Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Şincan Uygur Özerk Bölgesinde uyguladığı baskıcı tutuma karşı açıklamada bulundu.
Çin’in geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da Uygur Özerk Bölgesindeki Müslümanların ramazan ayında oruç tutmalarını yasaklaması üzerine açıklamada bulunan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaşanan gelişmeleri yakinen takip ettiklerini belirterek, gerekçesi ne olursa olsun oruç ibadetinin yaşadığımız çağda dünyanın herhangi bir yerinde yasaklanmasının ya da kısıtlama getirilmesinin kabul edilebilecek bir husus olmadığını kaydetti.
Uluslararası İlahiyat Programının beşinci dönem öğrencilerinin mezuniyet programına katılan Başkan Görmez, gazetecilerin soruları üzerine Çin’de yaşanan yasağa karşı şunları söyledi;
“DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI OLARAK ÇİN’İN UYGULADIĞI YASAĞA KARŞI HEM TEPKİMİZİ, HEM DE MİLLETİMİZİN ÜZÜNTÜSÜNÜ VE HASSASİYETLERİNİ YETKİLİLERE İLETTİK…”
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak ilk günden itibaren Çin’de hem Uygur Müslümanlarına hem de Hui Müslümanlarına yönelik Ramazan ayı ile ilgili yasaklamalarını yakinen takip ediyoruz. Zira oradaki bütün kurum ve kuruluşlarla irtibatımız var. Diyanet İşleri Başkanı olarak kendi Başkanlığım süresinde iki defa Çin’i ziyaret ettim. Hem Uygur Müslümanlarıyla, hem de Hui Müslümanlarıyla protokollerimiz imzalandı. Öğrencilerimiz geliyor, din adamları Türkiye’ye gelip eğitim almaya başladılar. Ancak bu Ramazan öne çıkan ve gerçekten inanç özgürlüğü bakımından hiçbir insanın tasvip etmeyeceği konulara gelince biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak hem tepkimizi, hem de milletimizin üzüntüsünü ve hassasiyetlerini Çin’in Ankara Büyükelçisi vasıtasıyla yetkilere iletmiş bulunuyoruz.
“GEREKÇESİ NE OLURSA OLSUN BU ÇAĞDA DÜNYANIN HERHANGİ BİR YERİNDE ORUÇ İBADETİNİN YASAKLANMASI, SINIRLAMA GETİRİLMESİ KABUL EDİLEMEZ…”
Üzülerek belirteyim, gösterilen gerekçeler, söylenen, yapılan açıklamaları kabul etmem mümkün değil. Yasağın sadece öğrenciler, öğretmenler ve memurlara yönelik olduğunu duymuş olmaktan büyük bir üzüntü duydum. Çünkü gösterilen gerekçe olarak da ‘Gençlerin sağlığı açısından memurların da performansı düştüğü için’ gibi çok garip bugün hiç kimsenin kabul etmeyeceği birtakım gerekçelere sığınıldığını öğrenmiş oldum. Gerekçesi ne olursa olsun oruç ibadeti gibi bir ibadetin bu çağda dünyanın herhangi bir yerinde yasaklanması, ona bir kısıtlama, sınırlama getirilmesi kabul edilebilecek bir husus değildir.
“BU YANLIŞLIKLAR, BU KISITLAMALAR, BU YASAKLAMALAR BERABERİNDE ŞİDDETİ GETİRİR…”
Çabalarımız, gayretlerimiz devam ediyor, inanıyorum ki aklıselim galip gelecek ve biran önce bu yanlışlıklardan vazgeçilecektir. Çünkü bu yanlışlıklar, bu kısıtlamalar, bu yasaklamalar aynı zamanda beraberinde şiddeti getiriyor, beraberinde çok daha büyük yanlışları getiriyor.
“İNSANLAR HİÇBİR ZAMAN ALLAH’IN EMİRLERİYLE, DEVLETİN KOYDUĞU YASAKLAR ARASINDA BIRAKILAMAZ…”
İnsanlar hiçbir zaman Allah’ın emirleriyle, devletin koyduğu yasaklar arasında bırakılamaz. Bu iki arada kalan insanlar elbette kendi tercihlerini, Rablerinin emirleri noktasında yapacaklardır, kendi ahiretlerini düşünerek farklı davranacaklardır. Onun için bu yasaklar artık dünyanın neresinde olursa olsun hiçbir çağdaş dünyada, hiçbir devlete, hiçbir ülkeye hele hele Çin gibi yaklaşık 1200 senedir Müslümanları kendi içinde yaşatan varlığını sürdüren bir ülkenin kendi toprakları içerisinde asırlardır 1000 yılı aşan bir süredir yaşayan Müslümanlara yönelik bu yasaklamaları, kısıtlamaları kabul etmek asla mümkün değildir. Ben bir an önce bu baskıların sona ermesini diliyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak çabamız, gayretimiz devam ediyor. Din İşleri Bakanlığıyla görüşüyoruz. Çin yetkilileriyle Suudi Arabistan’da ortak bir toplantımız oldu. Onlarla da tekrar bu konuyu konuştuk. Yasağın bir an önce sona ermesini diliyorum.
