MÜGE TUTCALI (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, insanlık için çözümler üretmek üzere kurulmuş bulunan bütün uluslararası kurum ve kuruluşların, birkaç büyük ülkenin kısır menfaat hesaplarına teslim edilmiş durumda olduğunu belirterek, "Ancak bir coğrafyada eğer petrol rezervleri varsa ve herhangi bir nedenle Batılı ülkelerin o rezervlerdeki menfaatleri tehlikeye giriyorsa, o zaman yine başta BM olmak üzere bütün uluslararası kurum ve kuruluşlar adeta seferber ediliyor. Artık bu ikiyüzlü zihniyetlerden dünyanın kurtulması lazım" dedi.
KUZEY AFRİKA SEYAHATİ
Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında Eylül ayı içinde gerçekleştirdiği Kuzey Afrika ve ABD seyahatlerine geniş yer verdi. Gerek Arap Baharı'nın en canlı şekilde yaşandığı Tunus, Mısır ve Libya'ya yaptığı üçlü seyahat, gerekse BM Genel Kurulu'na katılmak üzere çıktığı ABD seyahatinin sonuçları itibariyle son derece yararlı seyahatler olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, 12 Eylül'de başlayan dış seyahatlerin ilk durağının, dost ve kardeş ülke Mısır olduğunu söyledi. Erdoğan, Mısır'ın üst düzey yöneticilerinin yanı sıra, ülkelerinin makus talihini değiştirmek üzere Tahrir Meydanı'nı günler boyunca adalet, demokrasi, özgürlük sesleriyle inleten genç Mısırlılarla da bir araya geldiğini hatırlattı. Erdoğan, "Onların gözlerindeki aşk ve heyecanı gördüm. Mısır'a, Mısır'ın geleceğine, bölgeyi bir uçtan bir uca saran bütün bu demokrasi ve özgürlük rüzgarlarının gücüne daha da fazla inandım. Bunun dışında Kahire Opera binasında Mısır halkına hitaben yaptığım bir başka konuşmayla da, Türkiye'nin dost ve kardeş Mısır halkına desteğini bizzat ifade ettim. Bütün bu temaslarımız sırasında Mısırlı kardeşlerimize bu zorlu değişim sürecinde kendilerine her türlü yardımı yapmaya hazır olduğumuzu defaatle belirttim. İki ülke arasındaki ilişkilerin bu minval üzere daha da geliştirilmesi noktasında mutabık kaldık" diye konuştu.
Mısır'ın yeni yol haritası çerçevesinde sürece nasıl katkıda bulunabileceği noktasında iki ülke heyetlerinin, çok kapsamlı toplantılar yaptığını belirten Erdoğan, Türk-Mısır İş Konseyi Genel Kurul toplantısı vesilesiyle de, Türkiye ile Mısır arasındaki işbirliğinin ne kadar zengin bir potansiyele sahip olduğunu bir kere daha müşahede ettiklerini söyledi. Erdoğan, "Bu ziyaretin ardından bu büyük potansiyelin çok yönlü olarak harekete geçeceğine ve iki ülke için çok hayırlı bir dönemin başlayacağına bütün samimiyetimle inanıyorum" dedi.
"TUNUS SEÇİMLERİNDE GÖZLEMCİ OLACAĞIZ"
Seyahatinin ikinci durağı olan Tunus'taki temasları hakkında da bilgi veren Erdoğan, "Tunus halkının meşru demokratik taleplerinden doğan ve zafere ulaşan 'Yasemin Devrimi', bildiğiniz gibi bütün bölgeye yayılarak Arap baharı hareketine de öncülük etmişti. Tunuslu kardeşlerimiz, gezimiz boyunca bizi hiç yalnız bırakmadılar, sevgilerini, muhabbetlerini eksik etmediler. Bu, bir anlamda Türkiye ile Tunus'un gecikmiş kucaklaşmasıydı, inşallah bu defa kopmaz bağlarla bu kardeş ülkelere bağlanmış oluyoruz" dedi.
