Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yargı reformuna kesinlikle ihtiyaç vardır. İki, o yayınların arka planında, MİT tırları operasyonu, Türkiye'ye dönük olarak bir algı ve ciddi bir komplodur." dedi.
Başbakan Davutoğlu, Habertürk ve Show TV'nin ortak canlı yayınında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Başbakan Davutoğlu, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın ve toplumun bir kesiminin tutuklama kararıyla ilgili "Bu bir şeref madalyası" yorumu yaptığının anımsatılması ve "Toplumun bir kesiminde yargıya ilişkin böyle bir algı var. Siz yüzde 100'ü kucaklamaktan bahseden bir başbakan olarak, bu algı sizi rahatsız ediyor mu" diye sorulması üzerine, "Türkiye'de bir yargı problemi var. Bu dün başlamadı. Can Dündar'ın ve Erdem Gül'ün tutuklanması bununla ilgili değil. Bir yargı problemi var" ifadesini kullandı.
Yassıada'da "Sizi buraya getiren irade böyle istiyor" diyen hakimlerden, 12 Eylül'de beş generalin önünde el pençe divan duranlardan, 28 Şubat'ta brifing verilen ve ona göre hükmeden hakimlerden, 90'lı yıllarda tek bir yapılanmaya yönelenlerden, paralel yargı anlayışından bugünlere kadar gelen bir sürece işaret ettiğini dile getiren Davutoğlu, "Bütün onurlu hakimlerimizi, savcılarımızı tenzih ederim ama yargıya güveni sarsan bir uzun süreçten bahsediyoruz" değerlendirmesini yaptı.
HSKY'nın "Hakimler ve savcılar kendileri oy kullanırlarsa en doğru tercihte bulunurlar. Bu şekilde bir HSYK oluşur ve dış tesirlere kapalı olur" görüşüyle yeniden yapılandırıldığını anlatan Davutoğlu, "Ama ne oldu, Anayasa Mahkemesi'nin karma liste değil de tek liste üzerine çalışmasıyla bir anda paralel yapı HSYK'yı ele geçirdi ve yargıyı bir güç gibi kullanmaya başladı. Bugün, Can Dündar ve Sayın Gül'e, tutuklanmalarına karşı çıkanların, geçmişte Ahmet Şık olayında nasıl tavır aldıklarını yargıyı kontrol eden kişilerin, herkes hatırlamalı" diye konuştu.
"Tutuklama kararı siz Brüksel'e gitmeden iki gün önce geldi, elinizi zora soktu mu" sorusuna "Bu konu orada çok açılmadı" yanıtını veren Davutoğlu, bir yargı reformuna ihtiyaç duyulduğuna, yapısal reformların en başında bu konunun gelmesi gerektiğine dikkati çekti. "Hep beraber bizim, yargı sistemiyle ilgili bir reform konusunda işbirliği yapmamız ve ortak bir noktada buluşmamız lazım" diyen Davutoğlu, yargının yürütmeden bağımsız kılınmasının yargının tarafsız olması teminatını veremeyeceğini kaydetti.
Başbakan Davutoğlu, "Yargının içinde bir grup yargıyı ele geçirmişse, yargının bağımsız görüntüsü aksine, paralel yapı olayında ve daha önceki kümelenmelerde olduğu gibi şu veya bu yaklaşım, şu veya bu görüş yargıya egemen olduğunda, insanların güveni sarsılır" dedi.
Hakimlerin talimatla karar vermeye başladıklarında hakimliğini kaybedeceğinin altını çizen Davutoğlu, emniyete sızmış çeteyle bir networkle karar verip, "Bu iş adamı veya gazeteci ile ilgili ne karar vermem sizin işinize yarar" diye sorulduğunda, o zaman hakimlik sınırlarının ihlal edileceğini söyledi.
Yargı sisteminde reforma ihtiyaç bulunduğunun altını çizen Davutoğlu, Can Dündar ve Erdem Gül'ün haberi için "şeref madalyası" denildiğini hatırlattı.
