27’ncisi düzenlenen Muhtarlar Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “15 Temmuz’da bizimle birlikte canıyla, kanıyla, varlığıyla bizatihi milletimizin kendisi hedef alındı, ülkemiz hedef alındı, demokrasimiz hedef alındı. Evet, adını doğru koymak lazım; 15 Temmuz’da Türkiye hem bir darbe girişimine, hem bir dizi terör eylemine, hem de örtülü bir işgal girişimine maruz kaldı” dedi.
Subtitles
Captions
Chapters
Türkiye’nin 17 ilinden gelen mahalle ve köy muhtarı Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde verilen öğle yemeğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misafiri olarak ağırlandı. Toplantıya, 15 Temmuz darbe girişiminde Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu darbecilerin saldırısında şehit olan Ankara’nın Kazan ilçesine bağlı Ahi Mahallesi Muhtarı Ali Anar, İstanbul’un Üsküdar ilçesine bağlı Acıbadem Mahallesi Muhtarı Mete Sertbaş ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yanında şehit olan Sincan Osmanlı Mahallesi Muhtarı Hakan Yiğit’in kardeşi Erkan Yiğit’in yakınları da katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, verilen öğle yemeği öncesinde muhtarlara hitaben bir konuşma yaptı.
Muhtarlarla buluşmasını en son Ramazan’da bir iftar sofrasında gerçekleştirdiğini, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmeler sebebiyle 3,5 ayı aşkın süredir bu toplantıların yapılamadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu buluşmaları bundan sonra yeniden sıklaştıracaklarını, Türkiye’deki tüm muhtarları en az bir kez Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde ağırlama hedefinde olduklarını söyledi.
“TÜRKİYE’NİN MARUZ KALDIĞI İHANETLER İÇİNDE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ FARKLI BİR YERE SAHİP”
Muhtarların, mahalleleriyle birlikte ülkelerine, milletlerine sahip çıkma konusundaki kararlılıklarını, 15 Temmuz’da canlarıyla, kanlarıyla ortaya koyduklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişiminde kendileri ya da yakınları şehit olan muhtarları anarak, şehit olan muhtarların yakınlarına başsağlığı dileğinde bulundu, gazilerimize hayırlı ve uzun ömürler temenni etti.
Türkiye’nin son 14 yılında maruz kaldığı ihanetler içinde 15 Temmuz darbe girişiminin farklı bir yere sahip olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daha önceki ihanet girişimlerinde hedef genellikle doğrudan biz oluyorduk, başında bulunduğumuz Hükümet oluyordu. Ülkemiz ve milletimiz yaşananlardan dolayı dolaylı olarak bunlardan etkileniyordu. Bu defa bizimle birlikte canıyla, kanıyla, varlığıyla bizatihi milletimizin kendisi hedef alındı, ülkemiz hedef alındı, demokrasimiz hedef alındı. Evet, adını doğru koymak lazım; 15 Temmuz’da Türkiye hem bir darbe girişimine, hem bir dizi terör eylemine, hem de örtülü bir işgal girişimine maruz kaldı” diye konuştu.
15 Temmuz’un, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yuvalanan üniformalı bir grubun, bir cuntanın eseri olması dolayısıyla bir darbe girişimi; darbecilerin millete karşı hedef gözetmeksizin uyguladıkları şiddet, gerçekleştirdikleri eylemler ve kullandıkları yöntemler itibariyle bir terör saldırısı olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hem projenin gerisindeki siluetler, hem de darbenin başarılı olması halinde hayata geçirilecek niyetler itibariyle 15 Temmuz, 1912’den 1923’e kadar geçen kısa sürede 5’te 1’e düşen topraklarımızdan elimizde kalan son parçanın işgali teşebbüsüydü” dedi.
