''35. İl Müftüleri İstişare Toplantısı'' açılışına katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, ''İslam’ın doğru anlaşılması konusunda sahih bilginin topluma ulaştırılması hayati bir önem arz etmektedir'' dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı 35. 'İl Müftüleri İstişare Toplantısı'nı düzenledi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ramazan Muslu .müftüler, ilahiyat ve İslami ilimler fakülteleri dekanlarının da katılımıyla gerçekleşen açılışta bir konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, ''Varlık aleminin öznesi olarak yaratılan insan iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, güzeli çirkini, faydalıyı zararlıyı anlayabilme kabiliyetini haiz, bilgi ve sorumluluk sahibi bir varlıktır. Nitekim ilk vahyi İkra ile başlayan Kur’an-ı Hâkim’in insanı, kendi varlığı ve hayat serüveni, tabiatı ve evreni tefekküre yönelten yaratılışa dair ayetleri, hayatın gayesi, ahiret ve varoluşun hikmetine dair ayetleri, akletme, tefekküre, tedebbüre ve tezekküre dair ayetleri hepimizin malumudur'' ifadelerini kullandı.
''İSLAM’IN DOĞRU ANLAŞILMASI KONUSUNDA SAHİH BİLGİNİN TOPLUMA ULAŞTIRILMASI HAYATİ BİR ÖNEM ARZ ETMEKTEDİR''
''İnsan kendisi ve evrenle ilişkisini vahyin kılavuzluğunda kurduğunda bireysel, toplumsal ve küresel düzlemde yaşadığı krizleri ancak aşabilmiştir'' diyen Erbaş konuşmasına şöyle devam etti:
''Nitekim insanlığın cahiliye girdabında yolunu kaybettiği bir zamanda gelen vahiy ile inşa edilen İslam toplumu kısa sürede, bireysel, sosyal ve küresel boyutta, sosyal, iktisadi alanda büyük bir inkişaf ve tarihin en büyük inkılabını gerçekleştirmiştir. Öyle ki 7. yüzyıldan rönesansa kadar bilimden hukuka, sanattan teknolojiye her alanda dünyanın öncüsü olmuştur. Ancak 18. yüzyıldan itibaren batı merkezli gelişen ve yaratıcıyı öteleyen mekanik bir anlayışın, bütün dünyayı ve özelde İslam toplumlarını ciddi şekilde etkilediği aşikardır. Türkiye özelinde bakıldığında ise 19. yüzyıldan itibaren din eğitimi ve hizmeti özelinde zaman zaman travmalara sebep olan bir kargaşanın var olduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte yakın tarih boyunca din eğitimi ve din hizmeti açısından kaotik ve zorlu bir sürece rağmen Türkiye’de, köklü bir medeniyet geleneğine sahip olmanın da etkisiyle, kendi şartları muvacehesinde başarılı çalışmalar yapılmıştır. Bugüne geldiğimizde, artık küresel bir teşkilat olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve 100’ü aşkın İlahiyat ve İslami İlimler Fakültesiyle önemli imkanlara sahip olduğumuzu ifade etmemiz gerekiyor. İnsanlığın ufkunu İslam’ın ilkeleriyle aydınlatmak sorumluluğumuzun, İslam’ın doğru anlaşılması, doğru anlatılması ve yaşanması olmak üzere üç boyutu olduğunu düşünüyorum. Bu üç boyuttan birincisi olarak ifade ettiğimiz İslam’ın doğru anlaşılması konusunda sahih bilginin topluma ulaştırılması hayati bir önem arz etmektedir. İslam insanın Rabbiyle, toplumla ve çevreyle olumlu ilişkiler kurmasını sağlayarak yeryüzünde adalet ve merhametin egemen olmasını temin eden ilahi bir nizamdır. Dolayısıyla İslam’ın hayat düsturlarını doğru anlamak açısından insanı ve evreni de, vahyi merkeze alarak okumak gerekir. Bu manada insanın tefekkürle kendini okuması, tefehhümle evrenin farkına varması, tezekkürle tarihi hatırlaması, tedebbürle sebep-sonuç ilişkisi kurarak geleceği öngörebilmesi önemlidir. Bugün İslam toplumlarında yaşanan terör, tefrika, etnik ve mezhebi farklılıkların soruna dönüşmesi gibi meselelerde, dini kavramların tahrif ve istismar edilmesinin ve yanlış din algısının da etkisinin olduğu bir gerçektir. Dinin bilgisizliğe ya da sağlam temellere dayanmayan yaklaşımlara terk edilmesinin ağır faturasını doğru şekilde karşılanmayan her ihtiyacın istismara açık olduğunu, bugün daha yakından görmekteyiz. Nitekim İslam’ın rahmet ilkelerini ve Müslümanların samimi duygularını hain emellerine alet eden FETÖ, DEAŞ gibi terör örgütleri, din istismarının bir güvenlik meselesi haline geldiğinin açık göstergesidir. Diğer yandan sünnetin dindeki yerini hafife alarak Kur’an sünnet bütünlüğünü göz ardı eden, gereksiz ve faydasız tartışmalarla milletimizin zihnini meşgul eden, hikmet ve maslahatı öteleyen yaklaşımların da önemli bir sorun olduğu ortadadır.''