“DEVLET, İNANAN BİR KİŞİYİ, ALLAH’IN EMİRLERİYLE KENDİ KOYDUĞU YASAKLAR ARASINDA BIRAKMAMALIDIR…”
Çin’in Sincan-Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan Müslümanlara yönelik yasaklamaları vicdan sahibi hiçbir insanın kabul edemez. Namaz kılmak ve oruç tutmak her Müslümanın görevidir.
“BU TÜR YASAKLAR YANLIŞ, AŞIRI DİNÎ ANLAYIŞLARIN TÜREMESİNE NEDEN OLUR…”
İnanç özgürlüğü beraberinde, anne ve babalara çocuklarına istedikleri inancı öğretme hakkı verir. Kamu düzenini bozmayan, şiddet içermeyen, toplumsal ahlaka aykırı olmayan hususları çocuklarına öğretme hakkına sahiptirler. İslam inancına göre on iki yaşındaki bir kişi, artık sorumluluk sahibi olur. On iki yaşından sonra, her Müslüman için namaz kılmak, oruç tutmak bir vazifedir. Devlet, inanan bir kişiyi, Allah’ın emirleriyle kendi koyduğu yasaklar arasında bırakmamalıdır. İslam’da sağlık her şeyin üstündedir. Sağlık bahanesiyle orucu yasaklamak inanç özgürlüğü ile bağdaşmaz. Aynı şekilde öğretmen, memur da kendisiyle yaratıcı arasında gizli kalan ibadeti yapmaktan alıkonamaz. Bu tür yasaklar sadece iç huzuru yok eder. Yanlış, aşırı dinî anlayışların türemesine neden olur. Çin’in dünyadaki ve tarihteki imajını zedeler. İslam dünyasının ileri gelen kurumlarıyla görüşmelerimiz oldu. Bu kurumlara mensup din adamlarının vaazlarında, hutbelerinde, konuşmalarında “Çin’de şöyle şöyle baskılar yapılıyor” demesi, o ülkenin itibarı açısından doğru olmaz.
"BİR İNSAN ‘BEN ÖĞLEN YEMEĞİ YEMİYORUM’ DERSE, DEVLET ONA ‘ÖĞLE YEMEĞİ YİYECEKSİN’ DİYEMEZ…”
Oruç tutan bir insan, sabah yemeğini sabah namazından önce yiyor; akşam yemeğini de iftarda almış oluyor. “Ben öğlen yemeği yemiyorum” derse bir insan, devlet ona “Öğle yemeği yiyeceksin” diyemez. Bu işin mantığı yok. Zaten, insanlar çocukken ve gençken dinin vecibelerini öğrenebilirler. Bu yasaklar, Müslüman topluluğunun kendi geleceğini, “inançlı bir şekilde oluşturmasın” anlamına geliyor. Çin tarihini iyi okuyan biri olarak Çin ile Avrupa’yı şöyle kıyaslıyor ve Avrupalılara diyorum ki: Siz Endülüs’te 8 asır yaşayan Müslümanları yok ettiniz. Ama İslam varlığını, Çin’de 1200 senedir özgürlük içinde devam ettirmiştir. Bu konular, Çin’in büyük tarihine yakışmaz.
“İNANÇ SAHİBİ BİR İNSAN, ALLAH İLE DEVLET ARASINDA KALINCA, TERCİHİNİ ALLAH’TAN YANA KULLANIR…”
Bu yasaklar, Çin’in büyük tarihine zarar veriyor. Independent’ta uzun bir tahlil yayınlandı. Konu Arap medyasında birinci haber olarak geçiyor. Bizim telefonlarımız susmuyor. Beni bir barış elçisi olarak kabul ediniz. Eğer bu haberler tamamen asılsız olsaydı, size farklı bir öneride bulunacaktım. “Geliniz birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığında bir basın toplantısı düzenleyelim.” İnsanlar Ramazan atmosferinde çok hassas oluyorlar. Vejeteryen insanı et yemeye zorlayamazsınız. İnanç sahibi bir insan, Allah ile devlet arasında kalınca, tercihini Allah’tan yana kullanır.
ÇİN’İN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ YU HONGYANG…
Sincan Uygur Özerk Bölgesi olsun, diğer bölgeler olsun, vatandaşlarımızın dinî inançlarına saygı gösteriyoruz. Oruç serbesttir. Pek çok kişi oruç tutuyor. Ancak bazı kişilere yönelik farklı politikalarımız var. Mesela 18 yaşından küçükler için farklı. Bunlar henüz öğrenci. Bunlar ülkenin geleceğidir. Küçük oldukları için sağlıkları önem arz etmektedir. Bu yaşlarda oruç tutmalarını tavsiye etmiyoruz. Öğretmenler ise bu kişiler de farklı. Bunlar topluma hizmet üretiyor. Bu iki kısım haricinde oruç serbest. Pek çok yerde iftarlar veriliyor. Çin’de İslam inancı serbesttir. İslamiyet Çin’e İran ve Arap ülkelerinden geldi. Çin’de on Müslüman azınlık grup var. Hükümetlerimiz tarihten beri, İslam’a önem veriyor. Medyadaki haberler gerçekleri yansıtmıyor. Bu kişiler topluma hizmet eden kişiler, bu insanlar enerjilerini nasıl koruyacak? Oruç onların hizmetini etkiler diye düşünüyoruz. Bugün, ben sizinle yaptığım görüşmeyi ve bu konuda size gelen tepkileri merkezimize bildireceğim.