Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “16 Ekim Dünya Gıda Gününde hedef; 2030’a kadar dünyada mevcut açlığı sıfırlamak için insanlığa yeni bir bakış açısı kazandırmaktır” dedi.
Devlet veya özel sektörler ile sivil toplumun bağışçı kuruluşları vasıtasıyla kısa vadeli yardım hedeflerini gerçekleştirmenin açlığı sıfırlamak için tutarlı destekler olarak kabul edilemeyeceğini dile getiren Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Victor Hugo’nun dediği gibi "Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk." 1996 yılında Dünya Gıda Zirvesi'nin nihai raporunda, gıda güvenliği kavramı; Herkesin, her zaman, aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için beslenme ihtiyaçlarını ve yiyecek tercihlerini karşılayabilmesi adına; “yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya hem fiziksel ve hem de ekonomik olarak erişim şansına sahip olabilmesi en temel hakkıdır “ şeklinde tanımlanmıştır.
1945'te FAO ‘nun kuruluşundan bu yana her yıl 16 Ekim'de Dünya Gıda Günü dünyanın dört bir yanındaki 150'den fazla ülkede çeşitli etkinlikler düzenlenerek, BM takvimlerinin en başat özel günlerinden biri olarak; açlıktan muzdarip olanlara ve herkes için gıda güvenliği ve besleyici gıdalar sağlama ihtiyacına yönelik olarak dünya çapında farkındalık oluşturmak ve bu anlamda çeşitli çaba ve eylemleri desteklemeyi teşvik etmektedir. Dünya Gıda Günü ile verilmek istenen temel mesaj; , 2030 yılına kadar Sıfır Açlık hedefine erişmenin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin (SDG) en önemlisi olduğuna işaret etmektir.” diye konuştu.
“Beslenme veya gıda hakkı en temel insan hakkıdır” diyen Prof. Dr. Nesrin Yıldız, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Gıda güvenliği, kişi başına günlük kalori alımı ile ölçülebilir. Genel olarak, gıda güvenliğinin göstergesi; Beslenmek için gerekli olan gıdanın mevcut olup olmaması , erişim ve kullanım kolaylığı ya da yeterlilik durumudur. Günümüzde gıda güvenliğinin yetersizliğine neden olan en önemli faktörler; kuraklık ve savaş olarak ifade edilse de, tarihin en büyük ‘gıda kıtlığı’ ekonomik politikalardan kaynaklanmıştır.
Sürdürülebilir gıda sistemlerine ve kırsal kalkınmaya yatırım yapmak istiyorsak öncelikle; İklim değişikliklerine dirençli ve uyumlu “Tarım ve gıda sistemlerine sahip olmak, Dünya çapında küresel sorun olan açlık ve göçleri minimize etmemize yardımcı olacaktır.
FAO unun takibinde olan 129 ülkeden 72'sinde, 2015 yılına kadar açlık çekenlerin oranı yarıya inmiş durumdadır ; Geçtiğimiz 20 yıla kadar artık , beş yaşındanönce çocuk ölümleri de neredeyse yarıya düşmüş , 1990 yılından bu yana aşırı yoksulluk oranı da yarıya inmiş durumdadır.
Ancak ne yazık ki her geçen gün; kuraklık, nakliyede aksamalar, yakıt kıtlığı, ekonomik istikrarsızlık ve savaşlar gibi faktörler nedeniyle çeşitli riske olmaktadır. Gıda olmadan barış olmaz, barış olmadan da gıda güvenliği olmaz “Her gün 1,5 milyardan fazla insan şiddet ve çatışmadan etkileniyor. Çatışma açlığın yaygın nedeni olarak kabul edilmektedir. Suriye bugün bunun bir örneğidir ”.. BM, küresel açlığın, 2016 yılında, kronik olarak aç olan 815 milyon insana 38 milyon daha eklendiğini rapor etmektedir.”
1981'den bu yana, Dünya Gıda Günü, eylem için gerekli alanları vurgulamak ve ortak bir odak sağlamak için her yıl farklı bir tema benimsediğini anlatan Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Birleşmiş Milletler ve FAO ‘nun deklare ettiği gıda konseptli Temaların çoğu tarımın etrafında dönüyor, çünkü sadece tarım yatırımları - eğitim ve sağlık desteği ile birlikte - gıda veya beslemme açığını tersine çevirecektir. Pek çok gelişmekte olan ülkenin ekonomisinde itici güç olarak TARIM olduğunun bilinmesine rağmen, bu hayati sektör de genellikle yatırım basamağında aç bırakılmaktadır .
