“Biz Kıbrıs Türkleri refahımızı, yaşama haklarımızı ancak Türk bayrağının gölgesinde bulabileceğimize iman etmiş, inanmış bulunuyoruz”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs’ı bir sorun olarak görerek uyuşmazlık olduğunu kabul etmeyenler, kendi kafalarındaki çözümü sürekli olarak dayatıyorlar. Rum Yunan tarafı bir yandan, AB diğer yandan dayatma üzerine dayatmada bulunuyorlar. Birleşik Amerika Devletlerinden gelen baskı ve söylemler ise bunların sosu oluyor. Uyuşmazlığın, 2010 yılı sonunda çözülemeyeceğinin ayırdına varan BM’de bu gerçeğe inanmaya başladı. Bu nedenle de 2011 bütçelerine ödenek koyduğunu açıkladı. Doğal olarak kendilerince haklı nedenleri vardır. Olabilirde…
Adanın güneyinde 2011 yılında önce milletvekili ardından da yerel yönetim seçimleri yapılacak. Avrupa Parlamentosunda temsil edilecek olanları da bu seçimlerde seçmiş olacaklar. Türkiye’de de 2011 Haziran’ında milletvekili seçimlerinin yapılması düşünülüyor. Genel görüntü bu olurken aklı başında hiçbir siyasetçinin olası bir anlaşmaya imza atamayacağı da biliniyor. BM’de bu gerçeği görmüştür. Biz çözümden yanayız diyenlerin bile imza atacakları düşünülmüyor. Tam olarak anlaşma sağlanmadan yapılacak olan ara anlaşmanın sonuçlarının tepki çekeceği ise bir başka gerçektir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına görüşmelere katılan siyasetçi, geçtiğimiz günlerde 2011 Şubat ayında referandum yapılacağını duyuruyordu. Genel tablonun bu şekilde oluştuğu noktada hangi anlaşmanın veya metnin referanduma sunulacağının da açıklanması istiyoruz. Kendilerince de bilindiğinden kuşku duyduğumuz anlaşma ve metin için ‘Evet’ kampanyasını da başlattığını söylüyordu. Bu söylem doğmamış çocuğa don biçmekle koşut bir yaklaşımdır.
Zaman darlığı ve sempozyum çalışmalarımız nedeniyle İngiliz Dışişleri Bakanının söylemi üzerinde değerlendirme yapamamıştım. Bay William Hauge’nin yeni atandığı makamına oturduğu sıralarda “Milli Kıbrıs Federasyonu” başkanı Piter Drusiotis’in mektubunu masasında buluyordu. Haravgi gazetesindeki haberde, Bay Piter, “Kıbrıslılar tarafından Kıbrıslılar için gerçekleştirilen müzakerelerin hali hazırda bu yıl ilerleme kaydettiğini, bunun BM Genel Sekreteri tarafından geçtiğimiz Ocak ayında, Başkan Hristofyas ve Sayın Talat tarafından da geçtiğimiz Mart ayında ilan edildiğini” yazıyordu.
Makamında mektubu bulan İngiliz Dışişleri Bakanı celallenerek sağa sola saldırmıyor. Bu mektupta neyin nesidir demeden düşüncelerini yazıya döküyor ve mektubu yanıtlıyor. Bay Bakan, “Kıbrıs’ın yeniden birleşmesinin Avrupa için bir ödül olacağını ve herkesin mevcut sürecin perspektiflerine yatırım yapması gerektiğini” duyuruyordu. Sürdürülen müzakerelere katılanların, İngilizlerin değirmenine su taşıdıkları anlaşılıyor.
Bu arada 2. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumunu da İzmir’in Seferihisar ilçesinde yapmış bulunuyoruz. Sempozyum süresinde sunulan bildirilerde Kıbrıs gerçeğinin bilimsel verilerle konuşulduğunu sizlerle paylaşmak istiyoruz. Konuya bilimsel gözle bakmanın ne kadar farklı olduğunu da gözlemlemiş bulunuyoruz. Sempozyumu Yunanistan’a en yakın noktasından mesaj vermek amacı ile siyasi parti farkı gözetmeden yaptığımız çağrıya ne yazık ki yanıt alamamanın üzüntüsünü sizlerinde bilmesini istiyoruz.
Sempozyum sonrasında kamuoyuna yapılan duyuru metninin bazı gazetelerde ve boyalı kutularda yer almış olması tek tesellimizdir. Bildiriden bazı bölümleri satır başları sizlerle paylaşıyoruz. “… Kıbrıs’ta yaşananların sorun değil uyuşmazlık olduğu… Kıbrıs’ta bulunacak olan çözüm öncelikle 1959 - 60 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarının gerisine düşülmemesi gerektiği… Çözümün iki devletli, egemen, sınırları güvence altına alınmış bir yapının oluşması… Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin daha fazla zaman yitirmeden tanınması gündeme taşınmalıdır… Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin de devletten devlete düzeni ile yeniden yapılandırılmalıdır”.
Rum ve Yunanlı siyasetçilerin danışman ordusu ile çalıştıkları biliniyor. Sadece Yunanistan hükümetine yardımcı olan danışman sayısının yaklaşık 300 civarında olduğu dillendirilmiştir. Siyasetçiler, konuları derinlemesine bildiklerinden olacak danışmana gerek duymuyorlar. Bu yaklaşım bilim insanlarınca acı da olsa sıklıkla dillendirilmiştir.
Londra’daki Türk Konseyi ile Türkiye’de çalışmalarını 62 yıldır sürdüren Kıbrıs Türk Kültür Derneği 12 – 13 Kasım 2010 tarihlerinde düzenlenecek olan “1. Dış Türkler Toplantısı”na çağrılmamıştır. Bunun ötesine geçerek yapılan yarma hareketini planlayanları da kınıyoruz. Rum dernekleri siyasetçilerle birlikte çalışırlarken bizlerden bu çağrıyı esirgeyenleri duyarlı kamuoyunun değerlendirmesine bırakmak gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…