Tunuslulara da, bu yeni dönemde ihtiyaç duydukları her türlü desteği vermeye hazır olunduğunu bildirdiklerini ifade eden Erdoğan, "23 Ekim'de gerçekleştirilecek olan Kurucu Meclis seçimlerine ilişkin hazırlıkları da Tunuslu yetkililerden bizzat dinleme imkanı bulduk. İnşallah bu seçimlere Türkiye olarak bir gözlemci ekibi göndereceğiz. Türkiye-Tunus ilişkilerinde önümüzdeki dönemin daha önce hiç olmadığı kadar canlı, verimli, bereketli bir dönem olacağını kuvvetle muhtemel görüyoruz" dedi.
LİBYA SEYAHATİ
Libya için de aynı iyimser beklentilerine rahatlıkla paylaşabileceğini kaydeden Başbakan Erdoğan, özetle şunları kaydetti:
"Bildiğiniz gibi Libya'da direniş hareketi artık dönüşü olmayan noktaya gelmiş ve ülkede yönetimi devralmış olsa da, bazı bölgelerde çatışmalar halen sürüyor. Böyle bir dönemde, Libyalı kardeşlerimizin haklı ve meşru taleplerinin gerçekleştirilmesine destek olmak adına yaptığımız bu ziyaret kendiliğinden tarihi bir nitelik kazanmış oldu. Artık bütün dünya kabul etmeli ki; Libya, tıpkı Tunus ve Mısır gibi yeni bir döneme giriyor. Bu süreci ağır bir fatura ve acı bedeller ödeyerek geçirmek zorunda kalan Libya halkına bütün dünyanın destek olması lazım. Ama kendi menfaatleri doğrultusunda değil, Libya halkının mutluluğu doğrultusunda samimiyetle destek olması lazım. Türkiye olarak bu siyasi dönüşüm, kurumsal yeniden yapılanma ve ekonomik kalkınma sürecinde Libya halkının yanında olduğumuzu oradaki kardeşlerimize özellikle ifade ettik. Bu doğrultuda bir öncü adım olarak, 13 Eylül gününden itibaren haftada dört gün olmak üzere THY İstanbul-Bingazi seferlerini başlatmış bulunuyoruz."
"TÜRKİYE'YE İLGİ EN GÜR ŞEKİLDE DİLE GETİRİLDİ"
Libya'daki Türkiye'ye yönelik ilgiyi Mısır ve Tunus'ta da yaşadıklarını belirten Erdoğan, "Gittiğimiz her yerde Türk bayrakları dalgalanıyor.Bütün bu kardeşlerimizle son derece duygusal anlar yaşadık. Tarihi bir hasreti, bu kucaklaşmalar sayesinde yoğun bir coşkuya dönüştürdük. Türkiye tarihten gelen bağlarla bağlı olduğu bu coğrafyayla yeniden buluşuyor, yeniden kaynaşıyor. Bu buluşmanın, bölge halklarının özgürlük, adalet ve demokrasi talepleriyle ülkelerinin geleceğini inşa etmek için yola çıktıkları bir dönemeçte gerçekleşmiş olması ayrıca manidardır, heyecan vericidir. İnşallah her anında kendimizi adeta evimizde hissettiğimiz bu kardeş ülkelerle birlikte bölgemizin geleceğini de hep birlikte inşa edeceğiz. Bu gelecekte barış olacak, dostluk olacak, kardeşlik olacak, buna can-ı gönülden inanıyorum" diye konuştu.
"BİRKAÇ ÜLKENİN KISIR MENFAAT HESAPLARINA TESLİM OLMUŞLAR"
Bu önemli üçlü seyahatin ardından Amerika Birleşik Devletleri'ne gittiğini belirten Erdoğan, bu seyahat boyunca başta Birleşmiş Milletler 66. Genel Kurulu olmak üzere birçok toplantıya katıldıklarını söyledi. Erdoğan, Türkiye'nin küresel barışın tesisi ve halkların yakınlaşması adına yürüttüğü aktif ve inisiyatif alan dış politika anlayışını hem Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda hem ABD Başkanı Obama ile görüşmesinde hem de katıldığı her etkinlikte vurguladığını söyledi.
