28 Şubat sürecinin tanıkları, post-modern darbenin yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen sempozyumda o dönemde yaşadıklarını anlattı. Dönemin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, “Bu hükümeti olmadık argümanlarla, post-modern darbeyle, hukuk adı altında sinir uçlarını tetikleyerek iktidardan düşürdüler. Gönlümüz bu tür şeylerin yaşanmasını asla istemezdi. Bunlar yaşandı, az veya çok bir cezayla kayıtlara geçmesi açısından, bu işleri yapanlarının yanlarına kar kalmadığını göstermesi açısından arşivlerde yer alması gerekir” dedi.
Türkiye Gençlik Vakfınca (TÜGVA) düzenlenen “Yaşayanların Dilinden Yaşananlar: 28 Şubat” isimli sempozyum, Gençlik Parkı Necip Fazıl Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Cüneyt Polat’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen programa, dönemin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ile merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın korumalığını yapan Abdurrahman Akyüz konuşmacı olarak katıldı.
28 Şubat süreci başlayana kadar geçen süre içinde Sincan’da yapılan çalışmalara dair bilgi veren Bekir Yıldız, “Bugün yaşanılabilir bir Ankara, yaşanılabilir bir İstanbul, yaşanılabilir bir Türkiye olduğu için biz bir anne baba nasıl kendisinden sonra gelecek çocuklara maddi manevi bir miras bırakmakla sorumluysa idareciler de kendilerinden sonraki nesiller için yeni güzel bir dünya bırakmak sorumluluğu vardır. Bizim kuşağımıza bırakılan Sincan, çamur, çöl, çukur içinde, alt yapısı olmayan bir yerdi. Bizim sadece gecekondulaşma sıkıntımız yoktu. Onun dışında tüm rezillikler vardı. İstasyon ve Plevne Mahalleleri vardı, bu iki mahallede insanlar sabah trene gelip işe giderken bir ayakkabı ile trene kadar geliyorlar trende boyalı ayakkabılarını giyiyorlar ve iş yerlerine gidiyorlardı” şeklinde konuştu.
“FATİH MAHALLESİNE YAPILAN ‘TUĞRA ANITI’ BİRİLERİNİ ÇOK RAHATSIZ ETTİ”
Sincan Belediyesi’ni kazandıktan sonra manevi anlamda pek çok yatırımın gerçekleştirildiğini bunun da birilerini rahatsız ettiğini belirten Yıldız, “Biz göreve gelmeden önce Sincan’da orak-çekiç benzeri, sübliminal mesajlar veren heykeller vardı. Seçim döneminde ‘Biz gelirsek Fatih Mahallesi’ndeki o orak-çekiç anıtını indireceğiz yerine 25-30 metre yüksekliğinde Sultan Fatih’in tuğrasını yapacağız’ dedik. Hilal anıtı, ortasında dünya, onun üzerinde de Fatih Sultan Mehmet’in tuğrasını yaptık. Onun açılışına da Erbakan Hocamız gelmişti. Bu tuğra anıtı çok rahatsız etmişti, o zaman kendilerini devletin sahibi olarak görenleri. Cumhurbaşkanı Demirel’in kasasına koydukları bir dosya var. O dosyada bulunanlardan birisi de bu anıt. Birisi de besim sabah namazından sonra İslam Şuura anlayışına göre toplantılar yapmamdı” ifadelerini kullandı.
28 Şubat’a kadar gelen sürecin nasıl işlendiği yönündeki soruyu cevaplayan Yıldız, şöyle konuştu:
“Erbakan Hoca ile Tansu Çiller’e hükümet kurma opsiyonunu neden tanıdılar? Erbakan Hoca’ya Türkiye’de başbakanlık verme düşünceleri yoktu. Her ne kadar demokrasi, insan hakları, milletin iradesi denilse de dünyanın hiçbir ülkesinde bu dünyaya şekil verenler kendi kontrollerinin dışında birinin gelip başbakan olmasını istemezler. O başbakan ya indirilir ya da öldürülür. O halde neden verdiler sorusunu birçok kez sorduk. ABD’den bir kripto geldi. Çırağan’da İslam ülkeleriyle gerçekleştirilen D-8 zirvesinden 15 gün sonra bu kriptoyu gönderdiler. Bununla Erbakan’ın Türkiye’nin dış politikasını Arap ve Müslüman ülkelerle bir araya getiren yeni bir yapılanmaya gitmesinden duyulan endişeler dile getirilmiş.”
“BİZİM İKTİDARIMIZDA MİLLETİN KAYNAKLARI MİLLETE GİTMEYE BAŞLADI”
28 Şubat sürecince o güne kadar yerleşmiş olan düzeni yıkarak kurulan Anadolu insanının iktidarını manipüle etmek istediklerini söyleyen Yıldız, “Yaklaşık 80 yıl boyunca hep belirli ailelerin çocukları milletvekili olur ve ülkeyi idare ederlerdi. Daha çok Avrupacı, Amerikancı, yerli ve milli olmayan kafaların idare biçimi vardı. 1994 ve 1995 yıllarında Refah Partisi iktidar olunca Osmanlı ruhunun yeniden dirileceği, milli ve manevi değerlerin yeniden tezahür edeceği endişesini taşıyan kişiler bunu manipüle etmek istediler. Maksat Erbakan Hükümeti’nin yok edilmesiydi. Bizim iktidarımızda milletin kaynakları millete gitmeye başladı. Bu hükümeti olmadık argümanlarla, post-modern darbeyle, hukuk adı altında sinir uçlarını tetikleyerek iktidardan düşürmüş oldular. Gönlümüz bu tür şeylerin yaşanmasını asla istemezdi. Bunlar yaşandı, az veya çok bir cezayla kayıtlara geçmesi açısından, bu işleri yapanlarının yanlarına kar kalmadığını göstermesi açısından rövanşsit bir duygu değil bu duygu bir şekilde arşivlerde yer alması gerekir” açıklamalarında bulundu.