Olayların doğrudan muhataplarından birisinin kendisi olduğunu anlatan Davutoğlu, MİT tırlarının durdurulmasından 3 gün önce, komşu ülkenin dışişleri bakanları ve BM Mülteciler Komiseri ile Harran'da, mülteci kampında bulunduğunu belirtti.
Burada, Türkiye ile ilgili pozitif bir hava oluştuğunu ifade eden Davutoğlu, 120 büyükelçi ile Adana'da toplantı yaptığı sırada ise MİT tırları olayının yaşandığını aktardı.
Olaydan bir gün sonra, o dönemde Başbakanlık yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Brüksel'e gideceklerini aktaran Davutoğlu, ancak böyle bir olayla karşı karşıya kaldıklarına işaret etti.
Olaydan bir gün sonra Cenevre'de Suriye görüşmelerine katıldığını anlatan Davutoğlu, sözleri şöyle sürdürdü: "Ve MİT tırları operasyonu dolayısıyla bütün ülkeler Suriye rejimine yüklenirken Suriye Dışişleri Bakanı dönüp bana, 'Sizin gazetelerinize yansıyan haberlere göre teröristleri siz destekliyorsunuz' dedi. Suriye Dışişleri Bakanının eline bu doneyi veren hain çete, o zaman, şimdiki ifade ile ilgili olarak söylemiyorum, şeref madalyasından bahsedemez. Onun üzerine ben döndüm Suriye Dışişlerine bakanına, bütün dışişleri bakanlarına, 60-70 dışişleri bakanı önünde dedim ki 'doğru biz teröristleri barındırıyoruz, doğru bizim ülkemizde 30 bin terörist bebek doğdu, doğru kocası öldürülmüş ailesinden kaçmış 400 bin terörist kadın geldi, doğru 100 bin 60 yaşın üstünde, 100 bin 10 yaşın altında çocuk terörist var. Bunlar sizin terör bombalarından kaçtı geldi.' Şimdi Başbakanı, gittiği Brüksel'de zor duruma düşürmek için, o zaman Sayın Cumhurbaşkanı yani, dışişleri bakanı gittiği Cenevre'de zor duruma düşürmek için ondan iki gün önce böyle bir olay planlayan zihniyet Türkiye'ye ihanet içerisindedir. Ondan kısa bir süre sonra da benim odamı da dinlediler. Burada bir şey var bu MİT tırları operasyonunda açık bir şekilde planlanmış, Türkiye'yi aynen Putin'in bugün söylediği gibi DAEŞ ile işbirliği yapan suçlu bir ülke kategorisine oturtmaya çalışan bir yaklaşım var. Bu suçlu ülke kategorisinin Başbakanı olarak Sayın Recep TayyipErdoğan, Dışişleri Bakanı olarak Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı uluslararası alanda DEAŞ'a destek veren terör örgütü parçası gibi gösterme çabası var."
MİT tırları olayının böyle bir arka planı bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, "17-25 Aralık sonrasında olması da bundan geliyor" diye konuştu.
Haberlerin yayımlanmasının suç olup olmadığına kendisinin değil mahkemenin karar vereceğinin altını çizen Davutoğlu, dünyanın her yerinde, kendi devletiyle ilgili istihbari bilgileri yayınlayarak, devletin stratejik çıkarlarını zedeleyenlere dönük hukuki tedbirler bulunduğuna dikkati çekti.
Davutoğlu, "Ben bunu suç olarak... Zaten hukuk da bu tür faaliyetleri böyle görür ama bunu daha önce de ifade ettim, maruf kişiler mahkemeye geliyorsa bu yargılamasının tutuksuz olması esas olandır. Tutuklu olması istisnaidir. Mahkeme hangi cihetle böyle bir karar verdi. Elimde bir done yok. Ona da müdahale etmem. Çok açık ve net söylüyorum, bu olaya biz hükümet olarak da hiçbir müdahalede bulunmadık. Şimdi de 'Niye tutuklu yargıladınız' diye sormam ama şunu söyleyebilirim, normal şartlarda bu tür durumlarda tutuksuz yargılanma esastır, böyle olması halinde birçok tartışmanın önüne de geçilmiş olur" değerlendirmesinde bulundu.
Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmasını yargıdaki yapılanmaya bağlantılandırdığının ifade edilmesi ve "Kuşkunuz mu var şeklinde soru yöneltilmesi üzerine Davutoğlu, Dündar ve Gül'ün haberlerinde MİT tırları operasyonun dayandırılmak istendiği unsurlar yer aldığı için böyle bir bağlantı kurduğunu belirtti.
İddiadaki bilgilerin gazeteye verildiğini ve onların yayınlandığını ifade eden Davutoğlu, "Herhalde Can Dündar ve Erdem Gül'ün kendilerinin bir istihbarat teşkilatı var da bunları ele geçiriyor değiller" dedi.
7 Haziran seçimleri öncesinde, "Türkiye bir terör örgütüne destek veriyor, Türkiye'nin Başbakanı, dönemin Dışişleri Bakanı bunların içerisinde" şeklinde yayın yapıldığını anımsatan Davutoğlu, bunun arka planında, emniyet, jandarma ve yargıya sızmış olan yapının unsurlarının bulunduğunu kaydetti.
"NE SUÇ YAPTIK Kİ..."
Basından, bu tür haberler konusunda hassasiyet beklemelerinin hakları olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Biz ne suç yaptık ki Türkmenlere gönderdiğimiz yardımlar sebebiyle neredeyse Uluslararası Ceza Mahkemesine çıkarılacak bir komplonun unsurları haline getirildik. Şimdi burada, gazetecilik bağlamında yapılan bütün çalışmaların tam bir özgürlük içerisinde yapılmasına taraftarım ama buradan bir şeref madalyası çıkarma, Can Dündar'ı kastediyorum, doğrusunu ikisinin takındıkları tutumu farklı görüyorum, buradan böyle bir ifade ile çıkmak doğru değil ama bütün bu yargı süreçlerinde tutuksuz yargılanma esas olmalı" değerlendirmesinde bulundu.
Can Dündar ve Erdem Gül'ün, Ahmet Şık ve Nedim Şener örneğine benzeyip benzemediğinin sorulması üzerine Davutoğlu, tam olarak benzemediğini söyledi.
Basın faaliyetiyle basın faaliyeti dışına çıkan unsurlar arasındaki ince çizginin görülmesi gerektiğine işaret eden Davutoğlu, "Can Dündar'ın açıklama ve yaklaşımına bakıldığında neredeyse meseleyi bir intikam hissiyle bir basın faaliyetinin ötesinde bir anlam yükleyerek yapma çabası var. Bunları hukuki bir suç olarak yansıtmıyorum. Bu yargının karar vereceği bir husus" dedi.
Herkesin bu tür olayları objektif olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, "Özetle yargı reformuna kesinlikle ihtiyaç vardır. İki o yayınların arka planında, MİT tırları operasyonu Türkiye'ye dönük olarak bir algı ve ciddi bir komplodur. Can Dündar bunları yayınlayarak bu komplonun sonra tekrar hayata geçirme suretiyle devlet sırlarını ifşa etmiştir ve o bağlamda bir eylemde bulunmuştur. Benim kanaatim, hakim başka türlü değerlendirebilir. Üç, bütün bu süreçte yargı var olan meri hukuk çerçevesinde bir yargılama gerekmekle birlikte ben bu yargılamanın tutuksuz olmasını daha doğru buluyorum" ifadelerini kullandı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin ölümüne neden olan terör saldırısına ilişkin, "Burada hiçbir şey bizim tarafımızdan gizli kalmaz ama bir şeyler açıklanamayacaksa bunun sorumlusu devlet değil, başsavcıya roket atan, oraya giden olay yeri inceleme ekibine bombayla saldıran, ateş altında tutup oradaki delilleri yok etmeye çalışan terör örgütüdür" dedi.