Uluslararası toplumun, hızla birikmekte ve ağırlaşmakta olan dünya meseleleri karşısında sorumluluğunu hakkıyla taşıyamadığını ve aciz kaldığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bütün uluslararası kurum ve kuruluşların bu gerçeği bir an önce idrak etmesi ve en objektif haliyle kendi özeleştirisini yapması lazımdır. Üzülerek ifade edeyim ki, insanlık için çözümler üretmek üzere kurulmuş bulunan bütün bu uluslararası kurum ve kuruluşlar, birkaç büyük ülkenin kısır menfaat hesaplarına teslim edilmiş durumdadır.
Birleşmiş Milletler kürsüsünden bu gerçeğin altını özellikle çizdim ve uluslararası toplumun bütün kurum ve kuruluşlarıyla bir yeniden yapılanma sürecine ihtiyacı olduğunu açıkça beyan ettim."
"BM, SREBRENİCA'YA SEYİRCİ KALDI"
Somali'de her gün çocukların açlıktan öldüğünü, uluslararası toplumun ise olan biteni seyrettiğini vurgulayan Erdoğan, "Daha önce Srebrenica'da genç yaşlı ayırt edilmeden tarihin en acımasız toplu katliamlarından biri yapılırken de Birleşmiş Milletler oradaydı. Ne var ki, orada olan bitenlere, neredeyse sadece seyirci kalındı. Ancak bir coğrafyada eğer petrol rezervleri varsa ve herhangi bir nedenle Batılı ülkelerin o rezervlerdeki menfaatleri tehlikeye giriyorsa, o zaman yine başta BM olmak üzere bütün uluslararası kurum ve kuruluşlar adeta seferber ediliyor. Artık bu ikiyüzlü zihniyetlerden dünyanın kurtulması lazım" dedi. Somali'yi yıllar yılı sömüren, doğal kaynaklarını talan edenlerin, bugün aç, susuz, hasta ve yoksul Somali halkının imdadına kulak tıkadığını ifade eden Erdoğan, "Kaynakların adaletsizce paylaşıldığı, adaletin tesis edilemediği ve insanlığın geleceğinin birkaç ülkenin güç hesaplarına kurban edildiği bir dünyada barışa ve huzura asla ulaşılamaz. zorlu değişim sürecini beraberce yaşadığımızı, hepimizin aynı gemide olduğumuzu artık anlamamız gerekiyor" dedi.
"BİZ GERGİNLİK İSTEMİYORUZ, SORUN İSTEMİYORUZ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı ülkeler yaptığında suç teşkil eden eylem ve girişimlerin, İsrail yaptığında nedense görmezden gelindiğini belirterek, "Neye güveniyor? Bugüne kadar yaptığı yanlışları görmezden gelen Batılı ülkelere güveniyor. Artık deniz bitmiştir; dünya eski dünya değil, bunu herkesin görmesi lazım. Hukuksuzlukların, zorbalıkların, güç simsarlıklarının, sömürü ve talanların devri sona ermiştir" dedi.
Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında İsrail krizine de değindi. Erdoğan, İsrail'in yıllardan beri sürdürdüğü hukuksuz ve başına buyruk politikaların temelinde özellikle Batı dünyasından aldığı sınırsız desteğin büyük payı olduğuna vurgu yaparak, "Bazı ülkeler yaptığında suç teşkil eden eylem ve girişimler, İsrail yaptığında nedense görmezden gelindi, geliniyor hala da aynı şekilde gelmeye devam ediyorlar. Bazı ülkeler kimyasal ya da nükleer silah üretme girişiminde bulunduğunda uluslararası
kurum ve kuruluşlar hemen harekete geçiyor, hatta o ülkelere hava ve kara operasyonları bile düzenlenebiliyor.
