15. Dünya İslam Forumu’nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, FETÖ ve PKK’nın İslam alemi ve dünya barışı için taşıdığı tehlikeye dikkat çekerek, “Kendi ülkesine, milletine ihanet edenlerden diğer toplumlara hayır gelmeyeceği tarihin ortaya koyduğu en açık hakikatlerden birisidir” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen 15. Dünya İslam Forumu’nda konuştu. Erbaş, konuşmasında FETÖ ve PKK terör örgütlerinin İslam alemi ve dünya barışı için taşıdığı tehlikeye vurgu yaparak, bazı ülkelerin FETÖ ve PKK’ya karşı duyarsızlığını ve bu örgütleri himaye eden yaklaşımlarını sert bir dille eleştirdi. Erbaş, bir gecede 251 masum insanı şehit eden FETÖ terör örgütünün ardındaki derin ve karmaşık ilişkilerin, küresel bağlantıların 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de giriştiği hain darbe teşebbüsüyle ifşa olduğunu ifade ederek, “Bütün insani ve vicdani değerleri tahrif ve tahrip eden bu din istismarcısı terör örgütü, yeryüzündeki bütün Müslümanlar ve toplumlar için küresel bir tehdit ve musibettir. Ama maalesef milletimizin varlığına kasteden ve yüzlerce insanımızı şehit eden, yaşadığı ülkeyi ağır silahlar ve savaş uçaklarıyla bombalamaya kalkışan bu hain yapının mensupları bir takım ülkelerde kendini gizlemekte ve bu konudaki hassasiyetimiz gereği gibi karşılık görmemektedir” dedi.
Aynı durumun on binlerce masum insanı katleden ve 30 binden fazla askeri şehit eden PKK terör örgütü için de geçerli olduğuna vurgu yapan Erbaş, “Sivilleri, kadınları, çocukları, hatta bebekleri acımasızca katleden bu hain örgütün mensupları da bir takım ülkelerde barınma imkânı bulmaktadır. Oysa kendi ülkesine ve milletine ihanet edenlerden diğer toplumlara hayır gelmeyeceği tarihin ortaya koyduğu en açık hakikatlerden birisidir” diye konuştu.
Erbaş, bugün özellikle İslam coğrafyasında din, mezhep, meşrep ve etnik yapı üzerinden Müslümanları katleden DEAŞ, Boko Haram, Eş-Şebab gibi terör örgütlerinin arkasında da kirli çıkar ilişkilerinin olduğunu kaydetti.
“BU ACI TECRÜBE, DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN BİR DAHA YAŞANMAMALI”
Avrupa Kıtası'nın din ve mezhep kavgaları üzerinden geçmişte çok acılar yaşadığını hatırlatan Erbaş, şunları söyledi: “Yüzyıl ve 30 Yıl Savaşları, özellikle 30 Yıl Savaşları Avrupa’yı harabeye çevirmiştir. Dolayısıyla bugün dünyanın diğer bölgelerinde din ve mezhep üzerinden çıkarılan kavgalar hususunda en fazla Avrupa duyarlı, hassas ve önleyici davranmalıdır. Çünkü bu topraklar din, mezhep ve etnik yapı üzerinden yapılan savaşlarda çok acılar yaşadı. Sadece 30 Yıl Savaşı'nda 7 milyon insan öldü. İkinci Dünya Savaşı'nda 60 milyon insan öldü. Bu acı tecrübenin dünyanın neresinde olursa olsun bir daha yaşanmaması lazım.”
“ÇAĞIN MESELELERİNİN GERÇEK SEBEPLERİ VE ÇÖZÜMLERİ MÜZAKERE EDİLMELİ”
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İslam’dan insanları uzaklaştırmak için özel planlar yapıldığını, terör örgütleri kurdurarak İslamafobi'yi destekleyenlerin olduğunu dile getirerek, onlara karşı da duyarlı olunması gerektiğini belirtti. Dini liderlerin bütün insanları kucaklayacak bir adalet ve merhamet duygusunu kökleştirmek, inançların istismar edilmesini engellemek ve özellikle din üzerinden terör ve anarşi oluşturulmasına engel olmak için ciddi çalışmalar yapmak mecburiyetinde olduğuna işaret eden Erbaş, “Bunun için öncelikle insani değerler zemininde önyargısız ve samimiyetle çağın meseleleri ele alınarak sorunların gerçek sebepleri ve çözümleri müzakere edilmeli, makul ve uygulanabilir çözümler üretilmelidir” ifadelerini kullandı.
Erbaş, bugün dünyanın savaşlar, yoksulluk, terör eylemleri, ümitsizlik gibi devasa sorunlarla karşı karşıya olduğunu ifade ederek, “İnsanlığın maruz kaldığı sorunları sosyal, kültürel, manevi, hatta siyasi krizleri çözmek noktasında sivil toplum örgütlerine, din liderlerine ve mensuplarına önemli sorumluluklar düşmektedir” dedi.
“POZİTİVİST ANLAYIŞ İNSANIN VAROLUŞŞAL MESELELERİNİ İZAH EDEMEDİ”
Bir soruna çözüm üretmek için öncelikle sorunun sebeplerinin doğru anlaşılması ve iyi tahlil edilmesi gerektiğinin altını çizen Erbaş, şöyle devam etti: “Bu bağlamda özellikle son iki asırlık süreçte dünyada yaşananlar iyi analiz edilmelidir. Zira 18. asırdan itibaren bilgi felsefesinde radikal tercihler yapılmış, varlığın aşkın boyutu adeta reddedilerek metafizik ötelenmiştir. Ancak yaşanan süreçte öne çıkan pozitivist anlayış insanın varoluşşal meselelerini izah edemediği gibi etik, estetik ve hukukla bütünleşen ortak insani değerleri de temellendirememiş ve nihayetinde yeryüzünü bireysel ve küresel buhranlara mahkûm etmiştir.”