Habertürk ve Show TV'nin ortak canlı yayınında, gündeme dair soruları yanıtlayan Davutoğlu, Diyarbakır'daki terör saldırısıyla ilgili yeni bilgiler bulunup bulunmadığının sorulması ve HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın sözlerini değerlendirmesinin istenmesi üzerine, Demirtaş'ın bir olay olduğunda "biliyormuş" gibi suçluyu anında ilan ettiğini belirtti.
Demirtaş'ın, Ankara Garı olayında ve Tahir Elçi'nin öldürülmesinde "katil devlet" suçlamalarında bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, "Çizgiyi çok aşan ifadeler kullanıyor" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, olayın yaşandığı gün iki ihtimal bulunduğunu söylediğini anımsatarak, "Ya bir suikast var veya kazaen bir çatışma esnasında... Kazaen derken, polisin yaptığı anlamında değil. Kasıt olmaksızın çatışma arasında kalmak var. 'Bunların hepsi araştırılacak' dedim. Akşam Grup Başkanvekilleri, 'Başbakan suikast dedi', diyor. Bundan bu anlam mı çıkar?" ifadelerini kullandı.
"BU İŞİN MÜSEBBİBİ PKK'DIR"
KKTC'ye hareketinden önce düzenlediği basın toplantısında, "Bu işin müsebbibi PKK'dır" dediğini hatırlatan Davutoğlu, "Çünkü PKK, o teröristler, Tahir Elçi'nin açıklama yaptığı yerin 100 metre ötesinde, Elçi de dahil, oradaki toplanan grubu korumak üzere görev yapan polislere arabadan ateş açmış olmasalardı, sonra da kaçmaya kalkışmış olmasalardı ve bu kaçış esnasında bir arbede yaşanmamış olsa, Tahir Elçi'yi kaybetmemiş olacaktık. Dolayısıyla 'Müsebbibi PKK'dır' diyorum. Buradan benim hemen hükmettiğim kanaatine varıyor. Müsebbibi olmak başka bir şey" değerlendirmesini yaptı.
Bunun, "Zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmak" tabirine benzediğini belirten Davutoğlu, "Sayın Putin bizi suçluyor, 'Niye düşürdük' diye değil mi? Sanki o hava sahasını ihlal etmedi, hava sahası ihlal edilmemiş olsaydı uçak düşer miydi? Eğer o teröristler polise saldırmamış olsaydı Sayın Tahir Elçi açıklama yaparken hayatını kaybeder miydi?" şeklinde konuştu.
"BU TABLO BİR ŞEKİLDE AYDINLATILACAK"
Başbakan Davutoğlu, olayla ilgili her şeyin ortaya çıkarılacağına dikkati çekerek, şunları kaydetti:"Onun için müsebbibi terör örgütüdür' diyorum. Dönüp terör örgütüne, bir şey demeyenler, o barikatlara ve hendeklere sesini çıkarmayanlar, bir anda özgürlük fedaisi kesiliyor. Olay oldu. Tüm riskleri alarak başsavcımız, ilgili arkadaşlarımız hepsi o çatışma ortamına gittiler, roket atıldı üzerilerine. Kim attı? Polis mi attı o roketi? Terör örgütü attı. Bir daha gittiler bomba patlattılar, bir daha gittiler ateş açıldı.
Sonra baro yetkilileriyle birlikte gidildi. Onlar da görsünler, hiçbir şeyin gizli saklı kalmayacağını. Ben de teşvik ettim. Adalet Bakanımıza da söyledim. 'Doğru düşünmüşsünüz' dedim. O gruba da ateş açıldı. Peki bunun üstünü kim örtmek istiyor? Orada mermiler, tam olarak mermi kovanları toplanamamışsa bunun müsebbibi kim? Bunların hepsi incelenecek. Eğer bir kasıtla birisi öldürmüşse o fail bulunur."
