AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, " Meclis grubunda yaptığı konuşmada, geçen hafta yaptığı bazı temaslarla ilgili bilgi verdi. Erzincan'ı ziyaret ettiğini ve burada Alevi vatandaşlara hitap ettiğini anımsatan Davutoğlu, "Allah bizi Hakk'ın tevhidinden, Hazreti Muhammed'in muhabbetinden, Hazreti Ali'nin ilminden, irfanından, yolundan uzak eylemesin" dediğinde bütün Alevi vatandaşların "Allah Allah" diyerek niyaz ettiklerini kaydetti. Davutoğlu, "İşte bu sesler 'Alisiz Alevilik' inşa etmek adına bu vatandaşlarımızı geleneklerinden koparmaya çalışanlara en güzel cevaptır" dedi.
Orada bir kere daha Türkiye'nin çok kültürlü yapısının büyük bir şans olduğunu gözlemleme imkanı bulduğunu belirten Davutoğlu, "Birliğimizin, dirliğimizin, kardeşliğimizin, muhabbetimizin ülkemiz için ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlamak için Anadolu'yu her köşesiyle bilmek, tanımak ve Anadolu'yu içinden yaşamak gerekiyor. Bu sebeple her bölgemizle, şehrimizle irtibatımızı sürekli canlı tutuyor bütün zenginliklerimizden feyz alıyoruz" diye konuştu.
YA RABB! BİZE ÖYLE BİR GÜÇ VER Kİ HALEP'İ KORUYABİLELİM
Erzincan'ın ardından Ukrayna'ya gittiğini hatırlatan Davutoğlu, resmi temasların ardından görüştüğü Kırım Tatar Türkleri Lideri, Ukrayna Parlamentosu Milletvekili Mustafa Cemiloğlu, Ahıska Türkleri ile Gagavuz Türklerinin selamlarını getirdiğini kaydetti. Davutoğlu, şözlerini şöyle sürdürdü:"Ukrayna komşu bir ülke. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı orayı ziyaret ediyor ve gönlü Türkiye ile çarpan üç tarihdaş toplulukla bir araya geliyoruz. Her birinin ilk ifadesi şu: 'İyi ki Türkiye var, elhamdülillah Türkiye var. Allah Türkiye'yi aziz eylesin, kudretli eylesin ki biz burada rahat edelim.' Bu dualar eşliğinde kendileriyle sohbet ettiğim zaman oradaki bir bilim adamımız bana Akkerman Kalesi ile ilgili bir kitap hediye etti. Orada ayrıca Özi Kalesi'nden bahsettik. Tam ben bu görüşmeleri yaparken, önüme Rus uçaklarının Halep'te hastaneleri ve okulları vurduğu, masum çocukların, kadınların, sivillerin şehit edildiğini gösteren haber geldi. Bir an gözümün önünde Özi Kalesi ve Sultan Abdülhamit canlandı. Özi Kalesi uzun bir direnişten sonra Rus ordusu tarafından işgal edildiğinde geride tek bir canlı bırakmayacak şekilde, hayvanlar da dahil, her şey katledilmişti. Bu haber İstanbul'a ulaştığında, Sultan Abdülhamit haberi aldığında 'Ya Rab, ben nasıl bir sultanım ki tebamı ve mazlumları koruyamadım' diyerek göz yaşı döktü ve felç geçirerek kısa bir süre sonra Hakk'ın rahmetine kavuştu. Bir an aynı duayı Halep için hepiniz adına etmek geldi gönlümden. Ya Rabb, bize öyle bir güç ver ki kudret ver ki Özi Kalesi'nin içindeki her bir ferdi yok eden bu zalimlere, barbarlara karşı bugün onların yönelttiği saldırılar karşısında Halep'i, oradaki kardeşlerimizi koruyabilelim.
Aynı zalimler aynı barbarlar bugün Halep'in önündeler. 1789'da Avrupada Fransız ihtilali yaşanırken, Özi Kalesi'nde, barbarlar, zalimler geride tek bir canlı bırakmayacasına büyük bir katliam yapmışlardı ve bunun acısıyla bir devlet adamı, duyduğu sorumluluk duygusuyla felç geçirip vefat etmişti. Devlet adamlarının sorumluluk duyguları ile ömürleri tükenmedikçe devletler yaşayamazlar. Biz sadece Halep'in değil Somali'nin, Myanmar'ın, Türkiye'ye dönüp ellerini semaya yükselterek dua eden kim varsa bütün o mazlumların acısını, ızdırabını yüreğimizde hissediyoruz."
Davutoğlu, dünya Suriye'de yaşananları görmese, ses çıkarmadan bir kenara çekilerek izlese bile Türkiye'nin bir kenardan yaşananları sessizce izleyemeyeceğini, merhamet duygusuyla hareket edeceğini söyledi.
BİZDE ŞAHSİ HESAP YOK, ULVİ HESAP VAR
Davutoğlu, 2001 yılında AK Parti Kurucu Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde harekete geçerek Türkiye'yi uçurumun kenarından aldıklarını, AK Parti ile birlikte milletin iktidara geldiğini belirterek, şöyle devam etti:"Milletin bu vicdanı, merhameti, şefkati derin kültürü iktidara geldi. Adalet, vicdan, merhamet, kardeşlik, huzur, demokrasi, hukuk, refah ülkeye hakim oldu. 2001 yılında kendisine bile deva olmayan bir ülkeden bugün, işte Ukrayna'da olduğu gibi her ziyaretimizde bir grup insanın huzurumuza gelerek 'iyi ki Türkiye var, derdimize deva olabilir' dedikleri güçlü bir ülke haline getirdik. Onun için bize saldırdılar, istedikler ki bu son kale düşsün, istediler ki onlar zulüm yaptıklarında seslerini yükseltebilen bir ülke olmasın. Hala istiyorlar ki onlar barbarlıklarını sürdürürken, onların yüzlerine karşı hakkı haykıran kimse kalmasın. Biz hakkı haykırmaya devam edeceğiz. Karşımızda yedi düvel olsa da nice koalisyonlar olsa da biz hakkı haykırmaya devam edeceğiz.