Ama yıllar yılı bu silahları üretip elinde bulundurduğu halde İsrail'e ses çıkarmıyor ve buna da böyle devam ediyorlar. İşte BM Güvenlik Konseyi'nden 89 yaptırım çıktığı halde 89 yaptırım kararına İsrail uymamıştır. BM Genel Kurulu'nda 247 karar İsrail hakkında çıkmıştır, uymamıştır. İsrail uluslararası sularda sivillerle dolu bir yardım gemisine ağır silahlarla saldırıyor, 9 insanımızı şehit ediyor, sonra da hukuka hesap vermekten kaçabileceğini zannediyor. Neye güveniyor? Bugüne kadar yaptığı yanlışları
görmezden gelen Batılı ülkelere güveniyor. Artık deniz bitmiştir; dünya eski dünya değil, bunu herkesin görmesi lazım. Hukuksuzlukların, zorbalıkların, güç simsarlıklarının, sömürü ve talanların devri sona ermiştir. Düne kadar diktatörlüklerle, otokratik rejimlerle yönetilen coğrafyalar ardı ardına isyan ederek büyük değişimler başlatıyor. Artık gücü elinde bulunduranlar adaleti gözetmek zorunda kalacaklar. Sömürerek, sindirerek, talan ederek güç biriktirenler, bu yenidünyada artık bu kirli hesaplarla bir yere varamayacaklarını anlayacaklar.
Hukukun herkese eşit mesafede durduğu, adaletin gölgelenmediği, acı ve gözyaşına bulanan eski dünyaya hiç benzemeyen yepyeni bir dünya kuruluyor. Bugün bu gerçeklerle yüzleşmeyenler, bu muhasebeyi bugün yapmayanlar, yarın çok geç kalmış olabilirler. Türkiye'nin her uluslararası zeminde gür şekilde seslendirdiği bu gerçekleri, 66. BM Genel Kurulu'nda bir kere daha ifade etmemizin sebebi de bu. Uluslararası toplumun acilen bu gerçekleri görmesi, insanlığın meselelerine artık daha fazla gecikmeden gerçekçi ve adil çözümler üretmeye başlaması gerekiyor" dedi.
DOĞU AKDENİZ'DE PETROL KRİZİ
Şu günlerde Kıbrıs meselesiyle ilgili bazı sıcak gelişmeler yaşandığını belirten Erdoğan, Rum tarafı'nın 2003 yılından bu yana Ada'daki tek yönetimmiş gibi hareket ederek, Ada'nın tümü adına Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmaları yaptığını hatırlattı.
Rum Kesimi'nin bununla da yetinmeyerek Ada'nın güneyinde petrol veya doğalgaz ruhsat sahaları belirlediğini kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin garantör ülke sıfatıyla bu girişimlerin adadaki Türklerin eşit hak ve çıkarlarını ihlal ettiğini, BM kapsamlı çözüm görüşmelerinin ruhuna ve lafzına aykırı olduğunu her uluslararası zeminde ifade ettiğini, etmeye de devam edeceğini söyledi.
"Ada'daki iki tarafın da Kıbrıs'ın doğal kaynaklarından eşit temelde ve birlikte faydalanması gereğinden hareketle, bu konuların Kıbrıs meselesine bulunacak kapsamlı bir çözümün sonrasına bırakılmasını şart görüyoruz" diyen Erdoğan, bu çerçevede ilgili ülkelerden ve uluslararası toplumdan beklentilerinin, Rumları bu maceracı tutumlarından vazgeçirmeleri olduğunu söyledi. Erdoğan, "Bu beklentimizi, BM Genel Kurulu da dahil olmak üzere ABD seyahatimizin her aşamasında ilgili her muhatabımıza da kararlılıkla ilettik. Rumların bu sorumsuzca girişimi BM müzakerelerinde kritik ve belirleyici bir aşamaya geldiği bir dönemde atılmış olup, Rum tarafının aslında çözümden yana olmadığını bir kere daha gözler önüne sermiştir. Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarının açıkça ihlal edilmesi anlamına gelen bu duruma kesinlikle kayıtsız kalmayacağımızı buradan bir kere daha ifade ediyorum" diye konuştu.