“TÜRK MİLLETİ ÜLKESİNİ BİR DARBEDEN VE İŞGALDEN KURTARMIŞTIR”
15 Temmuz’u ‘Türk milletinin ikinci bir Kurtuluş Savaşı’ olarak niteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Tarihte bize ne yaptılar? 1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler, birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar, her şey ortada. İşte şu anda işte şu anda Ege’yi görüyorsunuz değil mi? Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik; zafer bu mu? Oralar bizimdi, oralarda hala bizim camilerimiz var, mabetlerimiz var. Ama şu anda hala Ege’de ‘kıta sahanlığı ne olacak, havada ne olacak, denizde ne olacak’ bunları konuşuyoruz, hala bunun mücadelesini veriyoruz. Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar o anlaşmanın hakkını vermediler, veremediler, veremedikleri için şimdi onun sıkıntısını biz yaşıyoruz. Şayet aynen bu darbe de başarılı olsaydı herhalde Sevr’i dahi aratacak bir dayatmayla karşımıza çıkacaklardı. Hamdolsun milletimiz o gece her kritik dönemde şaşmaz bir şekilde işlediğine şahit olduğumuz engin ferasetiyle sahneye konmaya çalışılan senaryonun tüm safhalarını, perde arkasındaki tüm hazırlıkları anında deşifre etmiş, buna karşı tavrını da net bir şekilde göstermiştir. Şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın; o gece Türk milleti sadece bir darbeyi önlemekle kalmamış, aynı zamanda ülkesini bir darbeden kurtarmıştır, işgalden kurtarmıştır. Biz de milletimizden aldığımız güçle darbecilerin karşısında dimdik durduk ve böylece oyunu bozduk.”
“LİDER TAŞIN ARKASINA SAKLANIRSA, MİLLET DE DAĞIN ARKASINA SAKLANIR”
15 Temmuz akşamı milletin ve kendisinin darbecilere karşı duruşu ile ilgili, “Şunu hiçbir zaman unutmayın: Eğer lider taşın arkasına saklanmazsa, o millet dağın arkasına saklanmaz. Ama lider taşın arkasına saklanırsa, millet de dağın arkasına saklanır” İfadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerçekten de biz o gece milletimizle yürüdük, sizinle yürüdük. Şayet o gece İstanbul’da milletimiz havalimanını ve bulunduğumuz Devlet Konukevini çepeçevre kuşatmamış olsaydı, FETÖ’nün gözü dönmüş katillerinin uçakları, helikopterleri, tankları bize de ölüm kustururdu. Fakat, demek ki şehadet nasibimizde yokmuş ki bugün burada sizlerle birlikteyiz, bir aradayız. Ne mutlu o kutlu makama ulaşan kardeşlerimize, ne mutlu onların yakınlarına, ne mutlu gazilerimize” şeklinde konuştu.
“Milletimiz bu imanla, bu inançla, bu azimle, bu dirayetle mücadelesini sürdürttüğü müddetçe yedi düvel bir olup üzerimize gelse, Allah’ın izniyle bizi bir adım geriletemez” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ekledi: “Onun için diyoruz ki, bu milletin sabrını zorlamayın. Onun için diyoruz ki, bu devletin sabrını zorlamayın. Bu milletin ve bu devletin sabrını zorlayanların akıbetlerini öğrenmek istiyorsanız, açın tarih kitaplarına bakın, orada ziyadesiyle örneklerini göreceksiniz. Biz kimseden hakkımız olmayan bir şeyi istemiyoruz, ama kimseye hakkımız olan bir şeyi de vermeyeceğiz, bunu herkes böyle bilsin. Bunun için gereken her türlü yolu, yöntemi, aracı kullanıyoruz, kullanmaya devam edeceğiz.”
OHAL KARARININ UZATILMASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Millî Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesi, hükümetin kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayıyla 21 Temmuz’dan itibaren 3 ay süreyle olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiğini hatırlattı ve bu kararın kimileri tarafından speküle edilerek farklı yerlere çekildiğini dile getirdi.
OHAL uygulamalarının sadece terör örgütleriyle mücadeleyle sınırlı kalacağı ve günlük hayata hiçbir olumsuz yansıması olmayacağının daha kararın açıklanırken ifade edildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kararın geçen 2 ayı aşkın süreçte terör örgütleriyle mücadelenin etkinliğini artırma amacıyla uygulandığını, devlet içindeki yapılanmayla da mücadelede hızı artırdığını kaydetti.