AK Parti'ye karşı ne kumpaslar, ne tuzaklar kurmaya çalıştılar. Ama Allah'a şükürler olsun ki hiçbirinde başarılı olamadılar, hiçbirinde hedeflerine ulaşamadılar, ulaşamayacaklar. Çünkü AK Parti'yi bir araya getiren, ortak çıkar duygusu değildir, ortak birtakım mevkilere gelme hırsı değildir. AK Parti'yi bir araya getiren insanlığın bu vicdanıdır, bu merhamet duygusudur. Bütün vesayet odaklarına, bütün haksız kazanç odaklarına, bütün kirli plan sahiplerine karşı dimdik durduk, milletin hukukunu koruduk. 14 yıldır bazı çevreler birliğimizi, bütünlüğümüzü, muhabbetimizi zayıflatma beklentisiyle sayısız kampanya yürüttüler, yürütüyorlar; ama her defasında elleri boşa çıktı. Çünkü AK Parti milletle bütünleşerek, kendi bütünlüğünü sağlamıştır. Bizim aramızda ihtilaf bekleyenler çok beklerler çünkü bizde şahsi hesap yok, ulvi hesap var."
Başbakan Davutoğlu, AK Parti davasının şahıs davası, şahısların şahsi davası olmadığını ve olmayacağını vurgulayarak, "Bu dava Türkiye'nin davasıdır, bu dava insanlık onuru davasıdır. Bu dava şu an dahi Türkiye'ye dönüp, Ankara'ya dönüp selam duran, dua eden Azezlilerin, Haleplilerin, Daralıların, Hamalıların, Humusluların davasıdır. Bu dava hak ve hakkaniyet davasıdır. Biz aziz milletimize, güzel ülkemize karşı sorumluyuz; biz insanlığa, yeryüzüne, bütün mahlukata karşı sorumluyuz" değerlendirmesinde bulundu.
BRE İNSAFSIZLAR NE İSTERSİNİZ BU TOPRAKLARDAN?
Suriye'deki gelişmelerin hem büyük bir insanlık trajedisine hem de Türkiye'nin ulusal güvenliğini doğrudan tehdit edecek bir hale dönüştüğüne dikkati çeken Davutoğlu, Rusya'nın DAEŞ ile mücadele kılıfı altında DAEŞ dışında kalan bütün muhalif gruplara, sivillere yoğun şekilde saldırdığını söyledi. Dün gece saatlerinde Rus uçaklarının bombardımana tuttuğu Tel Rıfat ve Azez ilçelerinin fotoğraflarına baktığını ifade eden Davutoğlu, "Boş bir alan dahi yok ki bomba düşmemiş olsun. Evler, tarlalar her yerde çukurlarla... İHA'larla çekilmiş resimler. Bre insafsızlar ne istersiniz bu topraklardan, hangi kirli hesabın adına bunları yapıyorsunuz?" dedi.
Davutoğlu, Rus uçaklarının akıllı bomba kullanmadığını, uçakların bombalarla yüklendikten sonra ellerindeki bütün bombayı tükettiklerini, nereye bomba attıklarını hesap etmediklerini anlatarak, sadece dün küçük bir kasaba olan Azez'e Rus uçaklarının 200 sorti yaptığını kaydetti. Davutoğlu, "Niye atıyorlar biliyor musunuz? Çünkü ellerinde envanterdeki süresi dolmuş bombaları tüketmeye çalışıyorlar. Bu kadar alçakça plan içindeler. Mühimmat konusunda en önemli problemlerden biri, süresi geçmekte olan mühimmatın tüketilmesi. Bir taraftan sivilleri öldürüyorlar, bir taraftan muhalefeti zayıflatıyorlar, bir taraftan rejime destek veriyorlar, bir taraftan da ellerindeki mühimmatı bitirerek, bu mühimmatı kendi ülkelerinde tahrip ettiklerinde yol açılabilecek çevre zararlarını Suriye'ye taşımış oluyorlar. Bu kadar adice, bu kadar insanlık dışı plan içindeler" ifadelerini kullandı.
Rusya'nın, Türkiye-Suriye sınırının hemen yanı başında DAEŞ dışındaki bütün muhalif unsurları zayıflatmak için Türkmenlere, Araplara, Kürtlere yoğun bir saldırı gerçekleştirdiğini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:"Son günlerde Rusya, Esad ve PYD işbirliği halinde, Türkiye ile Halep arasındaki son insani yardım koridorunu kapatmak üzere muhalif unsurları havadan ve karadan yoğun bombardımana tabi tutuyorlar. Kuşatma altına alınan yiğit Halep, şanlı Halep, gazi ve kahraman Halep'e yardım koridorunun kapanması ve Mare-Cerablus hattında muhaliflere yönelik saldırılarla on binlerce, yüz binlerce mülteciyi Türkiye'ye sığınmak üzere yollara dökmek istiyorlar.
Rusya ve Esad, PYD'yi kullanarak Suriye'nin kuzeyinde etnik yapıyı değiştirmek ve Halep'i rejim yanlısı unsurların hakim olduğu bir demografiye kavuşturmak üzere binlerce insanı yerinden yurdundan koparıyor. DAEŞ ile mücadele bahanesiyle uluslararası toplumdan meşruiyet sağlayan Rusya ve PYD, DAEŞ'e tek bir saldırı gerçekleştirmeden sadece ve sadece Esad rejimine muhalif gruplara saldırarak Esad rejimini güçlendirme hedefi güdüyorlar."
