Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, ''İlahiyat ön lisans bölümünü ve ardından İLİTAM programlarını bitirerek lisans diploması alan mezunların örgün eğitim mezunlarına göre ilahiyat müktesebatının gerisinde kaldığı dikkate alınmalı ve bu nasıl telafi edilecek diye müzakere edilmesi gerekiyor'' dedi.
2018 yılında din eğitimiyle ilgili çok sayıda başvuru alan Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK), başvuruları incelemeye aldı. Yapılan çalışmalar sonunda 80 bin vatandaşın yararlanacağı tavsiye kararını veren KDK, konuyu din eğitimi ve din adamlarının eğitimi açısından değerlendirmeye aldı. KDK, bu kapsamda 'Din Eğitimi ve İLİTAM Çalıştayı' düzenledi. Programa katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, son asır boyunca dünyada, İslam coğrafyasında ve Türkiye'de sosyal, kültürel, teknolojik ve dini alanda hızlı değişimler gerçekleştiğini kaydederek, ''Bu manada ülkemizde de dini alanda son yüzyıl içinde farklı dönemler, gelişmeler, zaman zaman travmalara sebep olan kaotik ve zorlu süreçler yaşandı. Diğer yandan hızla gelişen bilgi ve teknolojinin de etkisiyle dini ve aktüel hayatı etkileyen harici ve dahili pek çok unsur gündeme geldi'' ifadelerini kullandı.
''İLİTAM SÜRECİNDE EN ÖNEMLİ ETKEN 28 ŞUBAT SÜRECİNDE YAŞANAN SIKINTILARDIR''
''Bu coğrafyada İslam’ı yok sayarak, öteleyerek var olmak, bir hayat ve gelecek planlamak mümkün değildir'' diyen Erbaş, konuşmasına şöyle devam etti: ''Bugün, milletimizin dini hayatına ve geleceğine rehberlik etme sorumluluğunu taşıyan dini yükseköğretim kurumlarımız, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığımız olmak üzere üç önemli kurumumuz var. Bu üç kurumun sosyal ve küresel gerçeklikleri göz ardı etmeden çok boyutlu, kapsamlı ve disiplinli çalışmalarla bir yol haritası ve gelecek perspektifi oluşturması, milletimizin bugünü ve yarını açısından büyük önem arz etmektedir. Dini hayat ve din eğitimi açısından yakın tarih boyunca farklı ve zorlu süreçlerin yaşandığını ifade ettim. Burada ele alacağımız ilahiyat açık öğretim lisans eğitimi de büyük oranda ülkemizde yaşanan birtakım süreçlerin etkisiyle ortaya çıkmıştır. 1987 yılında Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Sayın Mehmet Sait Yazıcıoğlu’nun gayretleriyle başkanlık bünyesinde görev yapan personelin tahsil düzeyinin yükseltilmesi ve hizmette verimliliğin artırılması amacıyla iki yıllık ilahiyat meslek yüksekokulları (İMYO) açılmıştır. İLİTAM sürecinde en önemli etken 28 Şubat sürecinde yaşanan sıkıntılardır. Söz konusu süreçte ilahiyat fakültelerinin kontenjanları iyice azaltılmış, katsayı uygulaması nedeniyle imam hatip lisesi mezunlarının farklı bölümleri tercih etmeleri de engellenmiş ve lisans eğitiminden mahrum bırakılan ciddi bir kesim ortaya çıkmıştır. Sosyo-politik düzlemdeki bu mağduriyet, öncelikle sınavsız geçiş imkanı ile ilahiyat ön lisans programının öğrenci kabulüne başlamasına neden olmuş, ardından ön lisans mezunlarındaki artış ve dikey geçiş sınavı ile örgün eğitime geçişteki yığılma sebebiyle İLİTAM programı bir ihtiyaç olarak gündeme gelmiştir. Bugüne baktığımızda din eğitimi açısından sıkıntılı dönemler geride kalmış, mağduriyetler giderilmiş, dini yükseköğretim yapan fakültelerin sayısı 105 olmuştur. Bu fakültelerin 2018 yılı kayıt kontenjanı 18 bini geçmektedir.''
