Erzurum Eğitim-Bir-Sen Kadın Komisyonu 8 Mart Dünya Kadınlar günü dolayısıyla sendika şube merkezinde basın açıklaması yaptı. İl kadın komisyon Üyeleri ve 3 Merkez İlçe Kadın Komisyon Üyeleriyle birlikte yapılan açıklamaya İl Müftü Yardımcısı Müsaffa Akbulut da katıldı.
Müftü Yardımcısı Akbulut un sonunda dua yaparak tamamlanan basın açıklamasında Eğitim-Bir-Sen İl Kadın Komisyon Başkanı Esra Kireçci, “Bugün esaret zincirini kırmanın, tutsak kadınları özgürlüğe kavuşturmanın vaktidir” dedi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınlarımızın sorunlarının tartışılması için bir imkân, güncel meselelerinin ele alınması için bir fırsat, bazı gerçeklerin altının çizildiği bir gündem olageldiğini anlatan Esra Kireçci, şunları kaydetti; “Bugünün ilanı ve kadın sorunlarının tarihsel bağlamından soyutlanarak anlaşılması, yorumlanması ve değerlendirilmesi mümkün olmadığı gibi, çözüm önerileri de bu bağlamdan kopuk olamaz.
Her kültür, kadın, aile ve toplumsal değerlerini kendi kodları içinde anlamlandırmış, buna göre bireylere rol ve statü vermiştir. Devletlerin kuruluşu, devamlılığı ve gelişimiyle birlikte meydana gelen sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimler bazı rolleri kısıtlamış veya ortadan kaldırmış, yeni roller ve konumlar ortaya çıkarmış; her toplum, dünüyle bugünü arasında sağlıklı değişimler geçirdiği ölçüde kendini korumuş, başka medeniyetlere benzeştiği, özendiği oranda savrulmuş, değer kaybına uğramış ve yozlaşmıştır.
Sanayinin gelişmesi, ticaret hayatında çok farklı sektörlerin ortaya çıkması, iş gücü ihtiyacı nedeniyle kadınların üretim hayatında daha fazla yer alması hatta bu iş gücü ihtiyacının çocukları dahi bir çalışana dönüştürmesi neticesinde geçmişten günümüze sorunlar daha karmaşık bir hâl almış ve derinleşmiştir.
Sanayileşmeyle birlikte üretime dayalı maddi kazanımın hazzı ile sadece yeni değil, ayrıca neredeyse tamamen ters bir istikamete yönelen materyalist Batı, geleneksel değerleri hayatın ve insanın merkezinden söküp atmıştır. Sadece insan enerjisi değil, insanı anlamlı kılan etik, estetik, dini, manevi, kültürel, ruhsal, ailevi ve şahsi bazı değerler de daha fazla üretim ve daha fazla kazanç uğruna maalesef feda edilmiştir. Geleneksel değerlerle modern hayat arasındaki değişim kendi makuliyetini kaybettiği zaman toplumun psikolojisini, sosyal işleyişini, aile düzenini tehdit eden bir risk olmuştur.
Modernleşmeyle birlikte başlayan değişim ve gelişimler bir ilerleme, üretimde bir zenginlik, ekonomide bir büyüme meydana getirdiği gibi, bu değişim, sağlıklı yönetilmediği zamanlarda sömürüye aracılık etmiş, özne olan insanı nesneye, aktör olması gereken kadınlarımızı kapitalizmin figürüne dönüştürmüştür.
Ne var ki, 8 Mart gibi günler mazlumun zalime zulmünü haykırmaktan öteye geçmemekte, haklının hakkını almasına zerre kadar hizmet etmemektedir. Kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen kapitalist düzen, dizginlenemez bir hızla, yatışmaz bir iştahla her şeyi kazanç ve rant aracına dönüştürmektedir. Bu durum, kadın, çocuk, erkek her şeyi sömürü tezgâhının bir nesnesine hâline getirmekte; amacı, aracı, objesiyle her şeyi sadece kâra hizmet eden bir patronaj dünyasını herkese dayatmaktadır. Dahası, sömürü düzeninin en vahşi yöntemi olan savaşlar, parçalanan aileler, kaçırılan çocuklar, tutuklanan ve istismar edilen kadınlar, dağılan toplumlar ortaya çıkarmaktadır. Bosna-Hersek’te, Afganistan’da, Somali’de, Filistin’de, Gazze’de, Arakan’da, Irak’ta, son olarak Suriye’de yaşanan bu zulümler, kapitalist sömürü düzeninin, emperyalist devletlerin milletleri bölmesi, en çok da kadınların ve çocukların mağdur edilmesiyle devam etmektedir.
Bugün Suriye’de savaşın yüzlerce acı sonucunun bir parçası olarak önümüzde duran Suriyeli kadınların zindanlardaki tutsaklığı vicdanları harekete geçirmiş, sağır sultanlara adaleti haykırmak, bizim coğrafyamız söz konusu olduğunda kör baykuşu oynayanlara bu zulümleri en yalın hâliyle göstermek için, içinde bizim de bulunduğumuz ‘vicdan hareketi’ tüm dünyaya seslenmek için yürüyüşe geçmiştir.
Bizim inancımıza göre ilahi öğreti erkeklerle kadınları birlikte muhatap alıp ikisini de eş değer özne olarak tanımlayıp birbirinin velisi olarak tanımlamıştır. Hayat, ikisiyle mukim, ikisinin birlikteliğiyle tastamam, ontolojik gerçeklerle anlamlı ve yaşanılır kabul edilmiştir.
Bizim tarihimizin birçok kesitinde kadınlarımız toplumsal liderlik görevi üstlenmiştir. Anadolu’nun kalkınmasında öncü Fatma Bacı’dan istiklal mücadelemizin sembol isimlerinden Nene Hatun’a kadar çok başarılı rol modellerle hayatın her alanında yerlerini almıştır. Eğitimden edebiyata, sanattan ticarete, bilimden tekniğe kadar birçok alanda ender ve eşsiz örnekler yetiştirmiş medeniyet değerlerimizle bağımızı koparmadan, güncel olanı da yakalayarak, başkalaşan değil, ufku görerek değişimi kendi iradesiyle yaşayan bir toplum olmalıyız.
Kötülükleri engelleyip iyilikleri yayan, insan yetiştirmeyi ve örnek şahsiyetlere kavuşmayı amaç edinen toplumlarda roller farklı olsa da amaçlar aynıdır.
Cinsiyetleri birbirinden ayrıştıran veya yarıştıran ya da tamamıyla eşitleyen yaklaşımlar yerine her bireyin kendi ontolojik gerçeklerine uygun bir şekilde var olacağı ve rol üstleneceği, müktesebatı ölçüsünde statü kazanacağı, yozlaşmaya kapalı, sürdürülebilir yollara ve yöntemlere ihtiyacımız var.
Her zaman haktan, hukuku ayakta tutmaktan, adaletten yana olan Eğitim-Bir-Sen olarak, kadınlara yapılan işkence ve istismarı şiddetle, nefretle kınıyor; bu insanlık ayıbının bir an önce son bulmasını istiyor, bütün tutsakların hür, kadınların özgür, çocukların geleceği yaşayacağı adil bir dünya temenni ediyoruz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün emeğe daha fazla değer katmasını, insana daha çok saygı kazandırmasını, kültürümüzün ihya edileceği bir iklim ortaya çıkarmasını, değerlerimizin kök salacağı bir ortam oluşturmasını, örnek kadınlarımızın daha iyi anlaşılacağı bir eğitim sistemine hizmet etmesini arzuluyor; bugünün kadınlarımızın sorunlarının daha iyi anlaşılmasına vesile olmasını, çözümüne hizmet etmesini ve hayırlar getirmesini diliyoruz.”