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, bugünlerde Türkiye içindeki bir kısım çevrelerin Esad rejiminin ayakta kalmasını başarı olarak yansıttığına dikkati çekerek, hiçbir orduya, düzenli bir yapıya, silaha ve mühimmata sahip olmayan Suriye halkının 5 yıldır Esad rejiminin varil bombalarına, kimyasal saldırılarına direndiğini söyledi. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
ZAFER MUTLAKA İNANANLARIN OLACAKTIR
"Esad rejimi, 'ben yenemiyorum tek başıma siz de gelin' dedi; Hizbullah geldi, birlikte saldırdılar yine Halep'i düşüremediler, İdlip'i düşüremediler. Arkasından İran'ı çağırdılar, İran, generalleriyle düzenli ordusunun unsurlarıyla Suriye'ye geldi. Şu ana kadar İran basınına göre 24 İranlı general Suriye'de öldü. O da yetmedi arkasından bütün coğrafyadaki, birçok ülkedeki Şii milisleri getirdiler, onlarla da Halep'i düşüremediler. Tam bu yaz Halep'ten Hama'ya, Humus'a doğru muhalefet ilerlemeye başlayınca bu sefer büyük abilerine gittiler, tarih boyu Müslümanlara zulmetmiş büyük abilerine, Doğu Anadolu'da Türkleri, Kürtleri katletmiş büyük abilerine, Rusya'ya gittiler, 'sen gel, biz yapamıyoruz bu katliamı sen tamamla, sen daha iyi bilirsin, katliamı sen yap' dediler.
30 Eylül'den bu yana bu alçak, bu hain, barbar uçaklar sivil, asker ayrımı yapmadan, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan 8 bine yakın sorti yaptılar. Her bir sortide ne kadar canımızın şehit olduğunu siz hesap edin. Şimdi güya barışa doğru gideceğiz derken Münih görüşmesinde, aynı alçakça saldırıyı devam ettiriyorlar ki ateşkes sağlanmadan önce Türkiye'nin Halep'e olan koridoru kapansın ve Halep açlığa mahkum edilsin. Bilmedikleri, hesap etmedikleri şey, Halep'in o yiğit insanlarının her şeye direndikleri gibi açlığa da direnebilecekleri. Düşünün bu kadar saldırıya karşı direnebilen Halep mi muzafferdir, dünyanın en barbar ordularıyla oraya yüklenenler mi muzafferdir? Sonunda zafer mutlaka inananların olacaktır."
SON SALDIRILARIN TÜRKİYE'Yİ HEDEF ALDIĞI AÇIKTIR
Türk ordusunun angajman kuralları çerçevesinde yaptığı ilk topçu atışlarından sonra Azez'deki insanların Türkiye'ye teşekkür ettiğini ifade eden Davutoğlu, "Bizi engellemeye çalışacaklar, engellemeye gayret ediyorlar. Bunlara karşı da elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz. Bu son saldırıların Türkiye'yi hedef aldığı, Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit ettiği açıktır" diye konuştu.
Yoğun bir mülteci akınına yol açan bu saldırıların Türkiye'nin yanı sıra Avrupa'yı da hedef aldığını, bu konuda Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile yaptığı görüşmelerde bu konuda mutabık kaldıklarını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:"Hollanda Başbakanı ile yaptığımız görüşmede de mutabık kaldığımız husus, Rusya'nın ve onun arkasındaki güçlerin temel hedefinin, daha çok mülteciyi Türkiye'ye sürmek, etnik kıyım üzerinden demografiyi değiştirmek, mülteciler üzerinden Türkiye'yi ve Avrupa'yı baskı altına almak olduğu aşikar. Onun için Sayın Merkel, dün yıllarca söylediğimiz bir teklifin haklılığını teyit ederek artık Suriye'de uçuşa yasak bölge, güvenli bir bölge olması gerektiğini ifade etti. Eğer bu gerçeği 3 yıl önce fark etmiş olsaydı uluslararası toplum, şu anda katledilmiş olan on binlerce, yüz binlerce insan katledilmemiş, hayatta olacaktı."
YENİ ANAYASA
Davutoğlu, Türkiye'nin artık darbe anayasalarıyla ve vesayetçi bir anlayışla yönetilemeyeceğini belirterek, bu çerçevede yeni bir anayasa hazırlamayı ülkenin en temel önceliklerinden biri olarak gördüklerini ifade etti. Hükümetin hemen kurulmasının ardından çalışmalara başladıklarını, Meclis'teki partilerle ilk görüşmeleri yaptıklarını ve TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın öncülüğünde TBMM Anayasa Mutabakat Komisyonunun kurulduğunu anımsatan Başbakan Davutoğlu, komisyonun geçen hafta yapılan ilk toplantısının sonuçlarını MYK ve MKYK'da değerlendirdiklerini anlattı.
Başbakan Davutoğlu, Meclis'in yeni anayasa yapabilecek temsil ve meşruiyete sahip olduğunu, 24. Dönem Anayasa Uzlaşma Komisyonunun 25 ay gibi uzun bir süre çalışmasına rağmen, çeşitli menfi tutumlarından dolayı süreci tamamlayamadığını vurgulayarak, "Türkiye 2011'den bu yana tam 5 yıl kaybetmiştir" diye konuştu.
24. Dönem'deki çalışmaları birikim olarak değerlendirdiklerini bildiren Başbakan Davutoğlu, komisyonun 160 kuruluş ve kurumu dinlediğini, 165 üniversite, 78 il barosu, 60 siyasi parti, 18 belediye birliği, 17 kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu, 7 yüksek mahkemenin yazıyla görüşlerini ilettiğini anımsattı.
