Teknolojinin ön plana çıktığı, şehirleşmenin hızla ilerlediği bağ, bahçe gibi alanların ilaçlandığı günümüzde canlıların yaşama hakkı iyice daralmıştır. Diğer taraftan çevre bilincinin yeterince gelişmemiş olması konuyu daha da olumsuz yönden etkilemiş ve birçok hayvan türünün tükenmesine neden olmuştur. Oysaki yaşayan bütün canlıların kendilerine özgü öncelikleri ve hakları vardır. İnsanoğlu kendi cinsine gösterdiği saygı ve sevgiyi onlardan da esirgememelidir. Unutmayalım ki bütün hayvanlar, insanlar gibi saygı gösterilme hakkına sahiptir.
CANLILAR ÂLEMİ
Çevremize baktığımızda her şeyin bir hesap, ölçü ve düzen içinde yaratıldığını görürüz. Biz nedenini bilemesek bile yaratılan canlı ve cansız varlıkların hepsinin bir amacı ve hikmeti vardır. Bir an için insanı bu varlıkların dışında tutalım. Karada ve denizde birçok hayvan türünün yaşadığını biliyoruz, Bunlardan bir bölümü sürünerek, bir bölümü yürüyerek, bir bölümü uçarak, bir bölümü de sularda yüzerek hayatlarını devam ettirmektedir. Bunların her biri topluma ve üzerinde yaşadığımız dünyaya ayrı bir katkı sağlamaktadır. Görüntü yönünden çok renkli, birbirinden farklı cilveleri, güzellikleri, hareket tarzları ve duruşlarına şahit oluyoruz. Böylece hayvanlar âlemi, günlük hayatımızın önemli bir parçası olmuştur. Bu itibarla üzerinde yaşadığımız dünyayı onlarla paylaşmak zorundayız. Nitekim tarihin en eski dönemlerinde yaşayan toplumların bile hayvanların resimlerini ve motiflerini ağaç, taş, duvar ve mağara gibi yerlere kazıyarak işledikleri anlaşılmaktadır. Bu uygulama, onlara çok değer verildiğinin bir ifadesidir. Bir kısmına da saygı ve tapınma derecesinde aşırılığa varan anlamlar yüklenmiştir. Diğer taraftan bu canlılar edebiyat, hikâye, masal ve şiir metinlerinde de sıkça anılmışlardır. Anka, hüma, güvercin, serçe, geyik, ceylan, at, deve ve fil gibi türler, bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Şüphesiz ki tarihte her toplumun hayvanlar âlemine yönelik farklı muamele ve yaklaşımları olmuştur. İslam dininin Kur’an, hadis gibi sahih kaynaklarında, bunlarla ilgili kapsamlı açıklamalar yer almıştır. Hatırlanacağı üzere Kur’an surelerinden birkaç tanesi hayvan isimlerini taşımaktadır. Bunlar; Bakara (inek), En’am (sığır-davar), Nahl (bal arısı), Neml (karınca), Ankebut (örümcek) ve Fil (fil) sureleridir. Hadis ve fıkıh metinlerinde de; hayvanlara iyi muamele edilmesi gerektiği, bunlardan zararlı olanların hangi durumlarda itlaf edileceği, eti yenen ve yenmeyenler ile kurbanlıkların nasıl kesileceği, ölü hayvanın hükmü ve zekât gibi konulara yer verilmiştir. Kur’an’da ve hadislerde hayvanların sıkça anılmalarının nedeni; bunların da Allah tarafından yaratıldığını hatırlatmak ve onların yaratılışındaki güzellikler üzerinde düşünmeye dikkat çekmek içindir. Bunların bir bölümü de; insanların gıda, binek ve taşıt ihtiyaçlarını karşılamaları, servet ve ziynet değeri taşımaları ve kendisinin istifadesine sunulduğuna işaret edilmiştir. Diğer taraftan bu nimetlere karşılık şükretmenin bir kulluk görevi olduğu vurgulanmıştır. Çünkü insanın hayvanlardan faydalanma hususunda hukuki kurallarının düzenlenmesi, helal ve haram olanların belirlenmesi önem arz etmektedir. Ayrıca bunlardan bir kısmı; kurban ve zekât ibadetlerinde değerlendirildiği için bunlarla insanların Allah’a yaklaşması söz konusu olmaktadır.
