Hazreti Mevlana’nın 746. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri Şeb-i Arus programı ile sona erdi. Programda konuşan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop, "İyiyle kötünün, hakla batılın savaşı bugün de sürüyor. ‘Biz Haçlıyız, biz Budistiz, biz inançsızız, biz üstün ırkız, biz güçlüyüz, biz şuyuz buyuz’ seslerini hala duymaktayız. Açıktan savaş ve yıkım çağrıları yapan odaklar, güçler bugün de var" dedi.
ŞEB-İ ARUS
Mevlana Kültür Merkezi'nde düzenlenen Şeb-i Arus programına Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak, Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, protokol mensupları, yerli ve yabancı çok sayıda davetli ve vatandaşlar katıldı.
ŞENTOP’UN SUNUMU
Programda konuşan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, Hazreti Mevlana’nın 7 asır önce babasıyla Belh’ten kalkıp buraya geldiğini ve mübarek, bereketli şehre, Konya’ya yerleştiğini ifade ederek, “Yaşadığı dönemde Anadolu, Batı'dan Haçlı, Doğu'dan Moğol saldırılarıyla sarsılıyordu. Hazreti Mevlana’yı, hiçbir kutsalın ve insani değerin dikkate alınmadığı bu büyük yıkım dönemlerinde, bir diriliş ve direniş eri olarak Konya’da ayakta görüyoruz. Ölümün, zulmün, kılıcın ve kanın hükümran olduğu bir çağda ayağa dikilen Hazreti Mevlana; insanı ve insanlığı yeniden Hakk’a, iyiliğe, güzelliğe, merhamete, umuda ve aşka çağırdı. Bugün 17 Aralık 2019. İyiyle kötünün, hakla batılın savaşı bugün de sürüyor. ‘Biz Haçlıyız, biz Budistiz, biz inançsızız, biz üstün ırkız, biz güçlüyüz, biz şuyuz buyuz’ seslerini hala duymaktayız. Açıktan savaş ve yıkım çağrıları yapan odaklar, güçler bugün de var. ‘Biz Müslümanız’ kisvesi altında Müslüman kardeşini katleden bir güruh bugün de var. Kötülük dün olduğu gibi bugün de kıtalar arası ve örgütlü. Küresel çağdaş Moğollar bugün de değişik yıkımlara imza atmakla meşgul. İşgal, açlık, savaş, iç savaş ve başka trajediler, bugün de dünyamızın ne yazık ki ‘alışılmış’ görüntüleri arasında. Ama biz alışmadık, alışamadık bu görüntülere. Değişik görünümlere bürünerek, örgütlü küresel kötülük bizim üzerimize de gelse, başka mazlum bir topluluğun üzerine de gelse; gerek diplomasi masalarında, gerek sahada, gerekse başka platformlarda reddediyoruz, karşı koyuyoruz ve elimizden geldiği kadar mücadele ediyoruz.” diye konuştu.
“Hazreti Mevlana’yı tüketim toplumunun bir nesnesi yapma veya ‘tek dünya dini’ gibi bulanık içeriklere bağlama çabalarını sorumsuz ve zavallı çabalar olarak görüyoruz”
Azgınlık, haksızlık ve kötülüğe bağlı bütün tutumları reddettiklerini belirten TBMM Başkanı Şentop, “Bu aziz millet, ruh köklerinin dün olduğu gibi bugün de farkında. ‘Gel’ çağrısına uyup yüzyıllardır bu şehre, bu yeşil kubbenin altına geliyoruz. Konya’ya geliyoruz ama asla geldiğimiz gibi gitmiyoruz. Her sözünü, eninde sonunda o büyük hakikate bağlayan Hazreti Mevlana’yı; bugün tüketim toplumunun bir nesnesi yapma veya ‘tek dünya dini’ gibi bulanık içeriklere bağlama çabalarını sorumsuz ve zavallı çabalar olarak görüyoruz. Onun şu sözleri tek bir ek kelimeye bile gerek duyurmayacak kadar net ve açıktır: ‘Ben sağ olduğum müddetçe Kur’an’ın kölesiyim. Ben Muhammed muhtarın yolunun tozuyum. Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse, ben ondan da bizarım, o sözlerden de bizarım.' Konya’dayız ve onun yedi asır önce söyleyip yeşil kubbenin altında ve yeryüzünün değişik köşelerinde hala çınlayan sözlerini duyuyoruz. Şems-i Tebrizî'den, Selahaddin Zerkubî'den, İbn-i Arabî'den, Ahi Evran'dan, Yunus Emre'den, Hacı Bektaş-ı Veli'den, Sadreddin Konevî’den Hallac-ı Mansur'dan duyduğumuz sesler, sözler sadece yaşadığımız coğrafyayı nakışlandırıp derinleştirmekle kalmıyor; bu sınırlı ve fâni dünyada içimizi genişletip, bizi de kanatlandırıyor. Osmanlı coğrafyasında Selanik’ten Kudüs’e, Sofya’dan Tebriz’e, Atina’dan Şam’a, Üsküp’ten Kahire’ye kadar yayılan 130 Mevlevî Tekkesi, yalnızca ilim ve irfanın değil; estetiğin, nezaketin, letafetin ve adâb-ı muaşeretin de dolaşım ve merkez üsleri olarak değerli bir mektep medrese işlevi görmüştür. Bugün kimi vahşet örgütleri yaptıkları katliamların adını ‘cihat’ koyup hem İslam’ın hem de kavramlarımızın adını fütursuzca lekelerken, filin sadece ayağını ya da hortumunu değil, fili bir bütün olarak gören ve göstermeye çalışan Hazreti Mevlana’yı, turistik veya spiritüalist gözlüklerle görmeye çalışmak, onun bizzat ve açıkça şikayetçi olduğu duruma balıklama atlama anlamına gelir. Bu inciticidir. Hazreti Mevlana’dan bir yaşam koçu çıkarmak isteyenleri görüyoruz. Onu bir kişisel gelişim gurusu veya psikologların referans kaynağı yapmak isteyenler var. Onu İslam’dan soyutlayıp new age bir filozof derecesine indirgemek isteyenler var ve bunların bir kısmı bilinçli olarak yapılıyor. Oysa Hazreti Mevlana’nın temel içeriği ve anlam zemini olan İslam gözardı edildiğinde, o hayran olunan perspektifler de değersiz hâle gelir. Unutmayalım ki Hazreti Pir Mesnevî’sinin önsözünde bizzat şunları da söyleyerek kendi temellerini belirginleştirmiştir: ‘Mesnevî, hakikate ulaşmak ve Allah’ın sırlarına agâh olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur.(…) Allah’ın en büyük şaşmaz şeriatı, hakikate giden nurlu yoludur. Mesnevî imanlılara şifâ, imansızlara hasrettir…’ Bu kadar açık bir mesajı ıskalayıp onu ticarî markalar, kültür promosyonları, popüler roman karakterleri ve benzeri faaliyetlerin bir figürüne indirgeme çalışmaları maalesef sığ ve trajik bir yanılgıdır” şeklinde konuştu.
“GÖNÜLLER YANIYOR, VİCDANLAR KANAMAYA BAŞLIYOR”
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise konuşmasında, "Yıl 1273… Aralık ayının 17’si… Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri, dünya dediğimiz durakta, hayat dediğimiz molasını tamamlamak üzereydi. Ancak gönüller bir türlü ona veda etmek istemiyordu. Ardı arkası kesilmeyen şifa dileklerinin arasında, Hazreti Mevlana’nın şu ibretlik ifadesi duyuldu: ‘Bundan sonra Allah sizlere şifa versin. Aşıkın maşukuna kavuşmasını ve nurun nura ulaşmasını istemiyor musun?’ Hazreti Mevlana’nın vuslatı da hayatı gibi dersler içerir. Şeb-i Arus, 746 yıldır etkisini muhafaza eden bir ânın döngüsüdür. Her yıl bir kere olsun, ‘insanı idrak’ için huzura çağrılırız. Anlamak için sormaya ve sorgulamaya başlarız. Zira anlamak çabasında gerçekten samimiysek, sorgulamak bizi doğruya ulaştıracak yoldur. Buna hepimizin ihtiyacı vardır. Gerçekten de şifaya ihtiyaç duyan vuslata eren değil, geride kalanlardır. İnsan olmanın özünü unutup, beden dediğimiz kalıbın heves ve hedefleri peşinde koşar olduk. Her şeye sahip olma çabasında kaybolup, hiç olabilmenin değerini unuttuk. Nihayetinde madde, manadan daha fazla kıymet görür oldu. Bugün hepimiz, geldiğimiz bu noktanın acı sonuçlarıyla yüzleşmekteyiz. Dünyaya dönüp her baktığımızda gönüller yanıyor, vicdanlar kanamaya başlıyor. Bunun üstesinden gelebilmek için unuttuğumuz hakikatleri hatırlamak ve hatırlatmak sorumluluğundayız. Bu yolda başvuracağımız en güçlü ve derin hafızalardan biri Hazreti Mevlana’nın hayatı ve eserleridir” diye konuştu.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, “Bu güzel şehrin, bu müstesna döneminde siz gönül âşıklarını ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyorum. Büyük bir ilgiye mazhar olan Hazreti Pir’i anma merâsimleri, müşterek hisler taşıyan canları yıllardır bir araya getirmekte, sevgide bağlılığın, dostlukta sebat ve sadakâtın kıymetini bilenleri Konya’da buluşturmaktadır. Bu anlamlı buluşmanın gönlümde oluşturduğu tesir öyle derin ki. Duygumu ancak Hazreti Mevlana’nın veciz anlatımıyla ifade edebilirim. Hazreti Mevlana, ‘Aynı cinsten, aynı özden oluş, insanları vefâkar eder’ diyor Mesnevi’sinde. Öyle inanıyorum ki hepimiz bu gece burada bir vefa duygusuyla bir araya geldik. Bütün bir ömrünü yoluna can yoldaşı, sözüne can kulağı aramakla geçiren Hazreti Pir’in manevi varlığına içten, vefalı bir selam verme hevesiyle toplandık. Selamlarımız şüphesiz yerini bulacaktır" dedi.
Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak da, “Bilindiği üzere Hazreti Mevlana, Anadolu’da bin yıldır devam eden milli hakimiyetimizin ruhi temelini, manevi genetiğini kuran arif zatların en büyüklerindendir. Onun, öncelikle insanı mesele edinen dini ve tasavvuf görüşleri, bu topraklarda bin yıldır devam eden, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' idrakinin öncüsüdür. Onun dilinde de devlet; milli birlik ve beraberlikten doğan güçtür. Hazreti Mevlana ‘Biz birleştirmeye geldik, ayırmaya gelmedik’ sözüyle insanlar arasındaki bütün farklılıkları aşarak, bir arada yaşamanın yolunu çizmiş, birlik ve beraberliği teşvik etmiştir” şeklinde ifade etti.