DARBECİ ZİHNİYETİN KARŞISINDA EN GÜR SES AK PARTİ OLMUŞTUR
Geçen dönem Anayasa Uzlaşma Komisyonuna 66 bin 15 kişinin e-posta, bin 872 kişi ya da kuruluşun ise posta yoluyla görüşlerini açıkladığını kaydeden Davutoğlu, şöyle konuştu:"Son derece katılımcı bir çalışmayla elimizde binlerce sayfadan oluşan müktesebat var. Muhakkak ki yeni komisyon, çalışmalarını bu birikimin üzerine inşa edecek. Ülkemizin daha fazla zaman kaybına ve oyalanmaya tahammülü yok. Ancak muhalefet partilerinin komisyonun süresini uzun tutmaya yönelik eğilimleri ve komisyonu anayasa yazımıyla ilgisi olmayan konularla meşgul etme tutumları bizi endişeye sevk ediyor. Biz bu komisyona bir süre konulmasını, bütün bu müktesebat üzerinde bir an önce neticeye ulaşılmasını önemli görüyoruz. Bu süreyi de muhalefet liderleriyle görüştüğümde, 6 ay olarak söylemiştim. Bu komisyon daha önceki komisyonun birikimine yaslanarak çok kısa sürede yeni anayasa kazandırma imkanına sahiptir."
Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:"Bunca birikim ortada dururken, süreyi uzatmaya yönelik tutumlar samimiyet ve ciddiyetle bağdaşmaz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir teklifi var, komisyonu, mevzuatla meşgul etme teşebbüsleri, oyalama ve top çevirme izlenimi uyandıracak teklifte bulunuyor. Kılıçdaroğlu'na göre komisyonun adı, Türkiye'yi darbe hukukundan arındırma komisyonu olmalıymış, komisyon Anayasa yazımından önce bu konuya mesai harcamalıymış. Henüz daha işin başındayken, başta Kılıçdaroğlu ve CHP Grubu olmak üzere herkesi samimi olmaya davet ediyorum. Bu konuda bitmiş bir çalışmanın olduğunu kendilerine ifade etmiştik. Gelin darbe mevzuatını temizleyelim. Liderlerle gerçekleştirdiğim görüşmelerde darbe konusu gündeme gelmişti. Bu konuda bitmiş bir çalışmanın olduğunu, destek verildiği takdirde çok kısa bir süre içinde bu adımı atabileceğimizi ifade etmiştim. Gelin darbe mevzuatını tümüyle ayıklayalım, buna hiç itirazımız yok. İtiraz ettiğimiz husus, Anayasa Komisyonu ile bunu ilişkilendirmektir. Anayasa Komisyonu Anayasa çalışmalarını sürdürsün, darbe mevzuatını ayıklamak daha kolay bir iş. Neden? Çünkü 330-367 gibi belli bir sayıya ulaşmaya gerek yok. Bir çoğu yönetmeliktir, kanundur. İki partinin iş birliğiyle, hatta anlaşmamız üzerine sadece bizim oylarımızla bile değiştirebiliriz, bunda hiçbir tereddüt yok. Biz darbe hukukunu hiçbir zaman savunmadık. Darbeci zihniyetin karşısındaki en dik güç, en gür ses her zaman AK Parti olmuştur."
ANAYASA KONUSUNDA AYAK DİRETTİĞİNİZ ANLAMINA GELECEKTİR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na açık çağrıda bulunan Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bizim darbe hukukunun izlerini silmeye yönelik çalışmamız hazır. Siz de bir çalışmanız olduğunu iddia ediyorsunuz. Eğer samimiyseniz, hemen bugün arkadaşlarımız bir araya gelsinler ve bu amaca matuf bir çalışma grubu oluşturarak gecikmeden, Anayasa Komisyonunun çalışmalarının bitmesini beklemeden gerekli adımları hep birlikte atalım."
Böylece anayasa yazımı için toplanan komisyonun başka işlerle meşgul edilmesinin engellenmiş olacağını kaydeden Davutoğlu, "Bu açık çağrıma rağmen, mevcut komisyonun anayasa yazımından önce darbe hukukunu arındırma işiyle meşgul olmasında ısrarcı olmanız, yeni anayasa konusunda ayak direttiğiniz anlamına gelecektir" ifadesini kullandı.
SEÇİM VAATLERİNİN YÜZDE 73'ÜNÜ GERÇEKLEŞTİRDİK
Başbakan Davutoğlu, seçim beyannamesindeki vaat ve reformları büyük bir hızla hayata geçirdiklerini vurguladı. Bugün itibariyle ilk sekiz haftada Meclis'e sevk edilenlerle, reformların yüzde 50'sini, vaatlerin ise yüzde 73'ünü gerçekleştirdiklerini anlatan Davutoğlu, şöyle dedi:
"Bu AK Parti farkı. İlk iki ayda vaatlerinin yüzde 73'ünü gerçekleştirmiş herhangi bir iktidar, hükümet var mı? Aramızdaki fark bu. Biz herhangi bir hükümet değiliz. Biz 13 yıldır verdiği her sözü tutan, bu miras üzerinde yükselen AK Partiyiz."
Başbakan Ahmet Davutoğlu, kişisel verilerin korunması, çalışma hayatındaki güvenceli esneklik ve özel istihdam bürolarının kapsamının genişletilmesine dair tasarıların Meclis'te görüşüldüğünü anımsattı. Millete karşı duydukları sorumluluk gereği açıkladıkları takvime uyduklarını, millete verdikleri sözleri bir bir yerine getirdiklerine işaret eden Davutoğlu, "Türkiye doğru bir yolda adım adım hedeflerine ilerliyor. Sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz ama bu sıkıntıları aşacak güce, tecrübeye, özgüvene ve en önemlisi millete inancımıza sahibiz" dedi.
