Eğitim-Bir Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “ Raporun genel hatlarına baktığımızda, mutlu öğretmen, başarılı öğretmen, iyi eğitim yer alıyor. TIMSS ve PISA gibi uluslararası karşılaştırmalı çalışmalar, en başarılı eğitim sistemlerinde anahtar rolün öğretmenler olduğunu gösteren gerçeklik üzerinden bu konuya ilişkin bakış açıları ortaya koymaya çalışıyoruz" dedi.
Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlanan “Eğitime Bakış 2018 İzleme ve Değerlendirme Raporu” Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un katılımıyla gerçekleştirilen toplantıyla açıklandı. Eğitim-Bir Sen Genel Başkanı Ali Yalçın toplantıda yaptığı konuşmada eğitimin hem bilim hem de hizmet noktasında vazgeçilemez, ertelenemez, yok sayılamaz, devre dışı bırakılamaz, alternatifi oluşturulamaz bir alan olarak kabul ve idrak edilmesi gerektiğini belirterek, “Eğitimde geriye düşenin, ahlakta, adalette, merhamette zirveye ulaşması; bilimde öne çıkması, teknolojide önde olması, ekonomik ve diplomatik düzlemde fark oluşturması, gereksiz hayal ve imkânsız hedef hükmündedir. Birleşmiş Milletler, bunun farkında olarak 2030 sürdürülebilir kalkınma programında ‘nitelikli eğitim’ hedefine ilk sıralarda yer vermiştir. Kişi ya da toplum fark etmeksizin, eğitemediğiniz sürece potansiyeli, öğretemediğiniz sürece kapasiteyi ne büyütebilir ne de harekete geçirebilirsiniz” ifadelerini kullandı.
Yalçın, şöyle konuştu: “İnsanın eğitim alma süresi artıkça; insani vasıfları edinme gayretinin, beceri ve niteliklerinin de arttığı aksi iddia edilemez bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Daha iyi iş imkanlarına sahip olmanın, yürüttüğü işi daha iyi yapmanın ve bu suretle kişisel gelir ve refahı artırmanın da bilinen tek yöntemi eğitim. Bu gerçekliğin bir sonucu olarak, Türkiye dâhil tüm dünyada okullaşma oranları hızla artmakta, öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayısı azalmakta ve giderek artan oranda eğitime daha fazla yatırım yapılmaktadır. Bu yatırımların eğitim sisteminin kalitesini nasıl etkilediği, sistemin ne kadar etkin ve verimli çalıştığı, hizmetlerin ne kadar adil dağıtıldığı, fırsat-imkân eşitliğinin ne kadar sağlandığı oldukça önemli hâle gelmektedir. Diğer taraftan eğitim; uygulama öncesinde planlama ve programlamanın, uygulama sürecinde plana ve programa bağlı kalmanın, sonrasında ise süreci ve sonuçları izleme ve değerlendirmeye tabi tutmanın mutlak gereklilik kapsamında olduğu bir bilim ve hizmet alanıdır. Bu gerçekten hareketle hemen her ülke, eğitim sistemine çağın gereklerine cevap verecek nitelikler kazandırmaya ve eğitim sistemlerinin performansını değerlendirmek için mekanizmalar geliştirmeye çalışmaktadır. Bu amaçla, eğitim sistemine dair ayrıntılı veriler toplamakta ve daha sonra da bu verileri analiz etmektedir. İzleme ve değerlendirme çalışmalarıyla, eğitim sisteminin etkinliğini ve verimliliğini tespit etme, aksayan ya da beklenen sonuçları üretmeyen yönlere ilişkin teklif geliştirme zemini oluşturuluyor.”
Birçok ülkenin bu kapsamda sahip oldukları ulusal eğitim verilerini paylaştığı UNESCO ve OECD gibi kuruluşlarda, ülke verilerini uluslararası karşılaştırmalı olarak analiz ettiğini, zayıf ve güçlü yönlerini tespit ettiğini, eğitim sistemini iyileştirmek hedefiyle politika değişikliğine ihtiyaç duyulan alanlara yönelik ayrıntılı veriler sunduğunu söyleyen Yalçın, “Böylece, dünyada eğitime dair eğilimlerin neler olduğu da görülmektedir. Bizim Eğitim-Bir Sen olarak, ortaya koyduğumuz raporlar çalışmalar eğitimin en önemli paydaşı olmamızdan kaynaklı. Bizim slogan üzerinden sesi yükselterek cümle kurmamız dünyadaki sendikal açmaza düşmemiz demektir” dedi.