HAKLARININ KORUNMASI
Üzülerek belirtelim ki teknolojinin ön plana çıktığı, şehirleşmenin hızla ilerlediği, bağ, bahçe gibi alanların ilaçlandığı günümüzde canlıların yaşama hakkı iyice daralmıştır. Diğer taraftan çevre bilincinin yeterince gelişmemiş olması konuyu daha da olumsuz etkilemiş ve birçok hayvan türünün tükenmesine neden olmuştur. Oysaki yaşayan bütün canlıların kendilerine özgü öncelikleri ve hakları vardır. İnsanoğlu kendi cinsine gösterdiği saygı ve sevgiyi, onlardan da esirgememelidir. Unutmayalım ki bütün hayvanlar, insanlar gibi saygı gösterilme hakkına sahiptir. Onlara kötü muamele edilemez. Zalimane davranışlarda bulunulamaz. Doğal çevrelerinde özgürce üreme hakkı ve fırsatı kısıtlanamaz. İnsan yardımına muhtaç olan bu varlıkların, beslenme ve barınma ihtiyacı usulüne uygun olarak karşılanmalıdır. Kesinlikle aç ve susuz bırakılmamalıdır. Üzerlerinde fiziksel veya psikolojik acı çekmeye yönelik deneyler yapılmamalıdır. Bu eylemler hayvan haklarının ihlali sayılır. İslam tarihinde hayvanların sahipsiz bırakılmaması için koruma ve tedavi amaçlı vakıflar kurulmuş ve barınaklar yapılmıştır. Etlerine ihtiyacı olmadığı halde sadece zevk ve eğlence için avlamak da doğru değildir. Yüzlerine acı oluşturacak damgalar yapılmamalıdır. Gücünden fazla yük vurulmamalıdır. Hz. Ömer (r.a.) devesine fazla yük vuranları ciddi anlamda ikaz ederek gerekli cezayı vermiştir. Ömer bin Abdüaziz de hayvanlara ağır yük yüklenmemesi, demir, değnek ve taş gibi sert cisimlerle dövülmemesi için talimat yayınlamıştır. İslam hukukçuları da hayvanların canlarını acıtacak şekilde dövülmesini, aç bırakılmasını, gücünün üstünde yük vurulmasını suç kabul etmiştir.
Hayatlarının devamı için gerekli önlemlerin alınması, toplumun ortak bir görevidir. Hayvanın güç ve yaş bakımından verimini kaybetmesi hâlinde bile terk edilmemesi gerekir. Bakımı, tedavisi yaşadığı müddetçe devam etmelidir.
Hayvanların maruz kaldıkları haksızlıkları önlemek maksadıyla 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’teki UNESCO Merkezinde Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi ilan edilmiştir. Bu metnin 9 ve 10. maddeleri hayvan koruma hakkını ve güvenliğini önemli ölçüde teminat altına almıştır.
Madde: 9- Hayvanların kendilerine özgü yasal statüleri ve hakları hukuk tarafından tanınmak zorundadır. Hayvanların güvenliğinin koruma altına alınması hususu devlet örgütleri düzeyinde temsil edilmelidir.
Madde: 10- Eğitimden ve okullaşmadan sorumlu merciler, vatandaşlarına çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı ve saygı göstermeyi öğrenmeleri için imkân sağlamak zorundadır.
HAYVANLARA KARŞI ŞEFKAT VE MERHAMET
İnsanın emrine verilen veya kendisine emanet edilen sayısız nimetler arasında hayvanların çok istisnai bir yeri vardır. Bunlardan elde edilen ürünlerin her biri ayrı bir fayda ve şifa kaynağıdır. Bir bölümünden binek, yük ve ulaşım olarak istifade edilmektedir. Bir bölümünden de gıda, deri ve yün gibi gelirinden yararlanılmaktadır. Doğal olarak insanların günlük ve hayati ihtiyaçlarıyla iç içe olan ve bizim gibi ruh taşıyan, acı, sızı duyan, konuşamayan, kendisini savunamayan bu çaresiz varlıklara karşı sorumluluklarımızın olduğu tartışılamaz. Gerçekten evcil veya vahşi hangi tür olursa olsun, bu çaresiz varlıklara karşı şefkat ve merhamet gösterilmelidir. Allah’ın emri ve iradesi de bütün yaratıklara karşı adaletli ve ölçülü muamele edilmesi doğrultusundadır. Zira O’nun Rahim sıfatı da; bütün varlıklara karşı sınırsız şefkatini, lütuf ve merhametini ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şu sözleri bizim için çok anlam ifade etmektedir: “Merhamet edene, Allah da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud; Ede, 58.)