"BİZ GERGİNLİK, SORUN İSTEMİYORUZ"
Kıbrıs Türklerinin hak ve hukukunu korumak için, KKTC ile birlikte hemen harekete geçtiklerini ve ABD seyahatimizin bitmesini beklemeden New York'ta Türkiye ile KKTC arasında bir kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması imzaladıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz gerginlik istemiyoruz, sorun istemiyoruz, adada bir an önce adil bir çözüme ulaşılsın istiyoruz. Bu doğrultuda son olarak KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'a 4 maddelik yeni bir teklif vererek Türk tarafının konuya ne kadar yapıcı biçimde yaklaştığını bir kere daha ortaya koymuştur. Bu teklifle Sayın Eroğlu Rumların petrol ve doğal gaz arama çalışmalarında ısrar etmesi durumunda, iki tarafın temsilcilerinin yer aldığı özel amaçlı bir komisyon kurulmasını öneriyor. Bu doğrultuda hem anlaşmalar hem de arama ruhsatları konusunda iki tarafın da yazılı onayının alınması ve bulunacak zenginliğin paylaşım oranlarının müzakere ile belirlenmesi teklif ediliyor. Ancak burada önemli bir ayrıntı var; bu aramalar sonucunda elde edilecek gelirler silah alımlarına harcanmayacak. Son derece yapıcı ve adil bir öneri, krizin aşılması için de iyi bir fırsat. Eğer bu iyi niyetli çaba da karşılıksız bırakılırsa, o takdirde ne Türkiye'nin, ne KKTC'nin böyle oldubittilerle hak kaybına uğratılmasına asla izin vermeyeceğimizi de herkesin bilmesi gerekiyor. Krizden medet umanlar, gerginlik politikalarından menfaat bekleyenler bu yanlış hesaptan bir an önce dönmelidirler."
GELİŞMİŞ ÜLKELERİN KREDİ NOTLARI DÜŞERKEN, TÜRKİYE'NİN KREDİ NOTUNDAKİ ARTIŞ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütünün son dönemdeki kanlı eylemleri ile ilgili olarak, "Hukuk ve meşruiyet zemininden ayrılmadan gereken her adım atılacaktır. Bundan bütün vatandaşlarımızın emin olmasını istiyorum" dedi.
Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında terör ve ekonomik gelişmeler ede yer verdi. Türkiye bir yandan büyürken öte yandan da hain pusularla durdurulmak istendiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:"Geçtiğimiz günlerde eli kanlı terör örgütünün saldırılarıyla hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız yüreğimizi yaktı. Cinayet örgütünün kime, nasıl, nerede saldırdığına herkesin iyi bakması gerekir. Hayata, masumiyete, huzura kasteden gözü dönmüş bu cinayet örgütü ne istiyor, kimin taşeronluğunu yapıyor? Düğün evini cenaze evine çevirene, futbol oynayan polise kurşun atan insana insan diyebilir miyiz? Siirt'te birlikte bir mutluluğu paylaşmaya, birlikte yemek yemeye giden masum genç kızlara alçakça pusu kuran bu terör örgütü neyin mücadelesini vermiş oluyor? Yüzlerce kurşunla hayatlarının baharındaki evlatlarımızı öldüren bu terör örgütü neyin mücadelesini vermiş oluyor? Ankara Kumrular Sokak'ta evine helal bir lokma götürmek için alın teri döken genç insanları bombayla öldüren bu şebeke hangi insani değerler adına hareket etmiş oluyor? Batman'da hamile bir kadını, Mizgin Doru'yu ve 6 yaşındaki Sultan'ı öldüren yine bu örgüt değil mi? Sabah namazına hazırlanan imama kurşun sıkan, bütün mukaddes değerleri hedef alan, cami minaresinden roketatarla terör estiren nasıl bir vicdandır?"
BU MUSİBETİ DE DEFEDECEĞİZ
Türkiye'nin bu musibeti bertaraf edeceğini vurgulayan Erdoğan, "Hukuk ve meşruiyet zemininden ayrılmadan gereken her adım atılacaktır. Bundan bütün vatandaşlarımızın emin olmasını istiyorum" dedi.
EKONOMİDEKİ GELİŞMELER
Türkiye'de güçlü bir kamu maliyesi, sağlam bir bankacılık sektörü ve canlı bir iç piyasa bulunduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, en olumsuz küresel şartlara rağmen ihracatın artmaya devam ettiğini söyledi. Erdoğan, bu istikrarlı gelişme tablosunun bugün bütün dünyanın takdirlerini topladığına işaret ederek, "Geçmişte ağır ekonomik krizlerle sarsılan Türkiye, bugün her alanda gerçekleştirdiği büyük atılımla örnek alınan bir dünya ülkesi haline geldi. Bugün küresel ekonominin kriz noktalarını öncedentespit ederek zamanında tedbir alan ve doğru politikalarla istikrarını sürekli hale getiren bir Türkiye var. Cumhuriyetimizin 100'üncü kuruluş yılı olan 2023'te dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olma hedefimize doğru emin adımlarla ilerliyoruz. Bu hedefimizi iddialı bulanlar artık bunun gerçekleştirilebilir bir hedef olduğunu nihayet görmeye ve dile getirmeye başladılar. 9 yılda kişi başına gelirimizi 3 bin 492 Dolardan 10 bin Doların üzerine çıkardık. Ancak biz bunu yeterli görmüyoruz, 2023 yılında 25 bin Dolar seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz" dedi.