Başbakan Davutoğlu, milletin sesi ve millet iradesinin temsilcisi olarak emin adımlarla geleceğe yürüdüklerini belirterek, "Allah bizi milletimize mahcup etmesin, Türkiye'nin yolunu açık etsin ve inşallah 2023 hedeflerine hep beraber ulaşmayı bize nasip eylesin" değerlendirmesinde bulundu."
Davutoğlu,Türkiye'nin Azez'e yönelik saldırılara kesinlikle engel olacağını ve mukabelede bulunacağını vurgulayarak, "Uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarıyla katliam ve etnik temizlik yaptığı sabit olan bir terör örgütünün Rusya ve Esad rejimiyle işbirliği içerisinde Türkiye'ye karşı yeni bir mülteci dalgası oluşturmasına ve sivilleri katletmesine asla müsaade etmeyeceğiz" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin, yeni bir kitlesel mülteci dalgasını da sınırındaki etnik mühendisliği de milli güvenliğini tehdit eden unsurları da gerektiğinde mukabelede bulunarak durduracak güce, kudrete sahip olduğunun altını çizen Davutoğlu, Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit eden kim olursa olsun aynı tavrı göstereceklerinden şüphe duyulmamasını istedi.
Seslerini yükselteceklerini, vicdan sahibi olan herkesin seslerine kulak vereceğini, bütün dünyanın bunları dinleyeceğini dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu:"Daha dünya için, insanlık için söyleyecek çok sözümüz var. Bunu, buradan sadece sizlere değil, bütün uluslararası kamuoyuna ilan ediyorum. Türkiye'nin tutumu ilkesel bir tutumdur. Türkiye, hudutlarında terörü bertaraf ederek ve terör örgütleriyle mücadele ederek sadece kendi milli, ulusal güvenliğini korumuyor, aynı zamanda insani değerleri de koruyor. Suriye ile alakalı kanaat belirten bütün ülkelerin öncelikle bunu takdir etmesi gerekir. Terör örgütlerinin cirit attığı bir arena haline getirilmek istenen dost ve kardeş Suriye, bugün büyük acılar içindedir. Bir yandan yaşanan fiili yangını söndürmeye çalışırken, bir yandan da bölgenin güvenliğini korumak durumundayız. DEAŞ, PYD ve YPG gibi terör örgütleri bu toprakların asli unsurları değildir. Bunlar arızi ve gayrimeşru unsurlardır. Suriye'deki temel problem, Esad rejiminin, sorunların esas kaynağı olarak görülmemesidir. Suriye'deki temel problem, DEAŞ'la mücadele söylemi ve görüntüsü altında Esed rejiminin ömrünün uzatılması ve muhalif unsurlara yönelik saldırılara sessiz kalınmasıdır. DEAŞ'la mücadele ettiği varsayımıyla desteklenen YPG ve PYD de aynı gerekçeyle ses çıkarılmayan Rusya da DEAŞ'la mücadele etmiyor."
PYD'nin, son zamanlarda DAEŞ'le mücadeleden öte Suriye'nin meşru tek temsilcisi olan ılımlı muhalefetle mücadele ettiğini ve DAEŞ'le savaşan ılımlı muhalefet unsurlarını arkadan hançerlediğini belirten Davutoğlu, "PYD özellikle Rusya-Türkiye arasında yaşanan gerilimden sonra Rusya'nın bölgesel planlarının lejyoneri, paralı askeri haline gelerek Türkiye'ye zarar vermeyi öncelik haline getirmiş durumda" değerlendirmesinde bulundu.
PYD'NİN HALEP'İN KUZEYİNDE NE İŞİ VAR?
"DEAŞ'a karşı mücadele ettiği iddiasıyla başta ABD olmak üzere birçok ülke tarafından desteklenen PYD'nin, DEAŞ'ın olmadığı Azez ve civarında, Halep'in kuzeyinde ne işi var?" sorusunu yönelten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:"Onlara dedik ki 'Fırat'ın batısına geçmesin.' Buna riayet etmek zorunda kaldılar. Şimdi Afrin'den, Fırat'ın batısından doğuya doğru PYD'yi hareketlendirmek istiyorlar. Biz bu oyunu görüyoruz. Bu oyunu yapan kimler biliyoruz. Bu oyuna karşı da Suriye halkının yanında olacağız. PYD'yi, YPG'yi bu anlamda bir piyon, bir koç başı gibi kullananların zihinlerindeki oyun planı yüzyıl önceki Sykes Picot'un, tekrar bölgeyi bölerek daha küçük parçalara ayırarak bölme planlarının bir uzantısıdır. Şu anda DEAŞ bahane edilerek, rejim yanlısı olmayan bütün Suriyelilerin Suriye'den çıkarılması için bilinçli bir etnik kıyım, bir soykırım gerçekleştiriliyor.
Halep ve Suriye'de sadece rejim yanlılarının kalması, diğer herkesin Suriye'den sürülmesi hedefleniyor. Bu Rusya'nın, Çeçenistan'da yaptığı taktiğin aynısı. Yak, yık, yok et, bütün samimi direniş unsurları gitsin, işbirlikçilerle kontrolü sağlamaya çalış. Uygulamaya konulan bu sinsi planı PYD'yi destekleyen ABD başta olmak üzere bütün dünyanın artık görmesi gerekir. Görmezlerse de biz göstermeye devam edeceğiz. Bu kirli hesap bugün görülmezse ileride çok daha büyük sıkıntılar yaşanacaktır."