''FETÖ VE DEAŞ RAPORLARI İNGİLİZCE VE ARAPÇA OLARAK YAYINLANMIŞTIR''
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütün faaliyet alanlarında din istismarı ve yanlış din algısıyla mücadele ettiğini açıklayan Erbaş, ''Din istismarı konusunda bütün illerimizde özel ekipler tarafından seminerler, konferanslar ve birçok etkinlik gerçekleştirdik. Bu çalışmalarımız artarak devam edecektir. FETÖ ve DEAŞ konusunda milletimizi bilgilendirmek amacıyla hazırlanan iki eser 1 milyon adet dağıtılmıştır, dağıtılmaya devam edilecektir. FETÖ ve DEAŞ raporları İngilizce ve Arapça olarak yayınlanmıştır. Toplumu din konusunda aydınlatma sorumluluğu ile 2018 yılı içinde, özellikle aile ve gençlerimize yönelik 6 milyon eser başkanlığımız tarafında bastırılıp dağıtılmıştır. Aynı zamanda 4-6 yaş grubunda 140 bin civarında, ihtiyaç odaklı sınıflarımızda çoğunluğunu kızlarımızın ve kadınlarımızın oluşturduğu 1 milyon civarında ve hafızlık bölümünde 100 bine yakın öğrencimizle, Kur’an kurslarımızı, cami dersleri ve çeşitli irşat faaliyetleriyle camilerimizi bu anlamda önemli imkanlarımızdan, fırsatlarımızdan biri olarak değerlendiriyoruz. Bu konuda hedefimiz Kur’an kursu ve cami hizmetlerimizi toplumun bu anlamdaki bütün talep ve ihtiyaçlarını karşılayacak konuma getirmektir. Diğer yandan, basılı ve görsel yayınlarımızı, irşat faaliyetlerimizi her geçen gün daha kapsamlı hale getirerek bütün vatandaşlarımıza doğru dini bilgiyi ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu manada bütün yayın faaliyetlerimizle birlikte özellikle Diyanet Televizyonumuzu ve radyolarımızı daha çok sahiplenmemiz ve tanıtmamız gerektiğini önemle vurgulamak istiyorum. Bu konuda il müftülerimiz, ilçe müftülerimiz, ilahiyat fakültelerimizin yöneticileri el birliğiyle doğru dini bilgiyi toplumumuza ulaştırma noktasında ütüm vasıtalarımızı birlikte harekete geçirmeye çalışmamız gerekmektedir. Kur’an ve sünnete dayalı dini bilginin toplumun her kesimine ulaştırılması ve din istismarının önüne geçilmesi alanında, Diyanet İşleri Başkanlığı ve dini yükseköğretim kurumlarımızın işbirliğini oldukça önemsiyoruz. İlahiyat/İslami ilimler fakültelerindeki hocalarımızın, irşat çalışmalarına daha çok katkı sunmalarını arzu ediyoruz. Bu manada camilerimizin bütün mihrapları, minberleri ve kürsüleri bütün akademisyenlerimize hatta öğrencilerimize açıktır. Değişik vesilelerle gerçekleştirilen salon programlarında başkanlığımızın halkımızla buluştuğu her yerde hocalarımızı, akademisyenlerimizi irşat hizmetinde görmek istiyoruz. Bununla ilgili beraberce daha verimli ve düzenli eylem planları oluşturalım istiyoruz. İfade ettiğimiz üç boyutun ikincisi; İslam’ın hikmetle, güzel sözle, en uygun yöntemle anlatılması hususu üzerinde hep birlikte durmamız icap etmektedir. Merhametle müjdeleyen, hakikatle uyaran, ikna edici bir metotla açıklayan bir yaklaşımla sevdirerek ve nefret ettirmeden İslam’ı anlatmak tebliğin en önemli boyutudur'' şeklinde konuştu.
