Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, İslam İşbirliği Teşkilatı ile ortaklaşa düzenlenen “İslamofobi: Bir İnsan Hakkı İhlali ve Irkçılığın Çağdaş Görünümü” konulu seminerde konuştu. Bakan Gül, "İslam ile terör asla yan yana kullanılamaz” dedi.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu (BDİHK) ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti işbirliği ile düzenlenen “İslamofobi: Bir İnsan Hakkı İhlali ve Irkçılığın Çağdaş Görünümü” konulu seminer, Taksim CVK Hotel’de gerçekleşti. Bu yıl 5’incisi düzenlenen uluslararası seminere İİT üyesi 57 ülke ve diğer gözlemci ülkeler katıldı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İİT Kadın Danışma Konseyi Başkanı Esra Albayrak seminerin açılış konuşmasını yaptı. İslamofobi'nin nefret suçu olduğunu söyleyen Bakan Gül, “İnancımıza göre insan eşref-i mahlukattır ve yaratılmışlar arasında en üstün konumdadır. Doğuştan gelen haklarıyla insan, hemcinsleri ile eşit ve özgür bir varlıktır. Özgürlük ve hakları insanın varoluşu ile bir bütündür. Üzerinde tasarruf imkanı bulunmayan ırkı, derisinin rengi, dili ve milliyetinin yanında dini, vicdani kanaatleri ve kişisel tercihleri sebebiyle de hiç kimse kınanamaz” dedi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’ne değinerek bugün dünyada yaşanan sorunlar için bu mekanizmaların yeterli olmadığını belirten Bakan Gül, “Başta BM sistemi olmak üzere uluslararası insan hakları mekanizmalarının da daha adil ve etkin bir şekilde işlemesi için reforma ihtiyaç duyulduğu aşikardır” dedi.
Uluslararası sisteme de eleştiri getiren Gül, “İkinci Dünya Savaşı akabinde kurulan ve Soğuk Savaş sonrasında da tahkim edilen mevcut sistem, çıkarları garanti altına alınmış bir avuç mutlu azınlık dışında hiç kimseyi mutlu etmemektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı 'Dünya 5’ten büyüktür' çağrısı, işte bu reform ihtiyacını çok çarpıcı bir biçimde ifade etmektedir” şeklinde konuştu.
Uluslararası sistemdeki reform ihtiyacında İslam ülkelerinin de üzerine düşeni yapması gerektiğini belirten Adalet Bakanı Gül, “Unutmamalıyız ki bizler dünyadaki ilk insan hakları beyannamesi olan Veda Hutbesi ve bir arada, birlikte yaşamanın belgesi olan Medine Vesikası gibi evrensel niteliğe sahip değerleri bünyesinde barındıran İslam medeniyetinin mensuplarıyız. İnsan haklarının kaynağı olan yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’i ve diğer referans kaynaklarımızı rehber edinerek bütün dünyaya örnek oluşturacak modeli elbette hep birlikte inşa etmek omuzlarımıza yüklenen çok önemli bir sorumluluktur” dedi.
Avrupa’da yükselen aşırı sağcı ve İslamofobik hareketlere dikkat çeken Gül, bu siyasetin toplumları zehirlediğini belirtti. Bakan Gül, Avrupa’nın mülteci politikasının oluşturduğu insan hakları ihlallerine de değinerek, “Avrupa’nın sınırlarına dikenli teller çevirerek mülteci kabul etmeme politikası, Akdeniz’i bir mülteci kabristanına çevirmekte, büyük bir insanlık dramına sebep olmaktadır. Bu dikenli telleri her nasılsa geçebilmiş masum ve mazlum insanlar da potansiyel suçlu muamelesi görmekte, bir mülteci Afgan kadınının örtüsüne el uzatılabilmektedir” dedi.
“İslam ile terör asla yan yana kullanılamaz”
Adalet Bakanı Gül, İslam’a ve Müslümanlara karşı duyulan temelsiz korku ve hoşgörüsüzlüğü ifade eden İslamofobi'nin özellikle son yıllarda yükselerek uluslararası barışa zarar verdiğini belirterek, İslamofobi'nin temelde bir insan hakları sorunu olarak görülmesi gerektiğini söyledi. İslam düşmanlığının güç kazanmasında bazı terör örgütleri ve eylemlerinin de bahane olarak kullanıldığını söyleyen Gül, “İslam bir barış ve esenlik dinidir. Adında, simgelerinde, söylemlerinde İslam’ı motif olarak kullansa da teröre bulaşan herkes bizim gözümüzde teröristtir. Terörün ve teröristin İslam ile telifi ve temsili asla ama asla mümkün değildir” dedi ve “İslam’ın asla terör ile yan yana gelemeyeceğini belirtmek isteriz. İslamla terör asla yan yana kullanılamaz. Böyle bir tavrı böyle bir söylemi şiddetle reddediyoruz” şeklinde konuştu.
