“Biz, bulunduğumuz acınaklı vaziyeti bizden sonra gelecek olanlara bırakmak istemiyoruz. Yine istemiyoruz ki, yüz kızartıcı ve bizlere lanet ettirici bir eser bırakalım”                                                                   Dr. Fazıl KÜÇÜK

            Kıbrıs’ta soruna çözüm bulabilmek adına başlatılan görüşmeler Eylül ayında birinci yılını dolduracaktır. Bu sürede ne kadar ilerleme kaydedildiği hangi konularda kesin uzlaşının sağlandığı belirsizliğini korumaktadır. Anlaşmaya varıldığı duyurulan, ‘tek egemenlik ve tek kimlik’ konusunda ayrıntıların net olarak açıklanması gerekmektedir.

Son derece sakıncalı olan böyle bir uzlaşının, BM kararlarına ve ilkelerine de aykırı olduğunun unutulmaması gerekiyor. Rumların yıllardır adada Türklerin yaşamakta olduğunu inkar etmeleri, Annan’ın belgesinin oylanması sonrasında ortalık yerden kalmış gibi oldu.

Ne kadar inkar edilirse edilsin Türkler adada asli unsur olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Kıbrıs sorununun 1974 yılından sonra ortalık yere çıktığını söylemeleri de aynı şekilde BM kararlarını paspasa çevirmekle koşuttur. Özellikle anılan tarihten sonra iki bölgeli ve iki devletli yapının oluşması da bu kararlarla sağlanmıştır. Karşılıklı olarak nüfus değişiminin bu amaçla yapıldığının da unutulmaması gerekmektedir.

Şimdi bu kararlar yok sayılarak başlatılan görüşmelerde konuşulan iki bölgeliliğin suya tirit cinsinden bir iki bölgelilik olduğunu da vurgulamak istiyoruz. Bu bölgelerdeki egemenlik tek egemenliğe indirgeniyor. O zaman buna razı olanlara sormak durumundayız. Egemenliğin olmayacağı bir çözüm nasıl bir çözüm olacaktır? Eşitliğin olacağının söyleniyor olması dolapta bekletilen kocaman bir dolmadır.

Doğal olarak yerseniz…

Konuşulmaması gereken bir başka konu ise garantiler konusudur. Bu konunun tüm uluslararası kurum ve kuruluşlarca da kabul edilerek güvence altına alındığı da unutulmamalıdır. Kabul edilen bu konuyu konuşmak ve görüşmek abes ötesi bir durumdur. Bunları konuşuyor olmak bile çözümsüzlüğe çağrı çıkarmak mıdır ne…

19 Temmuz 2009 günlü Alithia gazetesine konuşan DİSİ Parlamento Grubu Sözcüsü Hristos Burguridis, yapılacak olan anlaşmadan neleri murat ettiğini gizleme gereğini duymayanlardan. Bay Burguridis, “Kıbrıslı Türklerle uzlaşı. Bunu kim kabul eder? Uzlaşının ateşli taraftarları olduğumuzu söyleyen bizlerden bile, pek çoğumuzun gerçekte Kıbrıslı Türklere uzlaşı adı altında hükmetmek istediğimizi göreceksiniz” diyordu.

Sürdürülmekte olan görüşmelerden fazla bir beklentiye girmediği anlaşılan Bay Burguridis, “Zürih ve Londra Anlaşmalarına geri dönmemizde bize kim yardım edecek? Bazı parametreleri belirleyen BM kararlarından kurtulmamızda bize kim yardım edecek? Ancak bunun farkında değiliz” vurgusunu yapıyordu.

Kıbrıs’ın bu noktaya varmasında, “Makarios suçsuz olamaz” diyerek de gerçek suçlulardan sadece bir tanesini mi işaret ediyor ne…

Rum Yönetiminin Hükümet sözcüsü Stefanos Stefanu, 26 Temmuz 2009 günlü Simerini gazetesindeki açıklamasında, “Kıbrıs sorununa bir çözüm bulma çabasının özellikle 35 yıl sonra zor olacağı yönündeki öngörümüz doğrulandı” diyordu. Türkiye’nin tutumunu değiştirmediği için “2009 yılının sonuna kadar bir çözüm olmaz. Ne de daha sonra” vurgusunu yapıyor. Yeri dar gelen gelini mi oynuyorlar ne…

Bulunacak çözümde, “İşbirliğinin yaşayabilirliği büyük bir önem taşımaktadır. Ertesi gün çökecek ya da gerçekte işgal ve istilanın yarattığı sorunları çözemeyecek bir çözüm üzerinde anlaşmaya varmak istemiyoruz” Rum siyasetçiler arasında her hangi bir fark yok mu ne…

Görüşmelere ara verildiği bu günlerde, yeni bir oldubitti ile karşılaşmak istemiyoruz. Bu nedenle de gelinen nokta açıklıkla kamuoyuna sunulmalıdır. Karşı tarafın kendi kamuoyunu sürekli olarak bilgilendirmekte olduğu da unutulmamalıdır. Fısıltı gazetesinin satışını arttırmak istiyorlar mı ne…

AB dönem başkanı İsveç’in Dışişleri Bakanı geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada ‘Türk tezlerini destekliyoruz’ diye konuşuyordu. Bu güne değin benzer açıklamaları sıklıkla yaptıklarının da unutulmaması gerekiyor. Söylemlerle eylemler arasındaki okyanus ortalık yerden kaldırılmadığı sürece bu tür söylemler, gaz almaya yönelik bir açıklama olmanın ötesine geçmeyecektir.

Görünen odur ki son yaza girilirken adadaki hava iyice ısınacaktır. Adanın güneyinde petrol arama izni alan bir Amerikan şirketi çalışmalarına başlayacaktır. Böyle bir çalışmanın başlatılacak olması çözümün önünü tıkamak oluyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…