''BÜTÜN PEYGAMBERLER TEVHİD İNANCININ YERLEŞMESİ, ADALETİN TESİSİ VE GÜZEL AHLAKIN YAŞANMASI İÇİN MÜCADELE ETMİŞLERDİR''
İslam’ın yaşanan bir hayata ve ahlaka dönüştürülmesi gerektiğini vurgulayan Erbaş, her Müslümanın bu ideal için gayret etmekle mükellef olduğunu kaydetti. Sosyal gerçeklikleri ve öncelikleri dikkate almayan, kaba, sert ve dışlayıcı bir üslubun nebevi metoda da, doğru iletişimin ilkelerine de aykırı olduğunun altını çizen Erbaş, ''Üçüncüsü ise İslam’ın yaşanan bir hayata ve ahlaka dönüştürülmesidir. Biliyoruz ki İslam bir hayat dinidir. Kur’an-ı Kerim bir hayat kitabıdır. Bütün peygamberler tevhid inancının yerleşmesi, adaletin tesisi ve güzel ahlakın yaşanması için mücadele etmişlerdir. Bugün her Müslüman bu ideal için gayret etmekle mükelleftir. Her üç boyut ile yani doğru dini bilginin üretilmesi, en güzel yöntemle sunulması ve nebevi bir örneklikle hayata rehberlik edilmesi konusunda, yükseköğretim kurumlarımıza ve Diyanet İşleri Başkanlığımıza, Milli Eğitim Bakanlığımızın bütün öğretmenlerine büyük görevler düştüğünün farkındayız. Bunun için, İlahiyat/İslami İlimler fakülteleri, İmam Hatip Liseleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı olarak iş birliği içinde, bilgi üretim metodumuzu ve müfredatımızı, insan yetiştirme mekanizmalarımızı, din hizmeti çalışmalarımızı ve irşat stratejilerimizi her daim gözden geçirmek ve geliştirmek durumundayız. Bilgi ve teknolojinin hızla gelişmesi ve sosyal şartların değişmesi din eğitimi ve hizmeti çalışmalarını sürekli yenilemeyi ve geliştirmeyi de zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla hem cami konseptimizi ve cami içi faaliyetlerimizi hem de sosyal ve kültürel içerikli din hizmetlerini buna göre planlamamız gerekiyor. Bunun için camilerimizi daha planlı inşa etmenin ve daha işlevsel hale getirmenin gayreti içindeyiz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Gazi Üniversitesi ile cami mimarisi standartları projemiz devam etmektedir. Bu yılın sonu itibariyle bu projemiz sonuçlanacaktır. Müştemilatındaki sosyal donatılarla camilerimiz aynı zamanda bir mektep ve kültür merkezi haline gelsin istiyoruz. Diğer yandan abdest alanlarından iç mekanlarına bütün camilerimizin 24 saat boyunca, temiz, açık ve ibadete hazır olması bizim hem yasal hem de dini sorumluluğumuzdur. Özellikle nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın da camilerimizde, rahat ve nezih bir ortamda ibadetlerini yapabilmelerini temin etmek il ve ilçe müftülerimizin öncelikli görevidir. Bu manada mevcut camilerimizi, kadınların abdest mekanları ve namaz kılma alanları açısından yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Yeni cami projeleri ise kadınlar, engelliler vb açılardan en uygun şekilde yapılacaktır. Bununla ilgili çalışmalar devam etmektedir. Yine aynı şekilde her ilimizde, cezaevleri engelliler, bağımlılık, sağlık tesisi ve mülteciler alanlarında istihdam edilen hocalarımızın varlığını ve çalışmalarını önemsiyoruz ve bu alandaki hizmetlerimizi her geçen gün büyütmenin gayreti içindeyiz'' açıklamalarında bulundu.