Başbakan Davutoğlu, günlerdir Rus uçaklarının bombardımanı altında hastanelerin, okulların bombalandığını vurgulayarak şöyle devam etti:"Resimleri gördüğünüzde yüreğiniz parçalanacak şekilde çocuklar katlediliyor, bedenler parçalanıyor. Bunları yapanlara karşı Türkiye kendi sınır güvenliği için tedbir aldı diye Rusya, Türkiye'yi BM Güvenlik Konseyi'ne bugün şikayet ediyor. Bu ne arsız, hırsız, bu ne küstah bir yaklaşım. Kendisi bütün bu bombardımanlarla oradaki mazlumları katledecek, Türkiye kendi sınırından yaptığı mukabelelerle sınır güvenliğini sağlamaya, bu mazlumlara bir güvenli alan oluşturmaya çalışacak ve Rusya gidip Türkiye'yi BM Güvenlik Konseyine şikayet edecek. Neden? Çünkü kendisi BM Güvenlik Konseyinin daimi üyesi. Onun için işte biz 'Dünya 5'ten büyüktür' diye haykırıyoruz. İşin ilginç tarafı, Rusya'nın bu suçunu yüzüne vurması gereken ABD ve diğer müttefiklerimiz, sanki ortada bir suçlu, özne yokmuş gibi bir anonim suçlu üzerinden 'Halep'te sivillere yönelik bombardımanı kınıyoruz' diyor. Kim yaptı bu bombardımanı? Açıkça adını söyleyin. İşte biz, Allah'tan başka kimseden korkmayan, Allah ve tarihten başka hiçbir yere hesap vermeyecek olan bizler açık ve gür sesle söylüyoruz; bu bombardımanları, alçak Rus uçakları yaptı. Utangaç ifadelerle açıklamalar yapılıyor. 'Kim yaptıysa yapmasın'. Sanki böyle rica dilli söylemlerle bu bombardımanlar duracak. Sesi gür olmayanın sesi çıkmasın. Sesi gür şekilde çıkacak olanlar da korkmadan cesurca söylenecek sözü, söylenecek vakitte dile getirsin."
YPG'NİN AZEZ'E DOĞRU GELİP TEL RIFAT'TA İNSANLARI KATLETTİĞİNİ GÖRMÜYORLAR
Davutoğlu, "BM'den, Avrupalı dostlarımızdan, müttefikimiz ABD yönetiminden, bu insanlık dışı kıyıma karşı açık ve net bir tavır göstermelerini beklemek bizim hakkımız ve bunu tekrar etmeye devam edeceğiz" dedi.
Türkiye'nin operasyonları neticesinde, şu anda YPG unsurlarının Azez civarında ilerleyemediğini aktaran Davutoğlu, "Bundan sonra da eğer Azez'e yaklaşırlarsa bizden en şiddetli tepkiyi göreceklerdir. Bölgedeki havaalanı çok iptidai bir havaalanı. Ama herhangi bir şekilde Suriye muhalefeti güçlerine ve masum sivillere karşı kullanılmaya kalkılırsa o havaalanıyla ilgili de daha önce aldığımız tedbirleri almaya devam eder, o havaalanını kullanılmaz hale getiririz, getirdik" diye konuştu.
KÜRTLERİ, KİMSE İSTİSMAR ETMEYE KALKMASIN
Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi: "Bir kez daha söylüyorum. Bu kürsüden ifade etmiştim. Hani bir zaman, Türkiye'yi bölerek, kendilerince etnik milliyetçilik yapmaya kalkışanlar, 'Kürtlerin devleti nerede?' diye sormuşlardı da ben bu kürsüden de farklı kürsülerden de haykırarak ifade etmiştim. Evet, Kürtlerin bir devleti vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Kürtler, bizim sınır içindeki, vatanımızdaki Kürt kardeşlerimiz, benim Mardin'de kucaklaştığım, inşallah Van'da kucaklaşacağım, Türkiye'nin her yerinde kucaklaştığım ve şu salonu da dolduran Türk ve Kürtler, bütün unsurlar hep beraber kardeş olduğu gibi Kürtler de bizim asli vatandaşlarımızdır, bu toprakların sahipleridir. Kimse Kürtleri bu topraklardan yabancılaştıramaz, bu topraklardan ayrı düşündüremez. Vatandaş olarak nasıl Kürt vatandaşlarımız 78 milyonun asli unsuruysa sınırımızın diğer yanındaki Kürtler de bizim tarihdaşımızdır. Sınırın ötesinde Suriye'de, Irak'ta, İran'da nerede olurlarsa olsun Kürtler de aynen Türkmenler gibi, Araplar gibi bizim tarihdaşımızdır, kültürdaşımızdır ve ne zaman ihtiyaçları olursa yönelip dönecekleri tek yer de son kale olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir.
Çirkin bir plan var kafalarında. Suriye'deki Kürtleri bize karşı kışkırtmak... Peki biz gerçekten PYD'ye, YPG'ye, bir terör örgütü olarak onlara gerekli mukabelede bulunuyorsak ve Suriyeli Kürtlere bu anlamda da sahip çıkıyorsak, bunu istismar etmeye kalkanlara şunu sormak lazım. Şu anda Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin en büyük dostu kim, hamisi kim? Yine sormak lazım. Kobani'de DEAŞ saldırdığında Suriyeli Kürt kardeşlerimizi, 3 günde 197 bin Kürt kardeşimizi alan, bağrına basan kim? Aylan bebeğin babasına sormak lazım. Seni kim o Ege sularından aldı çıkardı? Kobani'den gelen kardeşlerimize sormak lazım. Sizi kim bağrına bastı? Saddam'ın bombasından Halepçe'den kaçıp bu topraklara sığınan kardeşlerimizin mirası niye unutulmadı? Hepsine sorduğumuzda verecekleri tek cevap şudur, 'Yine başımız sıkışsa gideceğimiz başka bir yer yok'. Bütün bu tahriklere karşı buradan Suriye ötesine, Irak ötesine ve her yere sesleniyorum. Kürtleri, kimse istismar etmeye kalkmasın. Kürtlerin devleti de hamisi de koruyucusu da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir."