“GÜÇLÜ OLMAYI HAK SEBEBİ SAYAN BİR TAVIR ÖNE ÇIKTI”
Erbaş, gücü bir hak sebebi olarak görmenin çeşitli olumsuzluklara sebep olduğunu belirterek, “Her fırsatta hak ve adalet söylemi dillendirilmesine karşılık güçlü olmayı hak sebebi sayan bir tavır öne çıkmış, zayıf coğrafyaların güç merkezleri tarafından işgal edildiği ve iktidar mücadelesi alanına çevrildiği bir politika egemen olmuştur. Bu durum, insanlığın iyiliğe ve geleceğe dair ümitlerini de azaltmaktadır" diye konuştu.
Erbaş, azınlıklara karşı ırkçılık ve etnisite üzerinden saldırgan tavırların artmasının azınlıkların hareket ve özgürlük alanlarını giderek daralttığını, haklarını kısıtladığını, sosyal ve kültürel kurumları işlevsiz hale getirdiğini vurguladı. Mabetlerin korunmasının öneminin altını çizen Erbaş, “İslam medeniyetindeki ilke şudur; savaşta bile mabetlere, din adamlarına, masum insanlara asla dokunulmayacaktır. Dolayısıyla hangi dinde olursak olalım diğer dinlerin mabetlerine dokunulmasına engel olmalıyız” ifadelerini kullandı.
“KİMDEN GELİRSE GELSİN ZULMÜN, HAKSIZLIĞIN VE ÖTEKİLEŞTİRMENİN KARŞISINDA DURULMALI”
Allah’ın gönderdiği vahyin kavgayı, ötekileştirmeyi, işgali, haksızlığı asla meşrulaştırmadığını, desteklemediğini ve bütün peygamberlerin insanların can, inanç, mal, akıl ve nesil dokunulmazlığı için mücadele ettiğini ifade eden Erbaş, “Bugün, bütün din ve düşünce mensuplarına, toplum önderlerine düşen en büyük sorumluluk, ırk, inanç, renk, coğrafya, statü farkı gözetmeksizin yeryüzündeki her insanın temel haklarını savunmak, hak ve adaletin yanında olmak, kimden gelirse gelsin zulmün, haksızlığın ve ötekileştirmenin karşısında durmaktır” şeklinde konuştu.
“İHMAL ETTİĞİMİZ HER MESELE, ÖTELEDİĞİMİZ HER SORUN BİZİM KAPIMIZA DA GELECEKTİR”
Dünyayı bütün insanların beraberce yaşadığı büyükçe bir eve benzeten Erbaş, şunları söyledi:
“Bir tarafında yoksulluk, sefalet ve türlü sıkıntıların yaşandığı bir evin diğer yanındaki konfor eşyanın tabiatına aykırıdır ve ilelebet devam edemez. Bir odasını terör ve anarşinin işgal ettiği bir evin diğer odalarının bundan etkilenmemesi mümkün değildir. Bir katında yangın olan bir evin diğer katlarında yaşayanlar buna kayıtsız kalamazlar. Evin bir odasında milletine ve insanlık değerlerine ihanet edenler, hukuktan ve hesap vermekten kaçmak için evin diğer odalarına sığınamazlar. Dolayısıyla insanlık ailesi olarak birbirimize duyarlı olmak zorundayız. Yoksa ihmal ettiğimiz her mesele, ilgilenmediğimiz, ötelediğimiz her sorun nihayetinde bizim kapımıza da gelecektir. Bunu yaparken dinlerin itikadi ilkeleri üzerinden değil, hepimizi etkileyen sosyal, ekonomik, çevresel sorunlar üzerinden hareket etmeliyiz. Dinlerin itikadi ilkeleri ve kişilerin inanç dünyaları özeldir. Bu noktada 'diyalog' değil, şu noktada diyalog olmalı; her birimiz sorumluluk sahibi bireyler olarak dünyamızın hepimizi etkileyen meselelerini konuşabiliriz, hatta konuşmak zorundayız.”
“Doğu Türkistan’dan Kudüs’e, Yemen’den Myanmar’a yaşanan acılar nasıl son bulacaktır?”
Dünyadaki mevcut gelirin yüzde biri eşit ve adil şekilde paylaşıldığında yeryüzünde yoksulluğun kalmayacağına dikkati çeken Erbaş, şöyle konuştu: “Öyleyse sorun nerededir ve dünyanın zenginliklerinden herkesin adil bir şekilde pay alması için neler yapılabilir? Bugün havayı, suyu, toprağı kirleterek topyekün insanlığın geleceğine en büyük zararı veren sektörleri kimler yönetmektedir? Çevre kirliliğinin önüne nasıl geçeceğiz? Bugün Doğu Türkistan’dan Kudüs’e, Yemen’den Myanmar’a yaşanan acılar nasıl son bulacaktır? Hukuku, insan haklarını ihlal edenlere, yeryüzünü ifsat edenlere, sömürü, anarşi ve teröre destek olanlara hep beraber nasıl mücadele edebiliriz? Bunları konuşmalıyız.”
Rusya Federasyonu Müslümanları Dini İdaresi ve Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin’in ev sahipliğini yaptığı toplantıya birçok ülkeden din adamı ve araştırmacı katıldı.