“İyi terör, kötü terör ayrımının asla doğru olmadığını düşünüyoruz”
Terör örgütlerine vurgu yapan Gül, “Türkiye bugün 15 Temmuz hain darbe girişimini yapan FETÖ ile mücadele etmektedir. Bu örgüt de insanları dini referans göstererek kandırmaktadır. Bu mücadelede Müslüman halkımız bizi hep destekledi. Dolayısıyla halkımıza ve bu konuya duyarlı uluslararası toplum da İslam ile terörü net bir şekilde ayırmaktadır. İslam’ı referans gösterip terör ve katliam yapan DEAŞ ile en etkili mücadeleyi de yine Türkiye vermiştir ve bu mücadeleyi de sürdürmeye devam etmektedir” dedi. Terörün dini ve milliyetinin olmayacağını vurgulayan Gül, “İyi terör, kötü terör ayrımının asla doğru olmadığını düşünüyoruz” açıklamasında bulundu.
“Dini nefret temelli siyasi tahakküm hevesi, dünyamıza hiçbir zaman huzur ve barış getirmemiştir”
Avrupa’da yükselen aşırı sağ ve İslamofobik hareketlere de değinen Gül, “Avrupa ülkelerinin pek çoğunda İslamofobik olaylar insan hakkı ihlali ve ayrıca bir nefret suçu olarak geçmemektedir. Halbuki bu fiillerin İslamofobik olarak kayda alınması sorunun gerçek boyutunun ortaya çıkarılması ve bu sorunla mücadele edebilmek için atılacak adımların belirlenmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Öte yandan batı dünyasında Müslümanlık karşıtı eylemelerin çok azı yetkili makamlara bildirilmektedir. Müslümanlar ve göçmenler üzerinde oluşturulan baskı kültürü en önemli nedenlerden birisidir. Avrupa’da ve Batı dünyasında yükselen aşırıcılık ve İslam karşıtlığının boyutları eğer gerekli müdahaleler olmazsa daha da vahim sonuçlara ulaşacaktır. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü hep referans olarak dile getiren Batılı devletlerin bu ilkeleri korumak ve yükselen ırkçılık ve İslam karşıtlığını engellemek için vakit geçirmeden gerekli tedbirleri alması elzemdir. Batı bugün Müslümanların eşit vatandaşlar olarak toplumlarına entegre edilmesi konusunda bir sınavdan geçmektedir. Batı için bu sınavı daha da çetin kılan şey İslamofobik söylemin olağanlaştırılması eylemidir. İnsanlık, vicdan, ahlak ve adalet ölçülerinden uzaklaşmanın bedeli bencillik ve barbarlıktan başka bir şey olamaz. Dini nefret temelli siyasi tahakküm hevesi, dünyamıza hiçbir zaman huzur ve barış getirmemiştir. Ayrılıkları derinleştirmek, kavgaları körüklemek, nefreti ve etnik ayrılığı kızıştırmak insanlığa büyük acılar yaşattı, büyük bedeller ödetti. Bu acıların tekrarını önlemek için üzerimize düşeni yapmak hepimizin ve herkesin boynunun borcu olmalıdır. Nefret ateşinin Müslüman kardeşlerimize yaşattığı acılar konusunda hafızamız maalesef taze ve canlıdır” dedi.
“İnsan haklarına saygının İslam ülkelerinin kendi değer ve dinamiklerini koruyarak geliştirecekleri işbirliği ile artacağına inanıyoruz”
İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu’nun kurulmasını önemli bir gelişme olarak değerlendiren Gül, “Komisyonun sadece Müslüman coğrafyada değil, tüm dünyada insan haklar ihlalleri, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve tüm inançlara karşı nefret suçlarına karşı etkin bir rol alması gerektiğine inanıyorum. Benzer bir şekilde İslam İşbirliği Teşkilatı yeni bir hedef olarak İslamda insan haklarına dair Kahire Deklerasyonu’nu gözden geçirme çalışmalarını da bir an evvel sonuçlandırılmasını temenni ediyorum. Gözden geçirilmiş İslam İşbirliği Teşkilatı İnsan Hakları Deklerasoyonu’nu da ilke olarak takdirle karşıladığımızı da belirtmek isterim. İnsan haklarına saygının İslam ülkelerinin kendi değer ve dinamiklerini koruyarak geliştirecekleri işbirliği ile artacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu.