~~ÖZGE BOZO
ERZURUM (İHA) - Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nurullah Altaş “Dini Öğretmenin Geleceği” başlıklı konferansında, din eğitimi anlayışımızdan, ilahiyat eğitimin sorunlarına kadar gündemdeki eğitim problemleri ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nurullah Altaş, İlahiyat Fakültesi Okiç Konferans Salonunda “Dini Öğretmenin Geleceği” isimli bir sunum gerçekleştirdi. Öğretim üyeleri ve öğrencilerin yoğun ilgisiyle gerçekleştirilen sunumda Altaş, öğretmenin görevinin öğrenciyi şekillendirmek olmadığını, bu anlayışın çok eskilerde kaldığını ifade ederek, “öğretmenin asıl görevi, elindeki insan gücünü, bireyi, yetişmekte olan nesilleri özgürleştirmektir” dedi.
Eğitimin karakterinin yerel olduğuna dikkat çeken Altaş, bu durumu tarihte medreseler ile örneklendirerek her bölgedeki medresenin kendine münhasır özelliklerinin olduğunu, merkezden alınan eğitimle ilgili kararların bazı sorunları çözüyor gibi görünse de daha fazla problemler oluşturacağını ifade etti. Bu bağlamda 1930’lardaki din eğitimi ile ilgili sınırlayıcı kararların, toplumun beklentileriyle örtüşmemesi nedeniyle din eğitiminin farklı şekil ve formlarla devam ettiğini, devletin bu durumu engelleyemediğini belirtti. Altaş konuşmasında, geçtiğimiz günlerde dersanelerle ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığının aldığı kararların da eğitimin bu karakteri göz önünde bulundurulduğunda çok da sağlıklı bir sürecin başlangıcına vesile olmayacağını iddia etti. Dersanelerin, ortaya çıkmasına sebep olan etkenlerin ortadan kaldırılmadığı sürece var olmaya devam edeceğini belirleyen Altaş, Bakanlığın bu kararıyla eğitim olgusunu yerelleştirmeyi teşvik edeceğine tektipleştirmecilğin ve merkeziyetçiliğin savunucusu durumuna düştüğünü söyledi.
Eğitimin, bütün tabulara, ideolojilere karşı insanı özgürleştirici olması gerektiğini belirten Altaş; bireyin varlığının hiçbir beşeri düşünce veya varlığa armağan edilmemesi gerektiğini, seküler eğitimin hayatı anlamlandırmada insana yardımcı olmadığını, dinin hayata dair verdiği cevapları görmezden gelmesinin önemli bir eksiklik olduğunu belirledi. Altaş, bu süreçte öğretmenlerin kendi din anlayışlarının ve siyasi rejimlerin din anlayışlarının dayatması yapılıyorsa din eğitiminin de özgürleştirici olamayacağını iddia etti. Altaş, öğretmen adaylarının din eğitimini de tektipleştirici ve dayatmacı anlayışlar yerine bireye hayatı anlamlandırmalarında alternatifler sunmayı önceleyen özgürleştirici bir anlayışla vermeleri gerektiğini hatırlattı.
Özgürlük ile bilgi arasında doğrudan bir ilişki kuran Prof. Altaş konuşmasında, din eğitiminin öğrencilere kendi tercihlerini yapma imkanı sağlayan, onların önüne dünya görüşlerini oluşturmada alternatifler sunan, bilgi çeşitliliğine katkı sağlayan yapısına dikkat çekti. Prof. Dr. Nurullah Altaş 1980 darbesi ve sonrası ile 28 Şubat sürecinde yaşananların, eğitimin merkezileştirilmesini hedeflediğini ve bilginin çeşitliliğini sağlayan özgür ortamı kesintiye uğrattığını ifade etti.
Prof. Dr. Nurullah Altaş öğretmen yetiştirmenin her zaman için problem oluşturduğunu bu bağlamda ilahiyat fakülteleri ve din kültürü ve ahlak bilgisi bölümleri arasındaki ilişkiyi günümüzde yaygın olan kanaatin aksine farklı bir şekilde değerlendirmiştir. Bu konu hakkında değerlendirmelerde bulunurken Altaş konuşmasında, ilahiyat fakültelerinin sorunlarına da çözüm önerileri sundu.
Prof. Dr. Konuşmasında devamla şunları söyledi: “1946 yılında kurulan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin kuruluş amacı yüksek din mütehassısı yetiştirmektir. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde açılan Yüksek İslam Enstitülerinin amacı ise din derslerine ve imam-hatip meslek derslerine öğretmen yetiştirmektir. 1980 darbesinde yüksek İslam enstitüleri İlahiyat fakültesine dönüştürülmemiş bilakis kapatılmıştır. Yerlerine ilahiyat fakülteleri açılmıştır. Açılan bu ilahiyat fakülteleri Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kanuna binaen açılmıştır. Bu düzenleme ile ilahiyat fakültelerinin öğretmen yetiştirmek amacı devre dışı kalmış ve yüksek din mütehassısları yani din konusunda uzman bireyler yetiştirmek hedefi ile sınırlı bir amaç belirleme karşımıza çıkmıştır.”
Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümlerinin kuruluşunun ise Merhum Turgut Özal zamanında öğretmen yetiştirmeye yönelik kapsamlı bir projeye dayandığını söyleyen Altaş, bu proje kapsamında ilköğretim ve ortaöğretim ile meslek dersleri öğretmenlerinin uygulamaya dayalı, batıdaki örneklerine paralel bir şekilde yapılandırılmasının hedeflendiğinin altını çizdi. Bu proje kapsamında yapılan çalışmalarda 1997 yılında din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği lisans programlarının ilahiyat fakülteleri bünyesinde açıldığını hatırlatan Altaş devamla şu hatırlatmaları yaptı: “İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümlerinin kurulmasının 28 Şubat süreci ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunmadığının vurguladı. Günümüzde Fen-Edebiyat ve İlahiyat lisans programı mezunu olan öğrencilerimizin öğretmenlikle ilgili sorunlarının çözümünde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümlerinin yalan yanlış bilgilerle gündeme getirilmesi ve bu bölüm öğrencilerinin haklarının elinden alınmasına sebep olacak bir üslubun yanlış olduğunu düşünüyorum.”
Altaş konuşmasını İlahiyat Fakültelerinin yeniden yapılandırılması ile ilgili şu önerileriyle tamamladı: “İlahiyat fakültelerinin sorunu formasyon (Öğretmenlik meslek bilgisi ifadesi doğru olandır) sorunu değil, ilahiyat fakültesi mezunlarının misyon sorunudur. Hali hazırda ilahiyat fakülteleri Mili Eğitim, Sağlık ve Adalet bakanlıklarının(dini danışman) ve Diyanet İşleri Başkanlığının personel ihtiyacını karşılamaktadır. Bu farklı istihdam alanlarının yeterlilikleri de birbirlerinden farklıdır. Günümüzde İlahiyat fakültelerinde istihdama ve mesleğe yönelik bir bölümleşme ihtiyacı ciddi biçimde ortaya çıkmaktadır. Bunun içinde İlahiyat Fakültelerenin yeni bir kanunla yatay ve dikey hareketliliğe imkan verecek şekilde istihdam alanlarına yönelik farklı bölümlerle yeniden yapılanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.”