İŞSİZLİK AZALIYOR
Alınan tedbirlerle, ekonomideki hızlı toparlanmaya paralel olarak işsizlik oranının da 2009 yılının Nisan ayından itibaren düşmeye başladığını belirten Erdoğan, "Krizin etkisiyle 2009 yılında yüzde 14'e yükselen işsizlik oranı, 2010 yılında yüzde 11,9'a geriledi ve Şubat 2011'de kriz öncesi seviyelere geldi. TÜİK'in bu ay açıkladığı Haziran ayı işsizlik oranı, geçen yılın aynı dönemine göre 1,3 puan azalarak yüzde 9,2'ye kadar gerilemiş görünüyor. Aldığımız ve alacağımız tedbirlerle, işgücü piyasası
reformlarıyla bunu daha da düşük seviyelere indireceğiz" dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin 2010 sonu itibariyle Avrupa Birliği üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında, kamu dengesi en iyi durumda olan 4 ülkeden biri olduğuna dikkat çekerek, "Almanya'dan, Fransa'dan, İngiltere'den çok daha iyi bir konumdayız. Bugün, gelişmiş ülkeler borç sorunlarıyla boğuşuyor, komşumuz Yunanistan'ın borçlarını ödeyemeyeceği konuşuluyor. Yunanistan'ın yanı sıra İrlanda gibi, Portekiz gibi ülkeler de IMF ve Avrupa Birliği destekli kurtarma paketlerine başvurdu ama bunlar da yeterli olmadı. Borç krizinin İspanya ve İtalya'ya yayılmasından endişe ediliyor" dedi.
Dünya ekonomisinde sorunların aşılması için başta gelişmiş ülkeler olmak üzere bütün ülke liderlerinin inisiyatif almasına ihtiyaç olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Sorunların çözüm yolu ana hatlarıyla bellidir, asıl mesele bunu uygulayabilecek siyasi iradeyi ortaya koyabilmektir. Gelişmiş ülkelerin daha fazla gecikmeden koordineli biçimde harekete geçmelerini, cesur davranarak, siyasi baskılara boyun eğmeden gerekli tedbirleri hayata geçirmelerini bekliyoruz. Üzülerek ifade edeyim ki bu tedbirlerin gecikmekte olduğuna dair somut göstergeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Medyadan mutlaka takip etmişsinizdir; uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standart and Poors, geçtiğimiz ay Amerika'nın tarihinde ilk kez kredi notunu düşürdü. Buna karşılık yine aynı kuruluş geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin ulusal para cinsinden kredi notunu "yatırım yapılabilir" seviyeye yükseltti. Gelişmiş ülkelerin kredi notları düşerken, Türkiye'nin kredi notundaki artış, ülkemizin dünya ekonomisindeki güçlü konumuna işaret ediyor. Türkiye yabancı para cinsinden kredi notu artışını da çoktan hak etti; Türk tahvillerinin uluslararası piyasalardaki risk primleri bunu açıkça ortaya koyuyor. Güçlü bir ekonominin temelinde güven ve istikrar kavramları vardır; biz ekonomi yönetimimizi işte bu kavramlar üzerine oturttuk. Bu sebepledir ki olumsuz küresel şartlara rağmen uzun vadeli planlar yapabiliyor, geleceğe güvenle bakabiliyoruz.
Türkiye'ye inanıyor, milletimize güveniyoruz.Ülkemizi mutlu ve müreffeh geleceğine taşıyacak yolda emin adımlarla ilerlemeye kararlılıkla devam ediyoruz."