Erzurum Valiliği Basın bürosu yaptığı açıklamada, yabancı bisikletçiler Matt Macdonald ile Andy Madeley’in iddiaların aksine Türkiye ve Erzurum’dan memnun ayrıldıklarını bildirdi. Basın bürosu iddalara, iki bisikletçinin seyahatleriyle ilgili olarak yayınlanan makaleyle cevap verdi.
İDDİALARA CEVAP
Erzurum Valiliği Basın bürosu açıklaması şöyle:
Geçtiğimiz günlerde basın yayın organlarında yer alan ve ülkemize turist olarak gelen bisikletçi Matt MACDONALD ile Andy MADELEY in 13.000 millik seyahati esnasında Erzurum ilinde gerçekleştiği iddia edilen tehdit vb. illegal vakalarla karşılaşmalarına ilişkin olayın aslını açıklığı kavuşturacak ve söz konusu iddiaların Erzurum da gerçekleşmediğini içeren yurt dışında yayınlanmış makalenin Türkçe çevrilmiş örneği ektedir. Bİlgilerinize sunulur.
“Bisiklet efsanesi: Türkiye ye samimi bir veda
Bisikletçilermiz, Matt MACDONALD ve Andl MADELEY, Sidney e giden 13000 millik yolculuklarında Türkiye deki suç yatağı ve İran a güvenli vize girişi ile karşılaştılar.
Türk insanının cana yakınlığı ve ülkenin tüm güzelliği bizi gerçekten büyüledi. Kayseri birçok neon ışıklı alışveriş merkezi, modern yüksek binaları ve ofisleri ile büyük bir şehir. Türkiye nin ticari merkezlerin biri fakat bir turist kenti değil. Bu şuradan belliydi ki: biz bisiklet ile geçerken insanlar gözlerini bize dik dik bakıyordu ve geçtikten sonra bizi işaret ediyorlardı.
Buraya bir bisiklet fanatiği ve cana yakın bir arkadaşımız Emrah tarafından üniversitenin bisiklet kulübüyle toplantı yapmak için davet edilmiştik. Öğrenci ekibi ingilizce konuşmalarını geliştirmek ve bisiklet yeteneklerini göstermek için can atıyordu. Yemeğe gidiş yolunda karşılaştığımız kadarıyla bisikletlerin tekerleklerini kaldırıyorlar, tavşan gibi zıplıyorlar, kaldırımlardan ve merdivenlerden atlıyorlardı.
Emrah ve eşi Nilgün, tipik Türk davranışları ile yemek ve konaklamadan, kış aylarında giyinmek için uygun kıyafet alacağımız kamp malzemesisatan dükkanlara kadar herşeyi önceden ayarlamışlardı. Hatta şehrin 10 mil dışında bir yerde bir çift bot denemem için bizi götürdüler ve benim için indirim yaptırdılar.
Botlar çok sıcaktı fakat tamamen bisiklet sürmek için dizayn edilmemişlerdi. Botları bilek hizasına kadar kestiler ve bu sayede ertesi gün 50 mil göstergemizi vurduğumuzda çok rahattım ve gece için uzukta bir kamyon durağına ve yanındaki restorana uğradık.
Değişken bir ruh haline sahip olan cafe nin sahibi İbrahim tarafından karşılandık. Bizi kalmak isteyip istemediğimizi sordu ve sonra çorba, mantı ve ekmekten oluşan bir ziyafet sundu ve İbrahim i dinlemek için odun sobasının etrafında toplandık.
Seyahat ettiği günleri ve çiftliğinden nasıl zengin olduğunu anlatıyordu. Gece ilerlediğinde oğluda bir şişe rakı ve bir çanta dolusu esrarla bize katıldı. Biz içeceği kabul ettik fakat ciğerler için kötü olduğu için otu reddettik. Ayrıca Matt İbrahim ile arkadaşça dalga geçtikten sonra devreye giren paranoya ihtiyacımız olan son şeydi ve İbrahim bir 357 tabanca çıkarmak için eski püskü ceketini kaldırdı.
Rakı akıyordu ve İbrahim in batılı değerlere olan tutumu daha çok bir rant haline geldi ve özelliklede bir suç yatağında gezdiğimizi anladığımızda biz gittikçe daha rahatsız olmaya başladık. Yandaki restoran loş bir ışıkla ve erkeklerle doluydu geleneksel müzik dışarı taşıyordu aslında tam bir genelev havasındaydı.
Ertesi sabah hemen aceleyle ve sessizce ayrıldık ve Sivas a ulaştık. Sivas ta daha az tehditkar ve girişken olan 27 yaşındaki Diş hekimi Ercan la kaldık. Onun en ölümcül silahı çekiciliği ve sınırsız cömertliği idi. Seyahatimiz Sivas tan itibaren çok zorlaştı. Sıcaklık -20 derecenin de altına düşmeye başladı. Bir gün 2190 mlik bir zirveye çıkmaya başladığımızda kar yoğun biçimde yağmaya başladı. Yol beyaz ve donmuş bir örtüyle kaplandı. Bisikletlerimizin çamurlukları buzla doldu ve kar bizim tekerleklerimizi kilitledi ve ağır vasıtalar biz yoğun kar altında bisiklek sürerken ve yollarından kaçmaya çalışırken üzerimize sulu çamur ve kar sıçrattı.Bir kamyon tarafından ezilmekten ve aşırı kötü koşullardan korktuk.
Sonraki bir kaç gün İran sınırına sadece 150 mil uzaklıkta olan Erzurum a ulaşmak için çok uğraş verdik. Burada İran vizelerimizi alacaktık ki bu iş herbirimize bize 300 sterline mal oldu ve pahalı bir prosedürdü. Fiyat ikincil bir husus idi daha önemlisi bizim vizelerimize onay alıp alamayacağımızdı. O andaki haberler İran-İngiltere ilişkileri hakkındaydı ve televizyon ekranları İngiliz bayrağı yakan ve İngiltere ye ölüm diye bağıran İran lıların görüntüleri ile doluydu.
Her birimize 21 günlük vize verildiği için bizim kaygılarımız boşa çıktı. Çok mutluyduk. Çünkü bu seyahatimizin amacı olan İran hep en çok gidilmek istenen destinasyonlardan biri olmuştu. Vizelerimzle beraber biz küçük ve tozlu sınır kasabası DoğuBeyazıt a vardık. Buruda 1 gün Ağrı Dağının gölgesinde hiç alışık olmadığımız bir düşmanlıkla karşılaştık; bazı yerel çocuklar biz geçtikçe bize taş attılar.
Biz Türkiye deki son gecemizi bira içerek kutladık. Ama bu son geçici bir sondu ve bu durumu Türkiye nin ne kadar güzel bir yer olduğunu yad ederek değerlendirdik. Çok az beklenti ile ulaştık fakat insanların dostluğu ve çarpıcı güzellikleri ve uçsuz bucaksız doğal hayat bizi çok etkiledi. Şimdiye kadar ki en büyük ülkemizi fethetmiştik ve bizi tekrar görmek isteyen değerli dostlar edindik.”