EKONOMİNİN NABZINI TUTTUK
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası, ETSO ve Dünya gazetesi işbirliğiyle Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası'nda (ETSO) düzenlenen "Para politikaları" konulu toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin sancılı bir dönemden geçtiğini belirtti.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Türkiye ekonomisinin önemli bir yapısal değişikliğe uğradığını belirterek, "Bu bana Türkiye'nin doğru yolda olduğunu gösteriyor. Sancısız doğum olmuyor. Dolayısıyla bu sancıyı hep birlikte yaşayacağız. Doğru olan sancılı doğumun sağlıklı olmasıdır" dedi.
YIL SONU ENFLASYON TAHMİNİ YÜZDE 6.1
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, enflasyon hedeflerinin yüzde 4 olduğunu, ancak son enflasyon raporunda ortaya koydukları varsayımlar çerçevesinde, yıl sonu tahminlerinin orta noktasının 'yüzde 6,1' olduğunu bildirdi.
Yılmaz gelecek yıla ilişkin ise ''çalışmalarımız; 2008 yılının ikinci çeyreğinin sonunda hedefin altında, yüzde 3'ün üzerinde bir enflasyon olacağını gösteriyor'' dedi.
Yılmaz, ETSO'daki konuşmasının ikinci bölümünde tüketici güven endeksi, tüketim beklenti endeksi, risk unsurları, orta vadeli enflasyon beklentileri, istihdam ve iş gücü piyasaları ile ödeme dengesi konularında bilgi verdi.
MB’NİN YIL SONU HEDEFİ YÜZDE 4
Enflasyon tahminlerini belirlemek için mali ve reel sektör temsilcilerine anket uyguladıklarını ifade eden Yılmaz, ''İkinci dönemde yaptığımız ankete göre gerek reel gerekse mali sektördeki katılımcılar yıl sonu enflasyonunu yüzde 7,16 , gelecek 12 aylık dönemde 6,37 , 24 ay içinde ise yüzde 5,40 olarak tahmin etti. Bizim hedefimiz ise yüzde 4'tür. Bizim hedefimiz ile piyasanın beklentisi arasında fark var. Piyasa bizim enflasyonu yıl sonunda yüzde 4'e indireceğimize inanmıyor'' dedi.
Uluslararası piyasalardaki risk miktarını ölçen endekslerin olduğunu dile getiren Yılmaz, bugün itibarıyla uluslararası piyasalardaki riskin boyutunun geçen sene Türkiye piyasalarında Mayıs ve Ağustosta yaşanan dalgalanmadan daha fazla olduğunu savundu.
FİYAT KOYANLARI İNANDIRMAK
Bu arada Merkez Bankasının temel politika aracının kısa vadeli faiz oranları olduğunu dile getiren Yılmaz, şunları söyledi: ''Biz bulunduğumuz seviyeden, faiz oranları ile neleri etkileyerek enflasyonu yüzde 4'e indirebiliriz diye hesap yapıyoruz. Faizlerin artırılması ya da düşürülmesi kredi piyasaları etkiliyor. Buradan hareketle yine hisse senetleri, konut fiyatları gibi varlık fiyatları etkileniyor. Daha sonra da beklentiler etkileniyor. Kamuoyunda (Merkez Bankası enflasyonu düşürmekte kararlı, bunun içinde sıkı para politikası yapıyor) inancı ortaya çıkıyor. Bu anlayış hakim olursa, mal üretenler, hizmet ve mala fiyat koyanlar fiyatları, Merkez Bankasının hedefi ile fiyatlandırıyor. Eğer buna inanmazlarsa (Merkez Bankası iyi para politikası uygulamadı, hedefleri tutturamadı, ben keyfime göre farklı fiyatlama yaparım) diyebiliyorlar. Böyle olması durumunda, bizim beklentilerimizin sapması anlamına geliyor. Bize düşen görev, fiyat koyanları inandırmaktır.''
