Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Fransa’daki terör saldırılarının en üst düzeyde kınanması gerektiğini söyledi. Eğilmez, “Her ne sebeple olursa olsun, kimin çıkarına gelişirse gelişsin, terör meşrulaştırılamaz ve hoş görülemez. Terör ne insanı, ne ahlaki, ne de dinidir. Terörün İslam dini veya Peygamberimiz adına yapılıyor olması asla kabul edilemez. Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allah’a ve İslamiyet’e karşı yapılan hakaretlere dahi şiddetle karşılık vermemiştir. Maruz kaldığı işkenceler karşısında dahi, aynı şekilde davranmamıştır. Tersine hoşgörü göstermiş, saygı duymuş, sevgisini sunmuştur. İslam dini savaş sırasında bile, müminlerin, mazlumlara, hayvanlara ve hatta bitkilere dahi zarar vermesini yasak etmiştir” dedi.
İSLAM İLE TERÖRÜN ALAKASI OLAMAZ
“Fransa’da yaşanan terör olayının, İslamiyetle, Müslümanlarla ilişkilendirilmesi büyük bir yanlışa düşmek demektir” diyen Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, daha sonra şunları kaydetti; “Bu terör olayının nedenleri mutlaka gerçek anlamda araştırılmalı ve ortaya çıkarılmalıdır. Eğer sebep olarak bir grup hedef gösterilip, toplumsal bir linç uygulanmaya çalışılırsa, bu terör olaylarını sonlandırmak mümkün değildir. Fransa’da yaşanan terörün failleri, Kuzey Afrika kökenli ve Müslüman olsalar da Paris doğumlu Fransız vatandaşlarıdır. Ve bu kişiler terör eylemlerini, doğdukları yerde hayata geçirmişlerdir. Bu nedenle bu olayların çözümü ve bir daha yaşanmaması için Fransa ilk olarak kendi iç ve dış siyasetini irdelemelidir. Fransa, Batı Avrupa’nın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülkesidir. Hatta Türkiye ve Rusya’dan sonra kıtanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip 3. ülkesidir. Bu ülkede yaklaşık 6 milyon kişi, yani nüfusun yüzde 10’u Müslüman’dır. Ne yazık ki Fransız Devleti, sınırları içerisinde yaşayan bu insanları bir türlü kabullenememiştir. Kültürel ve sosyal entegrasyon bir türlü sağlanamamıştır. Müslümanlara karşı olan saygısız ve inançlarını gerici olarak gören yaklaşım, kendisine Charlie Hebdo dergisi gibi yayın kuruluşların da yaşam alanı bulmuştur. Öyle ki bu tür yayın organları, Müslümanlara karşı hakaret etmekten imtina etmiyor, hatta bu davranışlar saygınlık ve sempatilerini artırıyor. Tekrar etmekte yarar var, bütün bunlar bir terör saldırısını meşrulaştırmaz. Fakat batı dünyasında hızla yayılan, Peygamber Efendimize karşı yapılan hakaret girişimlerinin de bir tepki oluşturacağı muhakkaktır. Bununla beraber Fransa dış siyasetini de sorgulamalıdır. Günümüzde, her gün onlarca terör saldırısının yaşandığı Ortadoğu’nun özellikle de Cezayir, Lübnan ve Suriye’nin bugün bu hale gelmesinin en önemli aktörlerinden bir Fransa’dır. Bunun yanında binlerce Müslümanı katleden İsrail’i, bu hale getiren ve nükleer bir güce ulaşmasını sağlayan devletlerden biridir Fransa. Bir taraftan demokrasi ve insan haklarından bahsederken, diğer taraftan diktatörlerle işbirliği yapıp, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan ülkelerden biridir Fransa. Özetle, Suriye, Irak, Filistin, Afganistan ve Afrika’nın bazı bölgelerinde, çıkar ilişkileri nedeniyle yaşanmasına izin verilen terör, gelip Fransa’yı vurmuştur. Fransa neden sorusunu ararken, Müslümanları kötülemekten ziyade kendini sorgulaması lazımdır. Terörü nasıl kınıyor ve lanetliyorsak, Charlie Hebdo’yu da hakaretlerinden dolayı kınıyoruz. Peygamberimize yapılan hakaretleri lanetliyoruz. Son olarak şunu söylemek istiyorum ki, ben kesinlikle “Charlie Hebdo” değilim.“