“Mesele öylesine derin ve öylesine girift ki, 3 aylık sürenin yeterli olmayacağı görülüyor. Bunun için dün yaptığımız toplantıda olağanüstü halin 3 ay daha uzatılması hükümete tavsiye edildi. Hükümetimiz de gerekli değerlendirmeleri yapacak, gerekli adımları atacaktır” diye ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Olağanüstü hal uygulaması tamamen FETÖ ve PKK terör örgütleriyle daha etkin mücadele amacına yöneliktir. Ana muhalefet partisinin, olağanüstü hal yetkileriyle hayata geçirilen hususların Meclisin rutin çalışmalarıyla çözülebileceği görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Biz Meclis’in bu noktada ne kadar hızlı çalıştığını gayet iyi biliyoruz, biz bu Meclis’in içinden geldik ve siyasette de hamdolsun tecrübemiz bu ifadeleri kullananlarla mukayese edilemeyecek kadar derin, bu işi iyi biliriz. Her şeyden önce Meclisin mevcut iç tüzüğü böyle pratik bir çalışma yürütülmesine imkân vermiyor. Daha da önemlisi, kolayca çözülebilecek nice meselenin Meclis’te nasıl aylarca, yıllarca sürüncemede bırakıldığını çok iyi bilirim. Üstelik Meclis’in mevcut gündemi zaten yeteri kadar yüklü, yeteri kadar ağır; bir de buna olağanüstü hal kapsamındaki işleri ilave etmeye kalkarsak Meclis tamamen tıkanır, kilitlenir.”
“KİMSE BİZİM YOL HARİTAMIZI TAYİN ETMESİN”
Fransa’da meydana gelen bir terör eylemi sonrasında OHAL uygulamasının getirildiğine ve bu uygulamanın 1 yıl süreyle uzatıldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Dünyadan kimse Fransa’ya diyor mu, ‘siz niye 1 yıl olağanüstü hal ilan ettiniz’ diye? Bizim bakan arkadaşlara bunlar akıl veriyorlar, diyorlar ki, ‘1 yıl olağanüstü hal Türkiye için doğru değil, yani şu 3 ayı bir daha uzatmayın.’ Dur bakalım sabırlı ol, belki 12 ay da yetmeyecek. Kardeşlerim, bizim görevimiz nedir? Bu milletin can güvenliğini, mal güvenliğini, nesil güvenliğini, akıl güvenliğini korumaktır, devam ettirmektir, önce biz bunu sağlıyoruz. Onun için de kimse bize takvim belirlemesin, kimse bizim yol haritamızı tayin etmesin. Bu yol haritasını bu ülkenin hükümeti belirler, bu ülkenin kurumları belirler. Şimdi bunlar kalkıyor bize yol haritası çiziyor. Ya siz bir defa Türkiye’ye ne zaman kalkıp da dost oldunuz, gerekli olan destekleri verdiniz? Hepsi bu darbenin başarılı bir şekilde sonuçlanmasını bekliyorlardı, bunların hepsinin bilgileri bize ulaştı, geliyor. Zil takıp oynamaya çalışanlar veya o saati bekleyenler vardı. Ama Rabbim, milletim onlara bu fırsatı vermedi.”
PKK ve FETÖ’nün, hatta PKK ve DAEŞ’in nasıl derin bir iş birliği içinde olduklarına dair sayısız ifade, belge ve bilgi bulunduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK’nın 15 Temmuz’un ardından eylemlerini artırmasının, millet ve bölge halkı tarafından ‘başarısız darbe girişiminin PKK eliyle sürdürülmeye çalışılması’ olarak değerlendirildiğini söyledi.
