(İHA) - Bilgi Yolu Sosyal Araştırmalar Merkezi Derneği (BİLSAM) Akademik Düşünce Topluluğu tarafından aylık periyotlarla gerçekleştirilen kahvaltılı toplantıların bu haftaki konusu "Deprem ve Malatya" idi.
BİLSAM Basın Bürosundan yapılan açıklamaya göre, BİLSAM Salonu'nda üç saat süren ve ilgili alanlarda çalışan akademisyenlerin de hazır bulunduğu toplantıda geçtiğimiz günlerde yaşanan Van depremleri özelinde Türkiye'nin deprem gerçeği konuşulmuş ve bu çerçevede Malatya'da neler yapılabileceği tartışıldı.
TESPİT VE ÖNERİLER
Yapılan tartışma ve değerlendirmelerin sonunda hazırlanan 15 maddelik sonuç bildirgesinde aşağıdaki tespit ve önerilere yer verildi: "Günümüz dünyası hızlı bir kentleşme eğilimi içindedir. Artık dünya nüfusunun yarıdan fazlası, Türkiye nüfusunun yüzde 75'inden fazlası, Malatya nüfusunun ise yüzde 65'den fazlası kentlerde yaşamaktadır. Kentler, insanlığın tarihsel yürüyüşü içinde insanoğlu tarafından ortaya çıkarılan en orijinal ve en karmaşık yapılardır.
Kentleşmede sürdürülebilirliğin ilk şartı kenti afetlerden korumaktır. Bu yüzden özelde Malatya genelde de ülkemizdeki bütün şehirler için afet risk unsurları ortaya konulmalı, risk haritaları çıkarılmalı, afetlerle mücadele stratejisi geliştirilmeli, yapılacaklarla ilgili planlama, projelendirme ve uygulama süreçleri belirlenmelidir. Kentlerde yapılacak yatırımlar, alt yapı çalışmaları, bölge planı, il çevre düzeni, ulaşım planı ve diğer çalışmalar, hazırlanan risk haritalarına göre yapılmalıdır.
Deprem riski Malatya için en başta gelen doğal afet riskini oluşturmaktadır. Bu yüzden Malatya'da sürdürülebilir bir kentleşme sağlamanın ilk şartı kenti deprem riskine karşı korumaktan geçmektedir. Zira depreme karşı koruyamadığımız bir kenti sürdürülebilir kılamayız. Bu anlamda Malatya deprem konusunda mutlaka bir strateji geliştirmeli ve yapılacak çalışmalar sistematik bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
DOĞU ANADOLU FAYI
Doğu Anadolu Fayı (DAF) ülkemizin en önemli deprem kuşaklarından birini oluşturmaktadır. DAF kuşağında Bingöl, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Antakya illeri bulunmaktadır. Tüm bu deprem kuşağında yaklaşık 3 milyon kişi yaşamaktadır. DAF'ın jeolojik özellikleri ve tarihsel deprem kayıtları bu kuşak içerisinde 7'den büyük depremlerin olabileceğini göstermektedir. Tarihsel katalog verilerine göre MS 602 yılından 1905 yılına kadar bu hat üzerinde 21 yıkıcı deprem oluşmuştur. Bunların 13 tanesi Malatya, 2 tanesi Kahramanmaraş, 2 tanesi Muş-Bingöl arası, 2 tanesi Palu (Elazığ) ve 2 tanesi de Hazar Gölü (Elazığ) çevresinde gerçekleşmiştir.
Bu veriler Malatya'nın her 100 yılda bir yıkıcı bir depremle karşı karşıya kaldığını, Doğu Anadolu fay hattı üzerindeki en riskli bölge olduğunu, bu fay üzerinde son bin yılda oluşan depremlerin çoğunun Malatya merkezli gerçekleştiğini göstermektedir. Dahası Malatya sadece doğu Anadolu fay hattının değil aynı zamanda Malatya - Ovacık fay hattının da tehdidi altındadır.
DEPREMLE MÜCADELE STRATEJİSİ
İlimizde "Depremle Mücadele Stratejisi" geliştirilmeli, bu stratejiyi yürütmek üzere bir "Deprem Konseyi" oluşturulmalı, olası deprem senaryoları dikkate alınarak deprem parkları belirlenerek, buralarda bağımsız elektrik enerjisi kaynakları, su kaynakları, çadır, ısıtıcı, demir kesici, vinç gibi araç ve gereçler hazır bulundurulmalıdır.
Yapılan inşaatlarda aşırı yüksek binalara yer verilmemeli, binalar arasında esneme boşlukları bırakılmalı, en önemlisi ise mimari yaklaşımda değişime gidilerek "Dikey Mimariden Yatay Mimariye" geçilmelidir. Bu yaklaşım sosyal psikoloji açısından da anlamlı olacaktır.
Yapılan her bina için binanın teknik özelliklerini, kim ya da kimler tarafından inşa edildiğini, kullanılan malzemelerin özelliklerini, temel yapısını vs gösteren bir "Bina Tanıtım Levhası" hazırlanmalı ve yetkili merciler tarafından onaylandıktan sonra binanın girişine asılmalıdır. İnşaat sektöründe çalışanların tamamında sertifikalı olma şartı aranmalı belgesi olmayanlar, özellikle konut inşaatında çalıştırılmamalıdır. En önemlisi müteahhitlik mesleği, belli kriterleri sağlamayı gerektiren bir mesleğe
dönüştürülmelidir. Türkiye'deki depremlerde oluşan can kayıpları temelde binaların gerekli şartlara uyulmaksızın yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bunun önlenmesi için denetimler sıklaştırılmalı, denetim elemanları liyakat ve ehliyet ilkesine göre istihdam edilmeli, inşaatlar sürekli kontrol altında tutulmalıdır. Zira var olan sorunların büyük çoğunluğu mevzuat yetersizliğinden değil insan unsurundan kaynaklanmaktadır. Malatya'nın yapı envanteri çıkarılarak bütün konutlar niteliğine göre tasnif edilmeli, muhtemel depremlere karşı öncelikli risk alanları belirlenerek bu alanların kentsel dönüşüme ya da yeni konutlarla değiştirilmesine yönelik çalışmalar başlatılmalıdır. Yeni uygulamaya giren yapı denetim sisteminde müteahhidin firma seçme inisiyatifi engellenerek, denetim yapacak firmanın kura ya da sıra ile belirlenmesi sağlanmalıdır. Zira aksi uygulama müteahhitle firmanın pazarlık yapmasına, fiyatlarda ciddi bir denetimi imkansız kılacak kırımların gündeme gelmesine ve dolayısıyla denetimin inşaat alanında bizzat yapılmak yerine büroda kı arttırılmalıdır. Günümüzde her ilde en az bir üniversite olduğu dikkate alınarak üniversitelerin bu alanda daha çok katkı vermesi sağlanmalı, bilimsel araştırmalarda evrensellik ilkesinden kopmaksızın yerelin sorunlarına öncelik verilmelidir. Bütün bu çalışmaların gerçekleştirilmesinde ve sürecin işletilmesinde kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları işbirliği yapmalıdır".