İLİTAM'ın hoca-öğrenci ilişkisi, yeteneklerin geliştirilmesi, gelişimin gözlemlenmesi, modelleme, bilgiyi üretme, kullanma ve geliştirme düzeyinin görülememesi gibi pek çok açıdan örgün eğitime göre ciddi dezavantajlar içerdiğine dikkat çeken Erbaş, ''Bunun yanında İLİTAM konusunun yani uzaktan eğitim imkanının ve tercihinin, imkansızlıklar nedeniyle öğrenim çağında istediği eğitimi alamayanlara fırsat sunması, eğitim mekanı, eğitimci, konaklama ve ulaşım giderlerinden tasarruf ettirerek eğitim maliyetlerini düşürmesi, öğrenmenin sorumluluğunu büyük oranda bireye yükleyerek bireyselleştirilmiş eğitime olanak sağlaması, mevcut eğitim ortamına sıcak bakmayanlara alternatif olması vb. önemli sebepleri vardır. Ayrıca İLİTAM programları, özellikle Diyanet personeline dini yükseköğretim düzeylerini yükseltme imkanı sunmaktadır. İLİTAM, hoca-öğrenci ilişkisi, yeteneklerin geliştirilmesi, gelişimin gözlemlenmesi, modelleme, bilgiyi üretme, kullanma ve geliştirme düzeyinin görülememesi gibi pek çok açıdan örgün eğitime göre ciddi dezavantajlar içermektedir. Özellikle sadece ders materyallerinden çalışarak ulaşmanın mümkün olmadığı ve mutlaka bir hocaya ihtiyacın olduğu Kur’an-ı Kerim ve Arapça gibi derslerdeki yeterlilik düzeyi ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Öğrencilerin bir kısmının ekonomik sebepler, kolay eğitim gibi nedenlerle başarılı ve akademik düzeyleri yüksek olsa dahi diploma karşılıkları ve kazanımları eşit olduğu için örgün eğitim yerine İLİTAM’ları tercih etmeleri, örgün eğitim kurumlarına daha yetersiz seviyede olanların gitmelerine neden oluyor. Bu da dini yükseköğretimde nitelik ve kalite sorununu daha derin, kapsamlı ve çok boyutlu bir hale getirmektedir. Diğer yandan bu durum, lise eğitimini de dışarıdan tamamlama düşüncesini öne çıkaracak ve böylece hayatında sınavlar dışında sınıf ortamı görmeyen bireylerin din görevlisi, öğretmen ve akademisyen olmalarının yanı sıra, doğru metodoloji ve sahihi dini bilgi açısından risk taşıyan yapılara daha fazla maruz kalmasına açık hale getirecektir. Bu çerçevede eğitim gören bireyler, dini bilgileri sosyal ortamlar yoluyla elde etmeye sevk edilmiş olacak ve kurum aidiyetlerinde sıkıntılar olan, tek doğruyu kendi düşünce ve anlayışından ibaret gören, dini metinlerin lafızcı, parçacı ve farklı mensubiyetlerin bakış açısına göre anlama gayretinde olan kişiler haline gelebileceklerdir. Ayrıca, ilahiyat ön lisans bölümünü ve ardından İLİTAM programlarını bitirerek lisans diploması alan mezunların örgün eğitim mezunlarına göre ilahiyat müktesebatının gerisinde kaldığı dikkate alınmalı ve bu nasıl telafi edilecek diye müzakere edilmesi gerekiyor. 5. Din Şurası'nda bu konu gündeme gelmiş ve ilahiyat uzaktan eğitim programlarının işlevselliği, hedef ve amaçlarının gözden geçirilmesi kayda geçmiştir'' şeklinde konuştu.
'HALKIN MAĞDURİYETİNİ GİDERMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ''
Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç ise Kamu Denetçiliği Kurumunun ana görevinin toplumla devlet arasında ortaya çıkabilecek problemleri, vatandaşların mahkemeye başvurmadan çözmesi için oluşturulan mekanizma olduğunu belirterek, ''Halkın mağduriyetini gidermek için çalışıyoruz. Verdiğimiz kararlarla da idareye rehberlik yapıyoruz. Eğitim alanında olduğu gibi din eğitimi alanında da, İLİTAM'La alakalı bize başvurular geldi. Din eğitimi ve din alanı çok farklı bir alan. Bütün toplumu alakadar eden bir alan. Bizde bu konuya nasıl bir çözümle yaklaşacağız, idarelere hangi kararı verelim diye bu çalıştayı düzenledik. Türkiye bu alanda bin 400 yıllık bir birikime sahip. Ortaya çıkan çağdan metotlarla Türkiye’nin bunu meczetmesi lazım. Türkiye’nin önünde çok geniş bir alan var. Türkiye’nin getireceği çözüm Türkiye’yi alakadar eden bir konu değil'' açıklamasında bulundu.
Programa Erbaş ve Malkoç'un yanı sıra eski Diyanet İşleri Başkanı Mustafa Sait Yazıcıoğlu ve Kamu Denetçisi Arif Dülger de katıldı.