Başbakan Davutoğlu, Türkmenleri, Arapları, Kürtleri tarihlerinin bir mirası ve vatandaşlarının soydaşı olarak gördüklerini, kayıplarını kendi kayıpları, kazanımlarını kendi kazanımları olarak değerlendirdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:"PYD ve YPG'yi bir Kürt örgütü olarak değil, terör örgütü olarak ele alıyoruz. PYD ve YPG, PKK terör örgütünün Suriye koludur, talimatlarını Kandil'den almaktadır. PYD ve YPG, Suriye rejiminin ve onun hamiliğine soyunarak işgalci bir güce dönüşen Rusya'nın kuklasıdır. Rusya ve Esad rejimi adına sayısız katliamlar yapmakta, yüzyıllardır aynı tarihi ve coğrafyayı, aynı kaderi paylaştığı Türkmen, Arap ve kendisine tabi olmayan Kürtlere karşı etnik kıyım gerçekleştirmektedir. Bugün bunu merak edenler Erbil'e gidip bir sorsunlar. PKK'nın, Kuzey Irak'taki kanlı tarihi, Kürtlere dönük kanlı tarihini. Bunu merak edenler sorsunlar, Haseke'den, Kamışlı'dan Türkiye'ye sığınan, Kuzey Irak'a sığınan Kürtlerin, PKK, PYD zulmünden nasıl etkilenmiş olduğunu öğrensinler. Bu çerçevede, PYD ve YPG'yi, Suriye'deki Kürtlerin temsilcisi olarak değil, işgalci Rus güçlerinin ve eli kanlı Esad rejiminin taşeronluğunu, lejyonerliğini üstlenen bir terör örgütü olarak görüyoruz. Eminim bütün Kürt vatandaşlarımız da böyle görüyor."
Davutoğlu, PYD'nin, "Rusya ve Esad'ın safında yer alarak, onlar adına katliamlar gerçekleştirerek bu topraklara ve bu toprakların yerli unsurlarına ihanet ettiğini" belirtti. Bu ihanetiyle en büyük kötülüğü de Kürtlere yaptığını vurgulayan Davutoğlu, bu çerçevede kimsenin kirli algı operasyonlarına alet olmaması gerektiğini ifade etti.
Türkiye'nin en tabii savunma hakkını kullanarak yaptığı bu operasyonları engellemek için "3. dünya savaşı çıkabilir" denilerek, kirli bir algı mühendisliği gerçekleştirildiğinin altını çizen Davutoğlu, bu spekülasyonlara hiçbir vatandaşın kulak asmamasını istedi.
"Bazen gazetelerin yayınlarını takip ettiğimizde gerçekten sanki Türkiye hemen bir savaşa girecekmiş gibi psikoloji oluşturulmaya çalışılıyor" diyen Davutoğlu, buna karşı da çok dikkatli ve özenli bir tutum takınılmasının şart olduğuna işaret etti.
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin çevresinde zaten 5 yıldır gerçek bir savaş yaşandığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:"Gerçek savaşı göremeyenler şimdi 'Türkiye savaşa giriyor' diye hayali senaryolar yazıyorlar. Üstelik bu senaryoyu yazanlar fiili olarak Suriye'de savaşan ülkeler. Kendi saldırganlıklarını bu suretle gizlemeye çalışıyorlar. Biz baştan bu yana makul ve barışcı bir çözüm, Suriye halkının huzur ve güvenliğinin temin edilmesi için çok çaba harcadık. Suriye'deki bunca kaosa rağmen Türkiye'yi 5 yıldır savaşın dışında tutan biziz. Bu 5 yıl içinde 4 seçim gerçekleştirdik. Bu 5 yıl içinde ekonomimiz büyümeye devam etti. Bu 5 yıl içinde istikrarımız devam etti. Allah aşkına herkes elini vicdanına koysun, hangi ülke yönetimi etrafındaki bu ateş çemberinin içinde bir ülkeyi böyle istikrarlı tutabilirdi." Davutoğlu, güvenlik güçlerinin Rusya, Esed ve PYD'ye yönelik aldığı tedbirlerin Türkiye'nin sınırında güvenlik riski oluşturarak, Türkiye'yi bir oldu bittiyle savaşa sokmak isteyen odakların oyunlarını bozmayı hedeflediğini bildirdi.
Türkiye'nin savaştan uzak durmak, bir oldu bittiye maruz kalmamak için yanı başındaki güvenlik problemlerini bertaraf etmeye yönelik önleyici tedbirler aldığını ve almaya devam edeceğini belirten Davutoğlu, muhalefet partilerinin ise Türkiye'nin ulusal güvenliğini korumaya yönelik aldığı tedbirleri partiler üstü bir mesele olarak görüp destekleyeceklerine partizanca bir tutumla, gündelik siyasi polemiğe malzeme yaptığını dile getirdi.