''GENÇLERİMİZİ GELECEĞİMİZ AÇISINDAN EN BÜYÜK İMKANIMIZ OLARAK GÖRÜYORUZ''
Başkanlığın özel önem verdiği alanlardan birisinin de gençlere yönelik manevi rehberlik çalışmaları olduğunu belirten Erbaş, ''İl ve ilçelerde 400’e yakın noktada, Aile ve Dini Rehberlik Büroları ve bu alanda istihdam edilen vaizlerimizle, ailenin sağlıklı şekilde kurulmasına ve yürütülmesine yönelik dini rehberlik faaliyetlerinden, çocuk istismarı ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi çalışmalarına, okullarda ve özellikle çocuk evleri ÇODEM gibi kuruluşlarda değerler eğitimi seminerlerinden kadın konuk evleri ve huzur evlerindeki rehberlik çalışmalarına, faaliyetlerimiz artarak devam edecektir. Kadın uzmanlarımız, müftü yardımcılarımız ve vaizelerimiz, kadın murakıplarımız, 35 bin civarında kadın Kur’an kursu hocamız ve bütün mensuplarımız ile bu alanda daha aktif çalışmalar yapmaktayız. Şüphesiz din hizmeti konusunda en önemli hususlardan biri de nitelikli personel imkanıdır. Zira her unvan ve bölge kendine özgü şartları ve imkanları gereği farklı formasyonlar icap ettirmektedir. Türkiye içinde okul öncesi, kadın aile, çocuk, genç, engelli, hasta, mahkum, mülteci, yaşlı gibi birçok alanda din hizmetini en güzel şekilde yerine getirmek için bütün bu alanların her biri ile ilgili yeterli eğitim almış ve alan formasyonuna sahip personele ihtiyaç duyulmaktadır. Söz konusu personeli temin edeceğimiz kaynak yükseköğretim kurumlarımızdır. Dolayısıyla İlahiyat/İslami İlimler fakültelerimizle bu gerçeğe ve ihtiyaca göre program açma, branşlaşma, müfredat oluşturma vb. alanlarda acilen çalışma yapmak durumunda olduğumuzu ifade etmek isterim. Toplantı boyunca dekanlarımızla bu konuyu da müzakere edeceğiz. Başkanlığımızın özel önem verdiği alanlardan biri de gençlerimize yönelik manevi rehberlik çalışmalarıdır. Bugün ülkemizde, ilkokul, ortaokul ve liselerde yaklaşık 18 milyon, üniversitelerimizde yaklaşık 7 milyon, toplamda 25 milyonu aşkın öğrencimiz eğitim görmektedir. 143 ülkenin nüfuslarından daha fazla bizim öğrencimiz var. Gençlerimizi geleceğimiz açısından en büyük imkanımız olarak görüyoruz. Her ilimizde bulunan gençlik koordinatörlüğü ve KYK bünyesinde manevi rehberlik hizmetlerini önemsiyoruz. ''Her hocamıza 10 gencimiz emanet'' projesiyle, eğitiminden, dini ve ahlaki gelişiminden, kitap okuma alışkanlığı kazandırmaktan, geleceğine rehberlik etmeye varıncaya kadar her hocamızın 10 gencimize rehberlik etmesini istiyoruz'' değerlendirmelerinde bulundu.
''GEÇEN SENE 19 OLAN YURT SAYIMIZI 32 YE ÇIKARDIK''
''17 Kasım’da açılışını yapacağımız Mevlidi Nebi haftası kutlamalarında ''Peygamberimiz ve Gençlik” konusunu ele alacağız'' diyen Erbaş şöyle devam etti: ''Türkiye Diyanet Vakfımız ile yaptığımız çalışmayla geçen sene 19 olan yurt sayımızı 32 ye çıkardık. Hedefimiz 81 ilimizde yurdumuzun olmasıdır. Müftülerimiz ve din görevlilerimizin gayretleriyle açılan ve yürütülen 450 öğrenci evimizde de 4 bin öğrencimiz kalıyor. Bu çalışmalarımızı çok hızlı şekilde daha kapsamlı hale getirmemiz gerekiyor. Bir şehirdeki bütün öğrencilerin o şehrin müftüsünü tanımasını istiyoruz. Ülkemizin bütün gençlerini aynı derecede önemli ve değerli görüyoruz. Çünkü o gençler bizim gençlerimiz. Fikri ve ahlaki anlamda savrulmalar yaşayan gençler varsa sorumlusunun aslında yetişkinler yani bizler olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım. İslam dünyasının içinden geçtiği zor süreçler ve insanlığın yaşadığı derin bunalımların bizlere yüklediği sorumluluklar olduğunun farkındayız. Özellikle, ırk, din, mezhep, meşrep, ideoloji üzerinden çıkarılan ve körüklenen tefrika, fitne ve anarşinin önüne geçmek zorunda olduğumuz açık ve aciliyet kesbeden bir durumdur. Bunun için devletimizin gücü ve imkanları ve milletimizin desteğiyle yurt dışı din hizmetlerimizi de sürekli geliştiriyoruz. Bugün Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’dan Avustralya’ya, uzak doğudan Afrika’ya 106 noktada müşavir, ataşe, koordinatör ve 2 bin görevlimizle ülkemizi temsil etmekteyiz. Müslüman ülke ve topluluklara, kardeş şehir uygulamaları, cami, okul ve kültür merkezleri inşası, sosyal ve insani yardım faaliyetleriyle hizmet götürmekte, gerçekleştirdiğimiz uluslararası toplantı ve organizasyonlar, yayınladığımız farklı dillerde Kur’an-ı Kerim mealleri 40'tan fazla dil ve lehçede, 400 den fazla eser ile Kur’an ve Sünnet merkezli bir İslam anlayışı doğrultusunda rehberlik etmeye çalışıyoruz. Yapılan hizmetlerdeki başarının da, ihmal edilen çalışmaların vebalinin de bizlere ait olduğunun bilincini canlı tutmamız gerektiğini ifade ediyorum.''