"EĞİTİMLE İLGİLİ HİÇBİR KONUDA ‘BANA NE’ DEMEDİK, DEMEYECEĞİZ"
Raporda, MEB, ÖSYM, TÜİK gibi kuruluşların yayımladığı açık veriler ile her yıl yayımladığı Bir Bakışta Eğitim raporu üzerinden OECD verilerinin kullanıldığını kaydeden Yalçın, "Üzerinde yaşadığımız medeniyet coğrafyasının bir yansıması olarak, konu eğitimse, eğitimin herhangi bir öznesi ya da verisi ise yetkililerin, politika belirleyici öznelerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin,‘bana ne’ pozisyonu almaya da ‘sana ne’ ötekileştirmesi yapmaya da hakkı yoktur. Biz Eğitim-Bir Sen olarak, eğitimle ilgili hiçbir konuda ‘bana ne’ demedik, demeyeceğiz. Beklentimiz ve isteğimiz, muhataplarımızın, paydaşlarımızın, kurum ve kişi düzeyindeki yetki ve görev sahiplerinin de ‘sana ne’ stratejisiyle insana ve eğitime zarar verme hatasına düşmemeleridir" şeklinde konuştu.
Millî Eğitim Bakanlığının, 2023 Eğitim Vizyonu’nda veri temelli analiz ve politika yapılacağını vurguladığını hatırlatan Yalçın, bunu çok önemsediklerini kaydetti.
"RAPORUN GENEL HATLARI"
Yalçın, "Raporun genel hatlarına baktığımızda, mutlu öğretmen, başarılı öğretmen, iyi eğitim yer alıyor. TIMSS ve PISA gibi uluslararası karşılaştırmalı çalışmalar, en başarılı eğitim sistemlerinde anahtar rolün öğretmenler olduğunu gösteren gerçeklik üzerinden bu konuya ilişkin bakış açıları ortaya koymaya çalışıyoruz. Eğitim-Bir Sen olarak bizde Türkiye’deki eğitim sistemini daha iyi hâle getirmede en önemli unsurun öğretmen olduğunu savunuyoruz. Öğretmenin mutluluğunu sağlamayan, umudunu artırmayan, saygınlığını yukarılara taşımayan, sorunlarına çözüm bulmayan, beklentilerine duyarsız, tekliflerine ilgisiz kalan bir sistemden, öğrencilerin ufkunu büyütmek ve toplumun refahını yükseltmek noktasında sonuç üretmesini beklemek, ölü gözünden yaş beklemektir. Bir eğitim sistemi, kendisini öğrenci zihninde var eden, toplumun genelgeçer ilke ve değerleriyle uyumlu insan profilini inşa sorumluluğunu üstlenen öğretmene öncelik ve önem atfedip değer vermedikçe, kendi sorunlarını çözmeye mahkum edilmekten ülkenin ve toplumun sorunlarını çözecek kapasiteyi ve potansiyeli harekete geçiremez. Öğretmenin motivasyonunu tüketen Alo 147’nin kaldırılması noktasında Sayın Bakanın adım atmasını son derece saygın yaklaşım bulduk" değerlendirmesinde bulundu.
"EĞİTİM SİSTEMİMİZİN BAŞAT SORUNLARINDAN BİRİ DE ÖĞRETMEN AÇIĞIDIR"
"Öğretmen atamalarındaki mülakat uygulamasına yönelik itirazlarımızı giderecek, tekliflerimizi hayata geçirecek bir hamleyi de olabilecek en kısa sürede bekliyoruz" diyen Yalçın, "Eğitim sistemimizin başat sorunlarından biri de öğretmen açığıdır. Biz öğrencileri öğretmenle buluşturma noktasındaki eksikliğin giderilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bir taraftan da öğretmenleri yeniden öğrencilikle buluşturmak isteyen bir kitle var. Türkiye’nin nitelikli öğretmen sorunu yok. Çünkü öğretmenlerimizin veri olabilecek bir nitelik eksikliği söz konusu değildir. Türkiye’nin, öğretmenlerin niteliklerini daha da artırmaya dönük taleplerini, isteklerini karşılayacak, kolaylaştıracak, özendirecek, ödüllendirecek mekanizmalara, sistemlere ve mevzuata ihtiyacı var" diye konuştu.