FAO, 2017 yılında dünyadaki yetersiz beslenen yani kronik gıda yoksunluğuyla yüz yüze kalan insanların sayısının 821 milyona yükseldiğini tespit etmiştir. Dünyada her 10 kişiden biri yetersiz beslenmektedir.
Gıda ve tarımın iyileştirilmesi için ; Ekonomik büyümeyi desteklemek amacıyla alınacak önlemlerin başında “İklim değişikliği ile mücadele” gelmektedir. Bu amaçla ; dünyanın dört bir yanında barışa ve istikrara katkıda bulunabilmek şarttır. Çünkü barışın sağlanması, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinin elde edilmesinde önemli etkiye sahip olabilir.
Her geçen gün ; tarım topraklarımız, tatlı su kaynakları, okyanuslar, ormanlar ve biyoçeşitlilik hızla azalmaktadır. İklim değişikliği, bağımlı olduğumuz bu kaynaklar üzerinde daha fazla baskı oluşturuyor ve doğal afetlerle ilgili riskleri artırıyor. Bu sıkıntılar özellikle 1.2 milyar genç nüfusun % 80 ninin gelişmekte yaşamını sürdürdüğü toplumlarda, şehirlerden veya ülkelerinden göç etmek zorunda kalmalarına neden olmaktadır. 2016 yılında, dünya genelinde 65 milyondan fazla insan zorla yerlerinden edilmiştir.
FAO 2018 Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumuna göre, bugün 820 milyondan fazla insan kronik yetersiz beslenmeye maruz kalmıştır , milyonlarca insan aç kalsa da, 672 milyon insan obeziteden muzdariptir , 1.3 milyardan fazla insan aşırı kiloludur. Savaşlar, Çatışma, iklim değişikliğine bağlı aşırı hava olayları, ekonomik yavaşlamalar ve insanlarda hızla artan kilo ve obezite düzeyleri, açlık ve yetersiz beslenme vb sorunlar bugün dünya çapında küresel problemler olarak karşımıza çıkmış durumdadır. Dünyadaki yoksulların yüzde 70'i kırsal alanlarda ; tarım, balıkçılık veya ormancılıkla geçimlerini sağlamaktadırlar. Bu yüzden sıfır açlık sloganı özellikle kırsal ekonominin dönüşümü için çağrıda bulunma anlamında son derece etkili bir konsepttir. Dünyada 820 milyondan fazla aç insanın 490 milyonu çatışmalardan etkilenen ülkelerde yaşamaktadır.
Ne yazık ki yaşamamız için tek gezegen olan dünyamızda , bakış açımızı değiştirerek, bütünsel yaklaşımla, 1 adım öne 2 adım geriye giden politikalar veya kanlı/ kansız siyaset ve savaşlar yerine; Uluslar, kıtalar, sektörler ve meslekler arasındaki güçlerimizi birleştirirsek ve mevcut mağdur ve mazlum insanlara ait sorunlar üzerinden hareket edersek, dünyamızda sıfır açlık sağlayabiliriz..
Küçük ölçekli çiftçilerin üretkenliği ve geliri artırmak için yeni ve sürdürülebilir tarımsal yöntemleri benimsemeleri gerekmektedir. Kırsal toplulukların güçlendirilmesi için çevreye duyarlı, teknolojik inovasyonun gücünü artıran , istikrarlı ve teşvik edici istihdam fırsatları yaratan bir yaklaşımı gerektirir.” Şeklinde konuştu.
Yaşamamız için evrende mevcut tek gezegenin dünya olduğunu ve bu gezegende öncelikle Barışın sağlanmasının gıda güvenliğinin sağlanmasıyla doğru orantılı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Diğer taraftan , küresel ısınma, kuraklık, göçler ve dengesiz nüfus artışının sonucu olarak çevre kirliğinin neden olacağı tüm sorunları çözmede; öncelikle eğitim, daha sonra tarımın güçlenmesi, aile çiftçileri veya küçük tarım işletmelerinin desteklenmesi, akıllı tarım konseptinde toprak-su-hava gibi doğal kaynaklarımızın bilinçli yönetilmesi temel amacımız olmalıdır. Toprak güvenliğinin sağlanması , gıda güvenliğinin sağlanmasında ilk adımdır bunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Ülkemiz tarımda kendine yetebilecek potansiyele sahip nadir bir ülkedir. mevcut toprak- bitki- iklim çeşitliliği ile gıda açığı yaşanması beklenecek en son ülkedir. yeter ki bu bilgiye ve bu bilinçle örgütlenmiş yüreklere sahip olalım.” şeklinde konuştu.