Sendika il binasında basın toplantısı düzenleyen Gülbaba, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu arasında imzalanan kamu işyerleri toplu sözleşmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Gülbaba, şunları söyledi: “2019-2020 yıllarını kapsayan kamu işyerleri toplu sözleşmesinin Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu arasında, imzalandığını yapılan ortak açıklamalardan öğrenmiş bulunmaktayız. Toplu İş sözleşmesi çalışanları iki yılda bir yakalayabildiği tek imkân olarak elbette ki iyi değerlendirmek zorunda olduğumuz tek olgudur. Zira üzerinden iki yıl geçmiş eski sözleşmenin doğru yapılması hem de yaşanacak yeni iki yılın doğru planlanması emekçiler açısından yaşamsal önem arz etmektedir. Bu nedenle toplu iş sözleşme süreçleri sıradan pazarlıkların değil gerçekçi müzakerelerin ayaküstü ve anlık tepkilerin değil ortak aklın ve emeğin devrede olduğu platform niteliğinde olmalıdır. İşletme gereksinimlerinin ve çalışan haklarının bütün boyutlarıyla müzakere edileceği bu süreçlerin bir konfederasyon tarafından üç beş puanlık zam pazarlığına indirgenmesi ülkemize de emekçilere de haksızlıktır. İşyeri ve işletmelerin özel koşullarını çalışanların farklı pozisyon ve beklentilerini üretim ve hizmet süreçlerinin gereklerini görmezden gelen tek tipçi bu anlayışın ne çalışma huzuruyla ne de endüstriyel demokrasiyle bir alakası yoktur. Muhatap konfederasyonun söylem ve eylem çelişkisi bir yana ‘’nasıl olsa rahatım yerinde’ düşüncesi ile çalışanları dikkate almama politikası maalesef devam etmektedir.’’
Gülbaba, “Yapılan protokolün ve yaşanan enflasyon ne çalışanların reel alım gücündeki yıpranma ne de vergi dilimleriyle yaşanan ücret kayıpların bir çözüm getirmediği açıktır. Ayrıca 02 Nisan 2018 tarihinde kadroya geçen ancak yığınlarca sorun ve ciddi ekonomik kayıplar yaşayan yüz binlerce çalışanın protokol dışında tutulması kabul edilebilir olmaktan çok uzaktır. Zaten konfederasyon başkanının ‘’Uzasa işi karıştıracağız. En azından kapattım böyle’’ cümlesi her şeyi yeterince iyi anlatmaktadır. Bu sözleşme ülkenin ve çalışanların yaşadığı reel ekonomik süreçlerin bir yansıması asla değildir. Tam 16 aydan beri, sıkıntı yaşayan çalışanların bu protokolle sistematik bir şekilde cezalandırılmalarının devamına sebep olunmuştur. Muhatap konfederasyon kendi iddiaları ile ters düşmüş çalışanların bir kez daha mağdur edilmesine sebep olmuştur. Varlığını emeğe borçlu olanların ve elindeki her şeyi çalışanlar üzerinden sağlayanların bu yaptıklarını bütün çalışanlar sağlıklı bir şekilde değerlendirmeli ve artık sonuçlandırmalıdır. İşyeri işyeri dolaşıp ajite edici konuşmalarla ve manipülatif söylemlerle çalışanları etkilemeye alışan, sosyal iletişim ağlarından propaganda ve algı üreterek, hükümet başta olmak üzere herkesi suçlayan bu yapının tanındığını artık görmek istiyoruz. Tüm çalışanların emeklerine ve geleceklerine sahip çıkma iradesini ortaya koymalarının ertelenemez bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz. Kamuda işini özveriyle yapan ancak taşeron sistemindeyken yıllardır büyük mağduriyetler yaşayan çalışanların sorunlarının hala çözülmemiş olması, dahası 2020’nin sonuna ertelenmiş olması büyük haksızlıktır. Kamuda eski yeni kadrolu ayrımı asla doğru değildir. Hükümetimizin ve özellikle aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın 696 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 112.mdadesinde yazılı olan kamu çerçeve protokolünü 2 Nisan2018 tarihinde kadro alan çalışmalar adına 1 Ocak 2019, 31 Ekim 2020 aralığında devreye sokması talebimizi yineliyoruz. Bu konudaki girişimlerimiz ve eylemlerimiz devam edecektir” açıklamalarında bulundu.