“SURİYE’DE BAŞLATTIĞIMIZ FIRAT KALKANI OPERASYONU’NDAN BİRİLERİ ÇOK RAHATSIZ OLDU”
Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti: “Suriye’de de bölücü örgütün PYD, YPG adıyla faaliyet gösteren unsurları Türkiye’ye karşı her türlü husumeti gösteriyor. Gerektiğinde rejimle, gerektiğinde ‘müttefik’ dediğimiz ülkelerle iş birliği yapan bu terör örgütü, Suriye’de başlattığımız Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan çok rahatsız oldular. Bünyesindeki FETÖ’cülerin temizlenmesiyle safralarından kurtulan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı sınır dışı operasyonunu hamdolsun başarıyla yürütüyor. Bu operasyonla bölgede DAEŞ’le savaşan tek gücün kendileri olduğu yalanı bir balon gibi söndü. Ne dediler, ‘PYD-YPG, DAEŞ’le savaşıyor’; yalan. DAEŞ bir yere giriyor, oradan çıkıyor, ondan sonra oraya kim yerleşiyor? PYD’yle YPG. Kimi aldatıyorsunuz, tezgâh böyle çalıştı. Şimdi ellerinden gelse diğer yerlerde de aynı şeyi yapacaklar. DAEŞ’le PYD, YPG ve rejimin birbirlerini besleyen, birbirlerinin varlıklardan güç alan yapılar olduğunu biz zaten biliyorduk. Şimdi bunu tüm dünyada da bir defa biz gösteriyoruz, dünya da görmeye başladı. Halep’te ve diğer Suriye şehirlerinde katledilen çocukların, kadınların, sivillerin kanları ellerinde olanların işi giderek zorlaşıyor.”
Suriye’de DAEŞ bahanesiyle yürütülen kanlı operasyonların meşruiyetinin her geçen gün kaybolduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin bu konuları BM Genel Kurulundaki konuşmasında dile getirmesini eleştirenlerle ilgili şu ifadelere yer verdi: “Bunları muhtarımla dertleştiğim gibi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda dertleşmeyeceğiz de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde anlatmayacağız da nerede anlatacağız, soruyorum sizlere nerede anlatacağız? Bunları bizim dışımızda anlatan yok ki, bizim dışımızda bunları dillendirenler yok ki, bizim dışımızda kalkıp 3 milyon mülteciyi topraklarında iskân eden yok ki, biz iskân ettiriyoruz. Soruyorum, bu mülteci kardeşlerimizi ‘tekrar Suriye’ye göndereceğiz’ diyenler kimdi? Bunlar değil miydi? ‘Bunları Suriye’ye göndereceğiz’, bunlar demedi mi? Şimdi de kalkıp utanmadan, sıkılmadan farklı farklı şeyler söylüyorlar. Bunlar, misafirperverliğin bu milletin ruhunda olduğunu bilmeyenler. Bunlar, konukseverliğin bu milletin ruhunda olduğunu bilmeyenler. Benim milletim, benim vatandaşım kalkar bir dilim ekmeği, bir tas çorbayı kardeşiyle, komşusuyla paylaşır yeri geldiğinde. Bu millet böyle yetişti, böyle terbiye gördü.”
“CERABLUS HALKI EVLERİNE, YURTLARINA DÖNMEYE BAŞLADI”
Suriye meselesinin artık yeni bir safhaya girdiğini ve yeni dönemin en belirleyici unsurunun, Suriye halkının kendi içinde tesis edeceği birlik, beraberlik, dayanışma olacağını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, DAEŞ’in elinde bulunduğu dönemde Cerablus’taki nüfusun 2 bine düştüğünü, Fırat Kalkanı operasyonu sonrasında ise nüfusun 30 bine ulaştığına dikkat çekti. Geçmişte DEAŞ zulmünden kaçarak Türkiye’ye ve Batı ülkelerine giden, gitmeye kalkışan Cerablusluların evlerine, yurtlarına dönmeye başladığını söyledi.
Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde olmasını teklif ettiği güvenli ve uçuşa yasak bölgenin tam anlamıyla oluşturulması durumunda yeni göç dalgalarının önünün kesileceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu Batı maalesef bizim laflarımızı dinlese birçok şeylerden kurtulacaktı, ama bunlar bizim lafımızı dinlemediler” dedi.