Davutoğlu, söz konusu çatışma sırasında kaçan teröristin silahının olay yerinde bulunduğunu belirterek, "O silahın içerisinden ne çıktı biliyor musunuz? O silah, polisi şehit eden kurşunun çıktığı silah. Niye bırakılıyor oraya? Niye bırakılmıyor da atılıyor? Bu işlerin faili biziz şeyini veriyor" dedi.
Nasıl düştüğünü bilmiyoruz ama Tahir Elçi'nin cansız bedeninin yanında bulunan silah polisimizi şehit eden teröristin kullandığı silah ifadesini kullanan Davutoğlu, şöyle devam etti:"Şimdi burada o çatışma esnasında arada kalmış olması suretiyle veya bilinçli olarak teröristler tarafından vurulmak suretiyle.... Onun için deforme olmuş mermi kovanı, önemli. İnceleme yapılacak ama ola ki olay esnasında güvenlik birimlerimiz onları kovalarken bir arbede olmuş ve o sebeple hayatını kaybetmiş... O da açıklanacak. Burada hiçbir şey bizim tarafımızdan gizli kalmaz ama bir şeyler açıklanamayacaksa bunun sorumlusu devlet değil, başsavcıya roket atan, oraya giden olay yeri inceleme ekibine bombayla saldıran, ateş altında tutup oradaki delilleri yok etmeye çalışan terör örgütüdür. Burada da şüphe, Sayın Elçi'nin böyle bir arbede de bahane edilerek birileri tarafından öldürülmüş olması şüphesi... Ama o delillerin incelenmesini bile engelleyenler de terör örgütü mensupları. Bu tablo bir şekilde aydınlatılacak."
"O KAHRAMAN POLİS, ONLARI ŞEHİT EDENLERİN PEŞİNDE KOŞUYOR"
"Saldırı görüntülerini izlediniz mi? Herkes şuraya odaklanıyor, 100 metre boyunca kaçak iki kişi var, ateş eden 5 polis var, yanlarından geçiyor ama vurulmuyor, vurulamıyor? Buradan başka teorilere ulaşanlar oluyor doğal olarak. Siz yetkililere sordunuz mu? Nasıl izah ettiler size?" sorusunu Davutoğlu, şöyle cevapladı:"Sordum. Tüm görüntüleri bizzat izledim, bazı görüntüleri olayın olduğu an, bazılarını da akşam. Ama tabii ki buradan oturduğumuz yerden rahat bir ortamda, mikrofon üstümüzde ahkam kesmek kolay da... O psikolojik ortamda iki polis arkadaşını şehit vermiş. Polisin hangi psikolojide terörle mücadele ettiğini de herkesin düşünmesi lazım. Bir arkadaşı şehit edilmiş, diğer arkadaşı can çekişir şekilde hastaneye götürülüyor. O da şehit edilmiş. O kahraman polis, onları şehit edenlerin peşinde koşuyor. Yani orada atış talimi yapılmıyor. Onun psikolojik boyutu var. Kolay değil. Bu mücadelenin nasıl yürütüldüğünü, burada polisimize çok büyük haksızlık yapılıyor. Orada tek bir niyeti var, Diyarbakır'ın da Sur'un da tüm Doğu'nun ve Güneydoğu'nun ve tüm ülkenin huzur içerisinde olması.
Tüm bunlar tetkik edilir. Hepsi ortaya çıkartılır. Sormamız gereken. En başta olayı başlatan müsebbip kim? Terör örgütü. Polislerimizi şehit ederek olayı arka arkaya, sonra da olayın incelenmesini engellemeye çalışarak roket kullanan, bomba atan, silahla saldıran kim? Terör örgütü. Herkesin bunu görmesi lazım."