BAYKAL'A TEŞEKKÜR
Dün CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın sınırda yaşanan gelişmeleri Türkiye'nin ulusal güvenliği perspektifinden yorumlayarak bir devlet adamına yakışan bir ciddiyetle konuştuğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:"Sayın Baykal, sınırımızda yaşanan gelişmeleri, Türkiye'nin ulusal güvenliği perspektifinden yorumlayarak, bir devlet adamına yakışan bir ciddiyetle konuştu, kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Baykal, Türkiye'nin aldığı tedbirlerin meşru ve gerekli olduğunu açıkça ifade etti. Sayın Kılıçdaroğlu ise laf kalabalığı yaparak, üste çıkma kurnazlığı yaparak, ulusal güvenliğimizi tehdit eden bu durum karşısında ciddi ve tutarlı bir tutum takınamadı. Sayın Kılıçdaroğlu'nun 5 yıllık Suriye çizgisine bakın vicdan göremezsiniz. Esad'ın elini sıkanları görürsünüz, tutarlılık göremezsiniz. Sadece AK Parti'yi eleştirmek için yapılan çelişkili açıklamalar görürsünüz. Bir gün der ki 'Ben bu Suriyeli göçmenleri geri göndereceğim, hepsini.' Yani geri göndermiş olsaydı, hani 7 Haziran'ı kazanamaz ya CHP'nin seçim kazandığı görülmüş mü bu memlekette? Kazanamaz. Hani 7 Haziran seçimlerini kazanmış olsaydı ve de söz verdiği gibi -kazansa da söz tutmaz CHP- söz verip, tuttuğunu kabul edelim. Sözünü tutmuş, 2 milyon kardeşimizi o zaman Suriye'ye göndermiş olsaydı onlar şu anda Rus uçakları altında katledilmiş olacaklar ve bu da silinmez bir leke olarak bu devletin alnında kalmış olacaktı. Biz buna izin verir miyiz, millet buna izin verir mi? Aynı şekilde bakarsanız Türkmenler Bayırbucak'ta katledildiğinde sus pustur, bir anda aklına gelir Türkmenler. 'Türkmenler niye Cenevre'de yok' diye. Halbuki Türkmenler o sırada Cenevre'dedir. Kürtleri unutur, Esad rejimini destekler bir an Kobani'de Kürtleri hatırlar. Çünkü tarih bilinci yok. Çünkü coğrafi sorumluluk anlayışı yok maalesef."
Davutoğlu, "Şimdi bizim neye ihtiyacımız var biliyor musunuz?" sorusunu yönelterek, şöyle devam etti:"Sayın Baykal'ın dünkü açıklamalarını dinledikten sonra bir kez daha ikna oldum ki Türkiye'de milli iktidar önemli ve milli bir iktidar var bugün elhamdülillah. Ama milli iktidar kadar önemli olan nedir biliyor musunuz? Milli muhalefet, biz milli muhalefet istiyoruz. Yerli muhalefet istiyoruz. Rusya ağzıyla konuşmayan, Esad ağzıyla konuşmayan, gidip Brüksel'de, Washington'da, değişik yerlerde kapı çalarak Türkiye'yi şikayet etmeyen, bu toprağa ait olduğunu unutmayan bir muhalefete ihtiyacı var bu ülkenin. Anamuhalefette bunu göremiyoruz."
MUHALEFETE ELEŞTİRİ
"Peki diğer muhalefette görüyor muyuz?" diyen Davutoğlu, benzer şekilde Suriye'ye dönük olarak bazı tedbirler alındığında, TSK'nın sınırları korumak için Suriye'ye dönük mukabelede bulunduğunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yaptığı açıklamaya dikkat çekti.
Davutoğlu, "Bütün Türkçe vukufiyetiyle okuyanlar dahi ne demek istediğini anlayamadı. Biz müdahale edelim mi, etmeyelim mi? Duralım mı, müdahale edelim mi? Ama tek bir hedefi var bu açıklamanın, bu açıklamanın amacı topluma korku salmak olan bir retoriği hakim kılmak Sayın Bahçeli Türkmenlere Bayırbucak'ta zulüm yapıldığında 'neye yardım etmiyorsunuz' diye sorar. Onlara yardım etmek için Silahlı Kuvvetler Azez'de bulunan Araplara, Türkmenlere, Kürtlere yardım etmek için harekete geçtiğinde 'aman savaşa girmeyelim, savaşa giriyoruz' diyerek bizi uyarmaya kalkar" diye konuştu.
Türkiye'yi savaşın kenarında yıllardır istikrarla yönettiklerini belirten Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Ama Sayın Bahçeli'de ne yapmak istediğini, ne yapılmasını istediğini bize bir açık söylesin. Yani Bayırbucak Türkmenleri katledilirken Azez'deki Türkmenler, Araplar, Kürtler katledilirken duralım ve izleyelim mi Sayın Bahçeli, istediğin bu mu? Bir yandan Bayırbucak Türkmenlerine yardım edilmesi çağrısında bulunup -ki zaten kendisin farkında değil ama Türkiye tek bir an bile Bayırbucak Türkmenlerini yalnız bırakmadı- öte yandan Bayırbucak Türkmenlerini de içerecek şekilde sınırımızdaki muhalif unsurları korumaya yönelik aldığımız tedbirlere karşı çıkması büyük bir çelişkidir. Sayın Bahçeli'nin milli güvenliğimize açık bir tehdit oluşturan Rusya, Esad rejimi ve PYD'nin hamlelerine karşı aldığımız meşru tedbirlere destek vermek yerine, milletimizi tedirgin etmeye yönelik bir retoriğe yönelmesi asla kabul edilemez. Sayın Bahçeli'nin de Sayın Kılıçdaroğlu'nun da bir muhasebe yapması lazım. Bir an düşünsünler, olmaz ya. Bir empati yaparak Başbakanlık koltuğunda kendilerinin oturduğunu düşünsünler ve bir istihbarat raporu geldiğini, Rus uçaklarının Azez'i yerle bir edip, PYD ile birlikte PYD'nin de oraya gireceği ve yeni bir göç dalgası oluşacağı bilgisi önlerine gelseydi ne tutum takınırlardı?"
Davutoğlu, bu günlerin herkes için tarihi niteliğe sahip imtihan günleri olduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin bir devlet adamı ciddiyetiyle partiler üstü bir yaklaşım sergilemelerini temenni ettiğini ifade eden Davutoğlu, "Dediğim gibi bizim milli bir muhalefete ihtiyacımız var. Bu partilere oy veren vatandaşlarımıza da ülke menfaatini gözeten milli bir muhalefet çağrısıyla kendi partilerine çağrıda bulunmalarını rica ediyorum. İnanıyorum ki milletimiz de bu partilere oy veren vatandaşlarımız da kendilerinden bunu beklemektedir" dedi.