“SURİYE HALKININ BAŞINDAKİ KARA BULUTLARIN DAĞILACAĞI GÜNLER YAKINDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Suriye halkı kendi topraklarında güvenli bir şekilde yaşama imkânı buldukça göç ve mülteci sorunu kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Görüldüğü gibi gayet insani, gayet ahlaki, gayet vicdani bir zemini olan bu projenin hayata geçmesini istemeyenler ise rejim güçleri, DEAŞ ve PYD, YPG’dir. Bunlar ve arkalarındaki devletler dışında herkes Türkiye’nin güvenli bölge projesine gayet sıcak bakıyor. Tabii biz her yerde, her platformda görüştüğümüz herkese hakkı ve hakikati anlatmaya devam edeceğiz. İnşallah Suriye halkının başındaki kara bulutların dağılacağı günler yakındır. İşte o gün aynı zamanda Türkiye’nin de Suriye kaynaklı tehditlerden kurtulduğu gün olacaktır. Bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok, öyle bir derdimiz de yok. Ama tehdit oluşturacak olan o terör koridorunu kaldırmakta kararlıyız. Çünkü bize Suriye’nin kuzeyinden herhangi bir tehdit oluşmayacak, Kilis’e roketler düşmeyecek, Gaziantep’e düşmeyecek. Yani bizim özellikle Suriye sınırındaki vilayetlerimiz artık onların bu tehditlerini görmeyecek.”
Konuşmasında Türkiye’ye yönelik saldırıların çok farklı mecralar üzerinden yürütüldüğüne işaret ederek, “Türkiye’nin önünü terörle, terör örgütleriyle, darbe girişimleriyle, uluslararası sergilenen alanda ayak oyunlarıyla kesemeyeceklerini görenler ekonomi kartını şimdi masaya sürdüler.” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin 2013 yılından bu yana Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi, 20 Temmuz 2015’den itibaren PKK ve DAEŞ terör örgütlerinin saldırıları ve en son 15 Temmuz darbe girişimi ile sürekli teyakkuz halinde olduğunu, tüm bunlara rağmen ekonomide hayati bir kırılmanın yaşanmadığını, Türkiye ekonomisinin gelişmeye ve büyümeye devam ettiğini vurguladı.
“KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARININ CEBİNE 3-5 KURUŞ EKSTRA PARA KOY, İSTEDİĞİN NOTU AL”
“Bunun üzerine eskiden beri siyasi saiklerle hareket ettiklerini bildiğimiz kredi derecelendirme kuruluşları devreye girdi” diye ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası bir kredi derecelendirme kuruluşu tarafından Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesi ile ilgili şu eleştirilere yer verdi: “Şimdi bizim notumuzu düşürdüler de ne oldu? Hazine biliyorsunuz hemen bir piyasa yaptı ve Hazine’nin kağıtlarına dışarıdan-içeriden bunların beklediğinin çok daha üstünde bir ilgi, bir alaka oldu. Niye? Türkiye’nin gerçeği bu değil ki. Batmış, bitmiş bir ülkeye bir anda bakıyorsun 4 kat büyümede bir derece vermeye kalkıyorlar, Avrupa’dan 400 milyar avro destek gören bir ülkeye bu desteği veriyorlar, Türkiye gibi kendi ayakları üzerinde duran bir ülkeye de bakıyorsunuz durağan diyor. Bu sefer durağan da demediler, ne yaptılar? Puanı, notu düşürdüler. İstediğiniz kadar düşürün, Türkiye’nin gerçeği bu değil. Türkiye yatırımlarına devam ediyor, kalkınmaya devam ediyor, yükselmeye, güçlenmeye devam ediyor evvel Allah. Siz Türkiye’nin gerçeklerinden uzaksınız. Bunların cebine 3-5 kuruş ekstra para koy, istediğin notu al. Bunlar böyle, böyle çalışıyorlar. Talimatları zaten nereden aldıklarını da biliyoruz. Biz gerçekleri her zaman konuşacağız.”
Ekonomik verilere göre değil siyasi sebeplere dayalı olarak ekonomi notu verildiğinde bu notun dikkate alınmadığını, iç ve dış piyasalarda not düşürmeden kaynaklanan ciddiye alınacak bir dalgalanmanın görülmediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu kuruluşların işi çobana hakaret olmasın da, hani var ya bir fıkra, yalancı çobanın işi, onun hikâyesine dönmeye başladı, biz bunu yutmayacağız. Türkiye ile ilgili o kadar çok yalan-yanlış adımlar attılar ki kimse artık onları ciddiye almıyor” sözlerine yer verdi.