"SİSTEMİN ÖĞRETMEN İHTİYACI İLE SİSTEME YÖNELİK ÖĞRETMEN ARZININ AYNI ANDA BÜYÜMESİ BAŞLI BAŞINA BİR SORUNDUR"
Yalçın, konuşmasına şöyle devam etti: "OECD ortalamalarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısı üzerinden bakıldığında, ‘Türkiye’nin öğretmen açığı toplamda 140 bin civarındadır. Bu veri tek başına, önemli bir öğretmen ihtiyacı olduğunu doğrulamaktadır. Her geçen gün büyüyen öğretmen adayı sayısı, eğitim fakültelerindeki öğrenciler, herkese açık pedagojik formasyon eğitimleri ve KPSS kapsamında öğretmenlik alan sınavına girenler dikkate alındığında yakın gelecekte 1 milyona ulaşabilir. Sistemin öğretmen ihtiyacı ile sisteme yönelik öğretmen arzının aynı anda büyümesi başlı başına bir sorundur. İhtiyaç var fakat yeterli atama yapılmıyor. Yeterli aday var fakat atama yapılıp ihtiyaç karşılanmıyor. Her ikisi de ‘önce eğitim’ iradesiyle çelişiyor. Hem ihtiyacı azaltmak hem de arz havuzunda taşmayı engellemek için birkaç yıl sürecek şekilde her yıl 40-50 bin civarında öğretmen ataması yapmaya devam etmek gerekiyor. Sendika olarak, okul yöneticiliğinin münhasır kadro ve profesyonel bir görev olarak düzenlenmesini yıllardır teklif ediyoruz. Yöneticilik denilince sonraki cümlenin ‘lisansüstü öğrenim görmek’ olması gibi bir yaklaşım sergileniyor. Elbette bir eğitimcinin lisansüstü öğrenim görmesini önemser, gerekli ve doğru buluruz ama bir gerçeği de ıskalamamak gerekir. Kamuda yöneticilerin tamamı lisansüstü öğrenim görenlerden oluşmadığı gibi mevcut yöneticilerden bu eğitimi görmeyenlerin başarısız ya da yetersiz olduğunu ispatlayan hatta böyle bir kanaati uyandıran bir veri de söz konusu değil. Bu vesileyle, eğitim kurumu yöneticiliğiyle ilgili yapılması planlanan yasal ve idari düzenlemelerde, öncelikli hassasiyet mevcut eğitimi kurumu yöneticilerinin konumlarının ve durumlarının kazanılmış hakka saygı çerçevesinde korunmasını sağlayacak bir hükmün yer alması olmalıdır. Çünkü mevcut yöneticiler kura sonucu değil, dönemi itibarıyla açılan sınavları kazanmaya dönük bir çabanın sonucu olarak bulundukları görevlere atandılar. Bir dönemin siyasetine damga vuran ‘dün dündür, bugün bugündür’ anlayışının kamu idaresine, özellikle de eğitim hizmetleri alanına sirayet etmemesi, eğitimi önceleyen herkesin fakat özellikle de Bakanlığın sorumluluğudur."
Öğretmenlerle ilgili gerek Vizyon Belgesi’nde açıklanan gerek izleme ve değerlendirme raporumuzda tanımlanan öğretmen kariyer basamakları uygulamasını heyecan verici bulduklarına dikkat çeken Yalçın, " Türkiye’deki,başta okul yöneticileri olmak üzere, öğretmenlerin maaşları ve yıllık gelirleri, OECD ülkeleri ile kıyaslandığında oldukça düşüktür. Bu tablo, eğitime önem verme iradesine de yeni ve büyük Türkiye hedefine de uygun hale getirilmeli" dedi.
Son dönemde öğretmen odalarının gündeminin 3600 ek gösterge olduğunu kaydeden Yalçın, ikinci 100 Günlük İcraat Programı’nda MillîEğitim Bakanlığı’nın icraat programı arasında yer verildiğini ve Mart ayının sonu gelmeden ek gösterge düzenlemesinin yürürlüğe gireceğinin anlaşıldığını ifade etti.
Türkiye’deki eğitim sistemini daha iyi hale getirmede en önemli unsurun öğretmen olduğunu savunduklarını vurgulayan Yalçın, "Gerek bugün yayımladığımız rapor gerekse Bakanlığın açıkladığı vizyon belgesi birlikte değerlendirildiğinde, eğitim çalışanlarının beklentilerinin karşılanması temelinde haklarının iyileştirilmesine, Bakanlık teşkilatının yeni hükumet sistemine ve vizyon belgesine uygun hale getirilmesine, yerel değerler ve evrensel ilkeler çerçevesinde reforme edilmesine ihtiyaç gözüküyor. Kendisine hizmet edenleri mutlu kılmakta, umudunu artırmakta yetersiz kalan eğitim sisteminden, bireyin ufkunu, toplumun ve ülkenin refahını artırmasını bekleyemeyiz."
Programda, akademisyen Bekir Gür de "Eğitime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme Raporu"nun sunumunu yaptı.