Kıbrıs sorununu kendi kişisel sorunu olarak görmeyi alışkanlık haline getirmiş olan bazı siyasetçiler, 2009 yılı sona ermeden sorunun çözüleceğini murat ediyorlar. Murat edilenin Birleşik bir Kıbrıs olduğu biliniyor.
Böyle bir Kıbrıs’ın AB üyesi olması söylemleri ise muratlarının en büyüğü olsa gerek.
Rum tarafının son günlerde yaptıkları açıklamalarda, “10. Protokol Dikenini” aşamadıklarını vurguluyorlar. “Çok sayıda görüş birliğinin olmasına karşın bir o kadar da görüş ayrılığı ile boğuştuklarını” belirtmekten geri durmuyorlar.
Anılan protokole ilişkin olarak AB’nde başlattıkları bu çalışmalar Rum basınında yer almaktadır.
Rum Yönetiminin AB’ne alındığı sırada imzalanmış olan protokole göre, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, AB’nin kuralların uygulanmadığı bölge olarak tanımlanıyordu. Adanın tek egemeni olmak çabasında olan Rumlara bu fırsatın verilmeyeceği kabul edildiğinden bu protokoldeki hükmü ‘diken’ olarak görüyorlar. Bu diken, vücutlarının bir yerine batıyor mu ne…
Konuya ilişkin Olarak Filelefteros gazetesinde yayınlanan haberin başlığı ise, “AB ile İlişkiler: Önemli Meseleler de Anlaşmazlıklarla Kapandı” idi. Haberde, Kıbrıs Türklerinin, Avrupa müktesebatının çözüm olması halinde Kıbrıs’ın tamamına yayılmasını öngören 10. Protokolü kuşkulu hale getirme çabaları ve deregasyonlar (sapmalar) AB’nde temsil konusundaki anlaşmazlıklar da varlığını koruyor” vurgusu yapılıyordu.
Güven arttırıcı önlemler konusunda uzlaşmanın olmadığı anlaşılıyor. Toprak konusunun da görüşülemediği belirtiliyor. Bu nedenle çözüme ilişkin görüşmelerde gelinen noktayı bu şekilde özetlemek olanaklıdır. Rum tarafının toprak konusunu, kendi istekleri doğrultusunda çözebilmenin uğraşını veriyor.
Gelinen noktada yeniden başlatılan görüşmelerde toprak konusu gündemdeki yerini almıştır. Bu konu çözülmeden siyaseten verilecek olanlar, kısa sürede çatışmaya çağrı çıkaracaktır. İmzalanacak olan olası bir anlaşma ile imzayı atanları altından kalkılması olanaksız sorumluluk altında bırakacaktır.
Sıklıkla yinelediğimiz bir konuya yeniden değinmek istiyoruz. Kıbrıs’ta yapılmakta olan görüşmelerin geleceği kuşkulu AB adına yapıldığı gerçeğidir. AB’nin önde gidenleri de bu gerçeği gizleme gereği duymadan kabul etmektedirler.
O halde bu çabalar niye yapılıyor…
Yüce Atatürk’ün Anadolu’nun bağımsızlık ateşini yaktığı ve Türk ulusuna duyurduğu Amasya Genelgesinin 90. yılına da ulaşmış bulunuyoruz. Böyle anlamlı günlerde, “Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır” söylemini yeniden okumak mı gerekiyor ne…
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, esenliğini ve geleceğe güvenle bakmasını, Yüce Türk ulusunun ayrılmaz bir parçası olmaktan onur duyan Kıbrıs Türkleri, Anadolu’nun güzel insanları ile birlikte sağlayacaktır”…
Bu gerçeği, siyasetçilerle Birleşik Kıbrıs’ın düşlerini görenlerin artık kabul etmeleri gerekmektedir.
İrlandalı yazar Samuel Beckett, Kıbrıs’ta yürütülmekte olan nafile turlara dönüşmüş olan görüşmeleri görmüş olmalı ki; “Tekrar dene, eğer başaramazsan tekrar tekrar dene. Başarısızlığın her seferinde muhteşem olsun” diyordu.
Bu güne değin yapılan çözüme ilişkin görüşmelerde Rum tarafının uzlaşmaz tutumu biliniyor. Bu hususun bilindiği noktada da silahlanmaya ara vermeden devam ediyorlar. Amerikan veya başka ulus kökenli silah tekelleri, ‘barış istiyorsan silahlanma yarışına sen de katıl’ söyleminin arkasına saklanmadan söylüyorlar.
Barış adına silahlanmayı marifet olarak gören siyasetçilerin sonlarının hiç de iyi olmadığına tarih tanıklık etmektedir. Anadolu’nun güzel insanlarının böyle durumlarda “tanrı bu adamlara akıl versin” diye dillendirdikleri biliniyor.
SEVGİ ile kalınız…