ERZURUM
Diyanet aylık dergi Ocak sayısında sosyal medya ve iletişim ahlakını kapağına taşıdı. Son günlerde sosyal medyayı aktif olarak kullanan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de bir başyazı kaleme alarak sosyal medyayı yasaklayarak kontrol altına almaya çalışmanın değişen dünyada mümkün olmadığını belirterek, “yenidünya pek çok konuda, “yasaklayarak korunma” metodunu geçersizleştirmektedir” diye yazdı.
YASAKLARA BAKIŞ
Gençliğin, internetin sağladığı sınırsız imkânlar dünyasından yasaklarla korunmasının mümkün olmadığını ancak muktedir bilinç ve disiplinli benliğe sahip bir gençlikle bu problemin aşılabileceğine dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez yazısında şu ifadeleri kullandı;“Sınırsız imkânlar dünyasında artık yasaklarla uzak tutulan gençlere değil; kendi kendini çekip çevirebilen gençlere ihtiyaç vardır. Konunun yasaklarla savuşturulamadığı ortamlarda çözüm, kişilerin bilincini yükseltmektir. Hakikat dünyasından koparmayacak, sanal ortamlara mahkûm etmeyecek kadar muktedir bir bilinç, disiplinli bir benlik oluşturulmalı ve bunun için büyük bir seferberlik başlatılmalıdır. Ve hakiki çözüm de budur.”
SOSYAL MEDYANIN ÖNEMİ
Sosyal medyanın insanlara iletişim için önceden hiç öngörülmemiş bir ortam sunduğuna dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı, ancak bu ortamın önemli bir külfeti ve sorumluluğu da beraberinde getirdiğini kaydetti. Başkan Görmez yazısına şöyle devam etti; “Bir açıdan bakıldığında oturduğumuz yerde günün her anında binlerce insana aynı anda selâm vermek, sevinç taşımak, sevgi paylaşmak, hak, hakikat, bilgi ve hikmet, ahlâk ve adalet yaymak ne büyük bir imkândır. Ancak her nimet bir külfeti, her imkân bir sorumluluğu beraberinde getirir. Ve elbette tüm araçların durumunda olduğu gibi bu baş döndürücü imkânlar aynı ölçüde ürküten, korkutan kötülük ve tehlikelere de zemin olabilmektedir.”
MODERN ZAMANLAR
“Modern zamanlarda bireyselleşen insan, sosyal medya marifetiyle kendine yeni bir sosyalleşme modeli üretti” diyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, sosyal medya ortamındaki imkânların artmasının insanın kendini kısıtlama becerisini ve öz disiplinini artıracak bir yüksek bilinci zorunlu kıldığını kaydetti. Başkan ayrıca; “Bunlarla beraber bize bizden daha yakın, şah damarımız kadar yakın, gönül dünyamızın arşında taht kurmuş, huzurunda en gizli kötülükleri işlemekten hayâ ettiğimiz, sırlarımıza bizden daha vâkıf bir Allah inancı tam da bu noktada içimizdeki kötülükleri reddetmeye yönelik terbiye ve disiplinlerini güçlü kılacaktır” dedi.
İNSAN DÖRT KATLI BİR EV GİBİ
İnsanı dört katlı bir eve benzeten Diyanet İşleri Başkanı şunları dile getirdi; “İnsanı dört katlı bir eve benzetecek olursak, giriş katında salon vardır. Burası bizim sosyal hayatımızı devam ettirdiğimiz yerdir. Misafirlerimizi burada karşılarız, konu komşu arkadaşlarla burada hemhal oluruz. Burada sohbetler mahremiyet düzeyine gelmez. İkinci kat yatak odasının, mahremiyetin olduğu yerdir. Eş, dost ve akrabalar bile buraya elini kolunu sallayarak giremez. En üst kat, tavan arasıdır. Gökyüzüne bakan bir penceresi vardır. Bizim gökyüzüyle baş başa kaldığımız, ibadete ve tefekküre daldığımız bir yerdir. Tek başına kalınabilecek aydınlık bir yerdir.
Güneşin batışı ve yıldızlar buradan seyredilir. Bir de bodrum katı vardır. Saklanması gereken şeylerin yeri, ıslak, nemli, yosunlu duvarlarıyla alt benliğe benzer. Suçlar, günahlar burada saklanır. Sosyal baskının kalkmasının bu dört kata etkisi farklıdır. Belki de üstteki üç kata değişik şekillerde faydaları varken, bodrum katının serbest bırakılması alt benliğin biriktirdiği bütün kötülükleri suçları, günahları ifşa edebilir.”