uygulama bildiğiniz gibi. Ayrıca sıradan bir uygulama olarak da kabul görmemiştir tarihte” dedi.
Görmez, Protestan ve Katolik kiliselerinin yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde bu konuyu tartıştığından ve olumlu sonuçlar aldığından bahsetti. Görmez, “Protestan kilisesinin yetkilileriyle burada uzun bir görüşmemiz oldu. Hem de sizden önce Katolik kilisesinin yetkilileriyle görüşmemiz oldu. Her iki kilisenin öncülerinin, bu kararı son derece yanlış bir karar olarak gördüklerini ifade etmeleri bunu çok yadırgadıklarını söylemeleri, bunun bu toplumda bir ayrışmaya yol açmaması için çaba göstereceklerini ifade etmiş olmaları beni sevindirmiştir” şeklinde konuştu.
İSLAMİYET KARŞITI AFİŞ KAMPANYASI
Almanya’daki İslamiyet karşıtı afiş kampanyasıyla ilgili yorumlarda bulunan Görmez, “Yine gelmeden önce özellikle güvenlik işbirliği çerçevesinde bir takım afişlerin asılarak hem de mütebessim çehreler altında garip yazılar üstünde aranıyor sloganı ile düşünülüyor olması dahi son derece üzücü olmuştur. Yani henüz uygulamaya konulmadı. Uygulamaya konulacağına da ben şahsen ihtimal vermek istemiyorum. Ancak bu afiş kampanyası niyetini özellikle her türlü aşırıcılık ile mücadele adı altında herkesin aynı kefeye konulduğunu, özellikle bir ülkede İslam’ın ve Müslümanların varlığının asla bir güvenlik meselesi olarak görülmemesi gerektiğini, sadece güvenlik ve entegrasyon politikalarıyla değil, çok daha farklı politikalarla, uygulamalarla, özellikle hukuk, adalet, özgürlükler bu çerçevede bakılması gerektiğini ortaya koyuyor” diye konuştu.
Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in, İslam’ın Almanya’nın bir parçası olduğunu söylemesinden mutluluk duyduğunu ve daha önce Cumhurbaşkanı Wulff’un da aynı şeyleri ifade ettiğini belirten Görmez, “Doğrusu bizzat Sayın Başbakan’ın, Şansölye Merkel’in ağzından İslam Almanya’nın bir parçasıdır demiş olması, hem de bir hafta önce, daha önce Cumhurbaşkanı Wulff bunu söylemişti. Söyledikten bir hafta sonra Ankara’ya geldiğinde ben o zaman diyanet işleri başkan yardımcısıydım, Başkanımız Ali Bardakoğlu’yla birlikte Alman Büyükelçiliği’nde bir akşam yemeği yemiştik ve Sayın Wulff sözünün Almanya’da ne tür tepkilerle karşılaştığını bütün samimiyetiyle bizimle paylaşmıştı” dedi.
İslam dünyasından gelerek Almanya’ya yerleşen Müslümanların, bu ülkenin değerlerini öğrenerek, kültürüne destek vermeleri gerektiğini savunan Görmez, “Türkiye’den gelen, İslam dünyasından gelen pek çok sivil toplum örgütüyle görüşmem olacak. Onlarla görüşmelerimde, Almanya’da yaşayan Müslümanları da şuna davet etmek istiyorum. Siz de bu ülkenin bir parçası olmak için çaba gösterin diyeceğim. Hem dilini kültürünü öğrenerek, hem birlikte yaşama kültürünü geliştirerek buna destek verin” dedi.
“Ama tabii ki onlarında şunu talep etme hakları olacaktır; bu ülkenin bir parçası olduğunu hissedebilmek için her açıdan, özellikle inanç açısından kendimi burada yaşayan herhangi bir vatandaşla eşit hissetmeliyim, her türlü ayrımcılık, her türlü ırkçılık yok olmalı, her türlü İslamofobik nefret söylemi yok olmalı ki ben de kendimi özgürce bu ülkenin bir parçası olarak kabul edebileyim. Her halde her Müslüman da böyle diyecektir” diyen Görmez, “Dolayısıyla tabii ki benim muadillerim, benim muhataplarım da buradaki siyasi kurumlardan çok dini kurumlardır. Doğrusu her iki kurumdan da bu noktalarda çok önemli destekler aldığımı onların da hem bu durumdan rahatsız olduklarını hem de bunu iyileştirmek için bir çaba içerisinde olacaklarını duymaktan mutlu oldum” şeklinde konuştu.
İslam karşıtı film ile ilgili yorumlar da yapan Görmez, eleştiriyle hakaret arasındaki çizginin belirlenmesi gerektiğini söyleyerek, “Aslında eleştiriyle, ifade hürriyetini ve mukaddes değerlere hakaret ederek toplumları aşağılamayı artık birbirinden ayırt etmenin zamanının geldiğini gösteren önemli bir süreçle karşı karşıyayız. Aslında İslam’ı eleştiren binlerce İngilizce, Almanca, Fransızca kitap var piyasada. Ve bu kitapları bir araya getirdiğimizde dünyanın en büyük kütüphanelerinden birisini oluşturur. Dolayısıyla eleştiri yapmak başka bir şeydir ancak toplumların mukaddes değerlerini aşağılamak, hakaret etmek, hakaret ederek o toplumlara bir baskı uygulamak başka bir şeydir” dedi.
Bu tarz eylemlerin İslam dünyasında olumsuz tepkilere yol açtığını ve bunun da dolaylı olarak İslamofobya’yı beslediğini belirten Görmez, Müslümanların ve çağdaş dünyanın bu döngüden kurtulmasının lazım geldiğini ifade etti. Görmez, “İslam dünyasında da yanlış tepkilerin doğmasına yol açıyor. İslam dünyasındaki yanlış tepkilerde dönüp İslamofobya’yı besliyor. Bu çok kötü bir sarmaldır. Bu sarmaldan Müslümanların kurtulması lazım, çağdaş dünyanın kurtulması lazım. Kurtulmak için de ifade hürriyetiyle, düşünce hürriyetiyle, toplumları, kültürleri aşağılayan mukaddes değerlere hakareti birbirinden ayırt etmemiz gerekiyor. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yakın gelecekte de zannediyorum bütün dünya bunu konuşacaktır ve inşallah en kısa zamanda bunu düzeltecektir” açıklamalarında bulundu.