“Eminim ki iyi niyetle işe başladığımız gün, mutlak surette zafer bizimdir”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Adada yürütülen çözüm görüşmelerinde otomatiğe bağlanmış gibi çelişkili açıklamalar yapılıyor. BM adına görüşmeleri izleyen kişi, adada başka ada dışında ise farklı açıklamalarda bulunuyor. Aslında bu yaklaşımının görüşmeleri yürütenlerce doğrudan sorgulanması gerekmektedir. İçeride ilerlemeden söz ederken, dışarıda zorlukların olduğunu söylüyor. Bu nedenle de kargaşa yaşanıyor. Bu durumu son derece doğal karşılamak gerekiyor. Buna karşın İngiltere’nin Başbakanı David Cameron, son Ankara ziyareti sonrasında, 2010 yılı sonuna dek adada bir çözüme ulaşma umudunun olduğunu söylüyordu.
Uyuşmazlığın çözümünde yaşamsal önemde olan öğenin, mülkiyetle toprak konusu olduğunu duyma özürlüler bile öğrendiler. Bu konular çözülmeden başka bir konunun görüşülmesi kadar abes bir durum olamaz. İsraillilerle Filistinliler arasında yaşanan çatışmaların temelinde, toprak konusu birincil öncelik olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Egemenlik konusu ise bu hususun tamamlayıcısı olmaktadır.
Son günlerde Rum basınında, toprak konusunda t-onlarca habere rastlamak olasıdır. Özellikle Güzelyurt’a ilişkin haberler ilginçlikler içermektedir. Kendisini Güzelyurt Belediye Başkanı olarak gören Haralambos Pittas’ın Hristofyas’la yaptığı son görüşmesi öne çıkarılıyor. Görüşme sonrasında konuşan Bay Pittas, “Güzelyurt’un Kıbrıs Rum tarafına geri verilmesi konusundaki endişelerini mendil büyüklüğündeki ülkenin en önde gidenine ilettiklerini” söylüyordu.
Bay Pittas, konuşmasının devamında ise Hristofyas’ın müzakerelerin başından itibaren Eroğlu’na, “Güzelyurt geri verilmediği takdirde bir çözümün olanaklı olamayacağı” tezini net bir biçimde iletilmesinden memnuniyet duyduklarını belirtiyordu.
“Güzelyurt yoksa çözüm de yok” diyen Bay Pittas’ın beklentisinin oldukça büyük olduğu görülüyor. ‘AB mi Kıbrıs mı’ söylemleri sonrasında seçeneğin Kıbrıs olduğu biliniyor. Güzelyurt konusu yeni bir durum olarak tam bu sırada ortalık yere çıkarılıyor. Görünen o ki salam politikaları ile Güzelyurt önceliği almış oluyor. Rum tarafı Güzelyurt konusunu son derece bilinçli olarak maymuncuğa dönüştürmüştür. O zaman, “Güzelyurt mu çözüm mü” diye sormak gerekiyor mu ne…
Avrupa Parlamentosu’nun Çek asıllı Sosyalist milletvekili Libor Roucek’in Filelefteros gazetesinde yayımlanan ilginç bir açıklaması vardır. Doğrudan Ticaret Tüzüğüne ve Kıbrıs Türklerinin dışlanmışlığına değiniyor. Doğrudan Ticaret konusunda üç adet tüzüğün bulunduğunu belirtiyor. Bay Roucek, kişisel olarak Kıbrıs Türklerini tecrit etmemenin hem AB hem de Rum kesiminin çıkarına olduğuna inandığını” belirtiyordu.
“İki tarafta da ticari temaslar başta olmak üzere ne kadar çok temasta bulunulursa, gelecekte ortalık yere çıkacak olan çözüm, ne olursa olsun, bunun gelecek için o kadar iyi olacağını” kaydediyordu.
Bay Roucek, Kıbrıs Türkleri ile Rumları birleştirmeyi ticari konularda yaşanacak yoğunlukla olanaklı olabileceğini söylüyor. O zaman Bay Roucek, Çeklerle Slovakların neden ayrılarak ayrı devletler kurduklarına da açıklık getirmek durumundadır. Burada kelin merhemle olan ilişkisi gündeme geliyor.
Geçtiğimiz hafta bir dizi görüşmelerde bulunmak üzere adada idim. Orada bulunduğumuz sırada sendikalar hak arayışında idiler. Bu hususu insan hakları açısından son derece doğal görmek gerekiyor. Buna karşın bazı sendikacıların Türkiye’den gelen malların boykot edilerek adanın güneyinden daha fazla alış veriş yapılmasını öneriyorlardı. Anlaşılır bir yaklaşım olmasa gerek…
Kıbrıs’ta anlaşmanın olmaması durumunda Kıbrıs Türkünün durumu ne olacaktır. Bu konuyu konuşup tartışmanın zamanı gelmiştir. Hatta geçmektedir. Karşımızda kendi yasallığını, BM Güvenlik Konseyi’nin 04 Mart 1964 günlü 168 sayılı kararında gören bir Rum yönetimi vardır. Bunu gölgelemek için de adadaki barış gücünün bütün harcamalarını ekonomik açmazlarına karşın kabul etmektedirler.
Konunun üzerine gidilmesi gerektiğini yinelemek istiyoruz. Yarın çok geç olabilir…
SEVGİ ile kalınız…