“HERKES EKONOMİNİN CANLANMASINA DESTEK VERMELİDİR”
Ölçülerinin bu kuruluşların raporları, notları olmadığını ve reel ekonomiye baktıklarını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üretimi, istihdamı, ihracatı artıracak, yatırımları artıracak, markalaşmayı, yüksek teknolojiyi, kaliteyi teşvik edecek önlemleri alıyoruz, almaya devam edeceğiz” dedi.
Üç aşamalı bir plan hazırladıklarını, TBMM’de kabul edilen ilk aşamada, özellikle geri kalmış bölgelerdeki yatırımlara ciddi teşvikler içerdiğini, yerli ve yabancı yatırımcılara yeni destekler getirildiğini, bu düzenlemeleri yenilerinin takip edeceğini açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “İhracatta geriye gidişin durduğunu, hatta yavaş da olsa yukarıya doğru bir yükselişin başladığını görüyoruz. Aynı şekilde turizmde biliyorsunuz ciddi bir kıpırdanma başladı. Özellikle Rusya’dan bu seferlerin başlaması, charter seferlerinin başlaması hemen bir patlamayı getirdi. Bir ayı bulmadı, 60 bin Rusya’dan turist Türkiye’ye girdi. Önümüzdeki sezon için çok daha ümitliyiz. Okulların açılması, yaz tatilinin sona ermesi, kriz senaryolarının çökmesiyle birlikte piyasada yaşanan durgunluğun da ortadan kalkacağına inanıyorum. Ülkesini, milletini seven, çocuklarının geleceğini düşünen herkes ekonominin canlanmasına, üretimin, yatırımın, istihdamın artmasına destek vermelidir. Hepimiz aynı gemideyiz, geminin bir tarafı su alırken diğer tarafındakilerin kendilerini güvende hissetme imkânı yoktur. Onun için Türkiye’yi siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, diplomatik, her alanda hızlı bir kalkınma sürecine sokmak mecburiyetindeyiz.”
“15 TEMMUZ, ‘DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLERİ ANMA GÜNÜ’ OLARAK KUTLANACAK”
Konuşmasının son bölümünde, geçen hafta New York’ta BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma ile ilgili olarak Türkiye’deki bir siyasi parti liderinin ‘Birleşmiş Milletlerde dünya liderlerine mi, yoksa muhtarlara mı konuşuyorsun belli değil’ dediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu ile ilgili şu değerlendirmeleri yaptı: “Muhtarı küçümseyen, halkı küçümseyen, ülkesini küçümseyen bir siyasi parti liderinin ne kendi partisine, ne de bu millete hayrının dokunması mümkün müdür? Ondan sonra diyorlar ki, ‘14 yıldır bu ülkede iktidar niye değişmiyor?’ Ana muhalefetin her gün yatıp kalkıp halka hakaret ettiği, halkı ve temsilcilerini küçümsediği bir yerde iktidar nasıl değişecek? ‘Kader gayrete âşıktır’ derler; bunlarda gayret yok, ama kaderlerine isyan had safhada. Bu konuda daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Değerli kardeşlerim, muhtarlarımız her şeyi görüyor, her şeyi duyuyor, hepsinin değerlendirmesini de en güzel şekilde yapıyor. Çünkü Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda biz 14 yıldır hitap ediyoruz ve Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitap etmekten nasibini almamış olan bir kişinin bu konudaki değerlendirmesini zaten kâle almaya gerek yok. Ben sizlere güveniyorum, sizlere inanıyorum, sizlerle birlikte olmaktan, sizlerle birlikte yol yürümekten, özellikle adımın sizlerle birlikte anılıyor olmasından da büyük şeref duyuyorum.”
Dün gerçekleştirilen MGK’da 15 Temmuz’un ‘Demokrasi ve Özgürlükleri Anma Günü’ olarak kutlanması tavsiyesinde bulunduğunu hükümetin de bu kararı alması durumunda 15 Temmuz’un şehitlerin ve gazilerin anılacağı bir gün olarak resmî tatil günü ilan edileceğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını Cumhurbaşkanlığı Külliyesine teşriflerinden dolayı muhtarlara teşekkür ederek tamamladı.