Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen “İslâm Dünyasında Değişim Çabaları” başlıklı panel, Başkanlık Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Muş Alparslan Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Özcan tarafından yönetilen panele, Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç ve İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan Muş Alparslan Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman Özcan, son yıllarda İslâm dünyasının önemli değişim ve dönüşümlere sahne olduğunu belirterek, değişimin ortaya çıkardığı sosyal olayların, değişik kesimler tarafından birbirinden çok farklı şekillerde yorumlandığını söyledi. Ortadoğu ve İslâm dünyasında yaşanan gelişmeleri özetleyen Özcan, panelistlerin İslâm dünyasını çok yakından takip eden Türkiye’nin önemli bilim adamları arasında yer aldığını söyledi.
“OSMANLI, MAĞLUBİYETLERİNİN SOSYAL BOYUTUNU GÖREMEDİ”
Panelde ilk olarak söz alan Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç, günümüzde İslâm dünyasında ciddi bir değişim yaşandığını belirterek, bu değişim çabalarını “Zihniyet Baharı” olarak değerlendirmenin daha doğru olacağına inandığını söyledi. Ortadoğu ve Arap dünyasında yaşanan değişimlerin bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla aniden ortaya çıkabilecek bir durum olmadığına işaret eden Açıkgenç, şu an İslâm dünyasının içinde bulunduğu durumun iç açıcı bir durum olmadığını vurguladı. Açıkgenç, şöyle devam etti:
“Bu ifadem, ‘Zihniyet Devrimi’nin kötü bir şey olduğu şeklinde algılanmasın. Şu an İslâm dünyasının içinde bulunduğu durum, karanlıktan aydınlığa, kıştan bahara çıkışın sancılarıdır. Bugün İslâm dünyasında yaşanan bu değişimleri bugüne bakarak değerlendirmek yanlış olacaktır. Bu olayları ancak geçmişe bakıp gelecek ile birlikte değerlendirirsek hayırlı bir neticeye ulaşabiliriz. Bugün İslâm dünyasında yaşanan gelişmeleri iki farklı şekilde değerlendirmek mümkündür. Bu yaşanan değişim hareketlerini anlayabilmek için ilk olarak bir önceki asra bakmalıyız. Geride bıraktığımız yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle Ortadoğu’nun ani bir boşluğa düştüğünü görüyoruz. Osmanlı Devleti, ilk aldığı yenilgilerin ardından bir şok yaşadı ve bu şokla Batı karşısında aldığı mağlubiyetlerin sosyal boyutunu göremedi. İkinci nokta da, Arap ülkelerinin durumu. Onlar da, bu durumu gerçeğe uygun şekilde değerlendiremediler.”
İslâm dünyasında yaşanan değişimlerin köklü bir geçmişi olduğunu dile getiren Açıkgenç, bu değişimlerin ancak günümüzde dışarıya yansımaya başladığını aktardı. İslâm dünyasındaki değişimlerin Türkiye’ye de yansıdığını belirten Açıkgenç, batıda ve doğuda birçok aydının Türkiye’deki değişimin Ortadoğu’daki Arap Baharını tetiklediğini söylediğini hatırlattı. Değişimin her ülkede farklı tezahürleri olduğuna işaret eden Açıkgenç, Türkiye’nin de bu bedeli fazlasıyla ödediğini vurguladı.
“HİÇBİR PEYGAMBER ‘STATÜKOCU’ DEĞİLDİR”
İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz de, İslâm dünyasındaki değişim çabalarının Avrupa ve dünyada nasıl algılandığı konusu üzerinde durdu.
Ortadoğu’daki değişimlerin batılı entelektüeller tarafından demokrasi ve özgürlük gibi batılı reflekslerle üstelik de sosyal medya gibi batılı araçlar kullanılarak gerçekleştirilen eylemler olarak görüldüğüne dikkat çeken Gündüz, Türkiye’de ise iki farklı görüşün yoğunluk kazandığını söyledi. Gündüz, şöyle devam etti:
“Bazıları, bu değişimleri Ortadoğu’da Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında miadını doldurmuş bir takım figürlerin tasfiye edildiği ve yerine yenilerinin konulduğu bir faaliyet olarak görürken, bazı kimseler de, batının iki yüz yıldır inşa ettiği, etmeye çalıştığı yapının sorgulanarak yıkılması, yerel değerlere dönüş ve batıya bir meydan okuma olarak değerlendiriyor.”
Batı’da Müslümanların kendi dinamiklerinden yola çıkarak bir değişimi gerçekleştirmelerinin mümkün olmadığı ön koşulu bulunduğuna dikkat çeken Gündüz, “batıda sürekli İslâm dünyasının kaderci anlayışına vurgu yapılarak bu inancın, Müslümanların içinde bulunduğu yapıyı sorgulayarak değişim çabalarına girişmesini engelleyeceği düşünülür.” diye konuştu.
Fransız İslamolog Olivier Roy ve ABD’li Fukuyama’dan da örnekler veren Gündüz, günümüzde “Batı medeniyetinin insanlığı getirdiği nokta, insanlığın gelebileceği en üst çizgiyi oluşturuyor.” anlayışının batı dünyasına hâkim olduğunu dile getirerek, bugünkü değişimlerin de küresel ve batının öncülüğünde yürüyen bir değişim olarak görüldüğünü kaydetti. Gündüz, şöyle devam etti:
“Peki değişim konusunda İslâm kaynakları ne diyor? Kur’an’a ve Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarına baktığımızda bütün peygamberlerin değişim yanlısı olduğunu ve hiçbir peygamberin “statükocu” olmadığını görürüz. Peygamberler, içinde bulunduğu toplumun değerlerini sorgulayarak eleştiriye tabi tutmuş ve değiştirme çabasına girişmişlerdir. Peygamberler tarihi, aynı zamanda değişimin de tarihidir. Günümüzde İslâm dünyasındaki değişimlerde ortaya çıkan “iş, ekmek, özgürlük” sloganlarının batıda ve Sovyet devriminde ortaya çıkan “motto” ile örtüşmesi, bu değişimlerin Batılı tarzda bir değişim olduğu sonucunu doğurmaz.”
‘BİR KAVİM KENDİNDE OLANI DEĞİŞTİRMEDİKÇE ALLAH, ONLARIN DURUMUNU DEĞİŞTİRMEZ’
Panelde daha sonra söz alan Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay da, İslâm dünyasında yaşanan değişimlerin sosyolojik temelleri üzerinde durdu.
İslâm dünyasındaki değişimlerin hilâfetin kaldırıldığı anda başladığına işaret eden Aktay, Müslümanların o günden bu yana bu değişimleri seyirci olarak izlemekle yetindiğini söyledi. İslâm’ın insanlara çevresindeki olumsuzluk ve kötülükleri düzeltmesi için sorumluluk yüklediğini anlatan Aktay, şöyle devam etti: “İslâm, insanları değişime inandırmak için vardır. İslâm insana, “Siz, bu dünyayı değiştirebilirsiniz!” duygusunu kazandırmayı hedefler. Rad Suresi 11. ayeti kerimesinde işaret edilen ‘Bir kavim kendinde olanı değiştirmedikçe Allah, onların durumunu değiştirmez.’ ifadesi, bu gerçeğe işaret eder. Müslümanlar, ancak 19. yüzyılın sonlarından itibaren insanın sorumluluğunu ve bazı şeyleri değiştirebileceğini gördüler ve değişime inanmaya başladılar. Hilâfetin kaldırılmasını ardından çabucak toparlanarak bugünkü değişime öncülük eden sosyal kurumlarını kurdular.”