Modern dünyamızda hayvanlara duyulan şefkat ve merhamet düzeyinin mükemmel olduğu söylenemez. Diğer bir ifade ile bugünkü anlayış, yerel ve bireyseldir. Hadis kaynaklarında gösterilen örnekler ile İslam tarihinde gerçekleşen uygulamaların daha ileri derecede olduğu söylenebilir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) günahkâr bir müminin, susamış bir köpeğe yardım ederek su temin ettiği için Allah tarafından günahlarının bağışlandığını müjdelemiştir. (Buhari; fiirb, 9.) Başka bir olayda ise; bir kediyi hapsederek, açlıktan ve susuzluktan ölmesine yol açan bir kadının, bu yüzden cehennemlik olduğunu bildirmiştir. (Müslim; Selâm, 151-152.) Yine Hz. Peygamber (s.a.s.) yuvasından yavruları alındığı için acı ve feryatla kanat çırpan bir kuşu görünce bunu yapanları uyarmış ve yavrularının derhal geri teslim edilmesini istemiştir. (Ebu Davud; Cihad, 112.) Cinsi ne olursa olsun canlı hayvanın atış hedefi yapılması yasaklanmıştır. Bunların eğlence amacıyla güreş veya dövüştürülme ortamına sürüklenerek acı çekmelerine de izin verilmemiştir. Yukarda açıklandığı gibi gereksiz yere damga vurularak eziyet edilmesi, zevk için avlanılması veya kötü söz söylenmesi de kınanmıştır. (Buhari; Zebaih, 25.) Hz. Peygamber (s.a.s.); bir deveye binen Hz. Âişe’ye, devesine karşı şefkat ve merhametle davranmasını tavsiye etmiştir. Yine açlıktan karnı sırtına yapışmış bir deveyi görünce; hem sahibini hem diğerlerini ikaz etmek maksadıyla, “Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkun.” buyurmuştur. (Ebu Davud, Cihad, 44.)
//HAYVAN BESLEME
Çoğu kez evde hayvan beslenip beslenemeyeceği tartışma konusu olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde sahabiden bir kısmının evlerinde kanarya veya serçe cinsinden kuş beslediği bilinmektedir. (Buhari; Edeb, 81,112.) Başka bir nakilde ise; yalnızlıktan şikâyet eden bir sahabiye de güvercin veya horoz beslemesini tavsiye etmiştir. İslam bilginlerine göre; eziyet etmemek, aç ve susuz bırakmamak şartıyla kedi ve kafeslerde kuş beslenmesinde sakınca görülmemiştir. Ancak bu tür hayvanlar evlerde beslenirken, çevre açısından rahatsızlık ve kirlilik riski teşkil etmemelidir.
Avlanmanın yanı sıra ihtiyaç duyulan alanlarda değerlendirilmek üzere köpek de beslenebilir. Ancak ihtiyaç olmadığı takdirde evde köpek beslemenin doğru olmadığı görüşü daha yaygındır. Ne var ki günümüzde aile, akraba, komşu ve arkadaşlık bağları oldukça zayıflamış, ferdiyetçi, maddeci ve bencil bir hayat tarzı ortaya çıkmıştır. Bu olumsuz gelişmelerden etkilenen fert ve toplumların sayısı her geçen gün artmaktadır. Buna paralel olarak her geçen gün evlerde süs ve eğlence olarak köpek besleme geleneği yaygınlaşmaktadır. İlk bakışta hayvan sevgisinin uzantısı gibi algılanabilecek bu âdetin, insan sağlığı, ev içi ile çevre temizliği ve maddi imkânların israfı açısından çeşitli sakıncalar oluşturduğu söylenebilir. Diğer taraftan bu tür uygulamalar insanın mesai, sevgi ve ilgisinin yanlış yere odaklanmasına neden olabilir.
Özetlemek gerekirse, insan gibi ruh taşıyan, acı hisseden, yiyeceğe ve suya muhtaç olan hayvanlar âlemi, toplumun bir emanetidir.
Dili yok, konuşması yok, kendini ifade edemez. fiikâyet edemez.
Bir şey verirsen alır, yoksa beklemede kalır. Oysaki bunların her biri insanlığın bir ihtiyacını gidermek üzere görevlendirilmiştir. Bal arısının gayreti, eti yenen, sütü içilen ve yününden istifade edilen diğerleri…
Suda yüzen balıklar, dalda öten kuşlar, tarlada, bağda ve bahçede gezen böcekler…
Allah bütün bunların yaratılış sebeplerinde; hikmet, ibret ve iman ilişkisine de işaret etmiştir. Nitekim Yüce Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmemiştir. (Bakara, 26)
Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır