Tarihçi Yazar Mustafa Armağan Zaman Gazetesinde kaleme aldığı yazıda 154 yıl öncesinin bir darbe girişimini anlatıyor. Girişimciler arasında her meslekten insan var. Bunlardan birisi de, Erzurumlu Muhallebici...
Yazının tamamı şöyle:
Ergenekon yargılamaları sonunda bitti, hükümler açıklandı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarından beraatlere kadar çeşitli cezalar verildi ama 5 yıllık yargılamanın belki de en önemli sonucu, Türkiye’yi korkunç bir darbe batağına çekmek üzere örgütlenen Ergenekon’un mahkeme tarafından resmen bir terör örgütü olduğunun tescili oldu.
Yalnız terör örgütü olduğu da değil, bu örgütün iş dünyasından akademyaya, Genelkurmay Başkanı’ndan gazetecilere kadar uzanan derin ve zengin kollarının varlığı da tescil edilmiş oldu.
Böylece siyasî tarihimizde 154 yıl aradan sonra suçlu görülenlerin cezalandırılmasına şahit olmuş olduk.
Hatırlatalım: Birincisi, 1859’daki Kuleli Vakası adı verilen darbe girişimiydi. Gerçi arada Sultan II. Abdülhamid’in bir cinayet davasını bir darbe hesaplaşmasına dönüştürdüğü 1881 yılındaki Yıldız Mahkemesi ile Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın idamıyla sonuçlanan 1964 yılındaki Harbiyeliler yargılaması da var ama bunlardan ilki, gerçekleşmiş bir darbeyi yargılamasıyla, ikincisi de nispeten dar ve askeriye içi bir hareket olmalarıyla diğerlerinden ayrılır.
Bugün Kuleli Vakası adı verilen ilk modern darbe girişimini hatırlatmakta fayda var. Peki 1859’da ne olmuştu?
1859 yılının 13 Eylül Çarşamba günü Abdülmecid’in huzuruna pürtelaş giren Serasker Rıza Paşa bir haber getirmiştir. İçlerinde yüksek rütbeli subayların da bulunduğu darbeci bir “gizli ittifak”, harekete geçmek üzeredir. Ellerini çabuk tutmazlarsa ertesi günü Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii’nde toplanıp harekâtın düğmesine basacaklardır. Maksatları, ilk Cuma selamlığında padişaha ve maiyetine silahlı bir suikast düzenlemek, ardından doğacak kargaşadan yararlanarak isyan girişiminde bulunmak ve Veliaht Abdülaziz’i tahta çıkarmaktır.
Darbe planı
Padişah Cuma selamlığında iken ayağa kalkan ulema “camide din kitaplarını yere atarak” kargaşalık çıkartacak, düğmeye böyle basacak, bu sırada kapılar tutulup profesyonel asker olan Çerkez fedailer yardımıyla Sultan Abdülmecid’e suikast gerçekleştirilecekti. Ardından denizden atılacak işaret fişeğiyle İstanbul, Üsküdar ve Kuleli civarında bulunan minarelerde haber bekleyen darbe üyelerine haber ulaştırılacak, sonra da telgraf telleri kesilecek, köprüler zaptedilecek ve şehir kontrol altına alınacak, darbe yeni padişahın tahta çıkarılmasıyla tamamlanacaktır.
Tabii bu kanlı operasyon için ciddi miktarda asker ve sivil eleman ile silah tedarik ettiklerini söylememe gerek yok. Ancak gücün sadece askerlerden oluşmadığını, ‘sivil’ unsur olarak 22 No’lu hükümlü Şeyh Feyzullah’ın 20 bin müridinden en az bininin devreye sokulacağı ve 15 bin başıbozuk askerinin İstanbul yakınlarına getirildiğini sanıkların mahkemedeki ifadelerinden öğrenebiliyoruz.
Araştırmacı Burak Onaran’ın tahminine göre darbecilerin işaret fişeğiyle harekete geçirecekleri kitlenin sayısı yaklaşık 10 bin ile 30 bin kişi arasındadır. Bu rakam, hayalî değildir ve o zamanki İstanbul nüfusu göz önünde bulundurulduğunda tehlike ciddi boyutlardadır.
Haberi alan Sultan Abdülmecid şaşkındır, çünkü babasının yeniçeriliği kaldırmasından sonra iktidarın penceresindeki çapakların tamamen temizlendiğini sanmaktadır. Kimlerdir bunlar? Ve nasıl bir araya gelmişlerdir? İçlerinde Irak’ın Süleymaniye bölgesinden gelmiş olan Nakşi Şeyhi Ahmed Efendi’den tutun da, Erzurumlu bir muhallebiciye, oradan Tophane-i Amire kâtiplerinden Arif Bey’e ve Hüseyin Daim Paşa gibi bir orgenerale varıncaya kadar türlü meslek ve meşrepten insanın bir araya geldiği gizli bir “fesat cemiyeti” çıkmıştır karşılarına.
Emir verilir, ertesi günü darbeciler camide bir toplantı sırasında basılıp derdest edilirler. Askerler sorgulanmak üzere bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binasında bulunan Seraskerat Dairesi’ne götürülür, diğerleri ise Kuleli Askeri Lisesi’ne. Daha sonra hepsinin mahkemesi Kuleli Askeri Lisesi binasında görüldüğü için tarihe “Kuleli Vak’ası” adıyla geçmiştir bu ilk modern darbe girişimimiz.
Darbeye ne ceza verildi?
Mahkeme kararının metninde bazı şahısların Saltanat-ı Seniyye aleyhinde fitne çıkarma ve fesat kastıyla bir gizli ittifak teşkil etmiş olduklarının haber alındığı, ilgili kişilerin birer ikişer Kuleli Kışla-i Hümayunu’na getirildikleri, özel bir komisyon marifetiyle tek tek ve yüz yüze sorgulandıkları ve muhakeme edildikleri belirtilmektedir.
Mahkeme kararına göre yargılananların sayısı 40’tır. Fakat hepsini harekete geçiren teorisyen (“fesadın müellif-i hakikisi”) Süleymaniye Sancağı’ndan Şeyh Ahmed adında bir medrese hocasıdır. Darbe fikrini tasarlayan Şeyh Ahmed’dir ve Orgeneral (Ferik) Çerkez Hüseyin Paşa, Cafer Dem Paşa ve Binbaşı Rasim Bey ve kâtip Arif Bey ile birleşerek çeşitli toplum kesimlerinden insanı da bu şer ittifakına dahil edip darbe için harekete geçmişlerdir.
Peki mahkemeden ne karar çıktı? 5 idam cezası, 13 müebbet hapis ve çeşitli sürgün, hapis ve tard cezaları... Hükümler idam cezalarının Ceza Kanunu’nun 47. maddesi gereğince küreğe, kürek cezalarının kalebentliğe çevrilmesi mütalaasıyla padişah Abdülmecid’e sunuldu. O da fermanla idam cezalarını müebbet hapse, kürek cezalarını ise müebbeden kalebentliğe çevirdi.
Ancak Türkiye’de darbe girişimlerinin sadece ‘yerli’ bir motivasyona dayanmadığını bu ilk darbede de görmek mümkün. İdamların İngiliz ve Fransız elçiliklerinin baskısıyla müebbede çevrildiğine dair bir ipucu var elimizde. Olaydan 8 yıl sonra bir başka isyan planı ortaya çıkarıldığında Fransa’nın İstanbul elçisi, Fransa Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı raporda Hüseyin Daim Paşa’nın kendi talepleri üzerine affedildiğini açıkça yazmaktadır. (Burak Onaran, Tarih ve Toplum, Sayı: 5, 2007, s. 9-35).
Hüküm gereğince Şeyh Ahmed ve Arif Bey Mağosa’ya, Hüseyin Paşa ile Rasim Bey Akka’ya gönderildi, diğerleri de bazı adalara ve memleketlere. Ancak 5 idamlıktan birisi hakkındaki hüküm mecburen gıyaben verilmişti. Çünkü isyana Arnavut askeri tedarik etme sözü veren Cafer Dem Paşa, yargılanmadan önce kayıktan denize atlayarak intihar etmişti.
Ergenekon’dan sonra derin bir nefes alanlara hatırlatalım. Darbe virüsünün temizlenmesi zaman alıyor. Nitekim Kuleli Vakası’ndan 8 yıl sonra, bu defa “Meslek Örgütü” adıyla yeni bir örgütlenmeye gittiklerini bilmekte fayda var. Su uyur, darbe uyumaz…