ZAMANSIZ FAİZ DEĞİŞİKLİĞİNİN OLASI ETKİLERİ
Yılmaz, faiz oranlarının vaktinden önce, şartlar uygun olmadan değiştirilmemesi gerektiğini anlatırken, ''Şartlar uygun olmadan, vaktinden önce Merkez Bankası politika faizlerini değiştirirse, gerek iş ve aş üretenler gerekse kamusal otorite, daha fazla faiz ödemek zorunda kalır'' diye konuştu.
Şartlar oluşmadan yapılan faiz değişikliklerinin ters tepebileceğini vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti: ''Alınan kararların ne sonuç vereceğine inanmadan, faizle ilgili bir karar alınmamalı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası politika faizini, enflasyonla mücadele için kararlılıkla kullanıyor. Bu kararlılık enflasyonla ilgili beklentileri iyileştiriyor, politikalara güven veriyor, faizler düşüyor, vadeleri uzatıyor, ve riskler azalıyor. Bunun sonucunda ekonominin dayanıklılığı artıyor. Şartlar oluşmadan faizle ilgili bir karar alınırsa enflasyonla mücadelede tereddütler oluşur, risk artar, Türk parası değer kaybeder, bütçe disiplini bozulur, ekonomide kırılganlık artar ve dış şoklara karşı kısır döngü başlar.''
Merkez Bankasının enflasyonla mücadeledeki tek aracının faiz oranları olduğunu tekrarlayan Yılmaz, ''Merkez Bankasının önceden tasarlanmış, uygulanan yüksek faiz-düşük kur gibi bir politikası yoktur. Merkez Bankasının dezenflasyon politikası vardır. Enflasyonla mücadelesi vardır. Bunun tek aracı kısa vadeli faiz oranlarıdır'' dedi.
''2006 HAZİRANINDAN BU YANA PİYASAYA MÜDAHALEDE BULUNMADIK''
Kur seviyesi ile enflasyon arasında bir ilişki olduğunu belirten Yılmaz, şunları söyledi:
''Kur seviyesi ile enflasyon arasında bir ilişki var. Türk lirası değer kazandıkça enflasyonla olan mücadeleye katkı artıyor. Bu gerçektir. Kurun seviyesi enflasyonla mücadelede önemlidir. Ancak ikisi arasındaki bağ, piyasa koşullarında ortaya çıkıyor. Biz piyasaya iki şekilde müdahale ediyoruz. İkisinde de kurun seviyesini en az düzeyde etkilemeyi amaçlıyoruz. Var olan dalgalanmayı ortadan kaldırmak için piyasaya müdahale ediyoruz. En son 2006 Haziranda müdahale yaptık. O günden itibaren piyasaya müdahalede bulunmadık. Ayrıca merkez hükümetin dış borcunu finanse ediyoruz. Bu dövizi karşılamak için, ihale yoluyla günlük ihale açıyor ve döviz alıyoruz. Döviz arzı uluslararası piyasalardaki dalgalanmadan önce 120 milyon dolara çıkarmıştık. şimdi ise piyasalardaki duruma göz önüne alarak 45 milyon dolara indirdik.''
''DALGALANMALARIN BOYUTU KÜÇÜLÜYOR''
Türkiye'nin dalgalı kur rejimi uyguladığını dile getiren Yılmaz, ''Türkiye 2002'den bugüne 10 tane dalgalanma gördü. Dalgalanmaların boyutu her yıl itibarıyla küçülüyor. Dalgalanmanın ardından kur, önceki durumuna geliyor. Bu, uygulanan makro ekonomik reformların Türk ekonomisinin temellerini daha güçlendirdiğini ve şoklara karşı daha sağlam yaptığının göstergesidir'' dedi.
Ayrıca Türkiye'de kayıt dışı ekonominin önlenmesi gerektiğini anlatan Yılmaz, ''Türkiye'nin önemli kayıt dışı sorunu var. Tüm siyasi riskler göz önüne alınarak kayıt dışı kayıt altına alınmalı'' şeklinde konuştu.
“LÜTFEN KURUŞUMUZA SAHİP ÇIKALIM”
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, ''Kredi kartı kullanıcılarından istirhamım şu; eğer kredi kartı borcunuzu taksitlendiriyorsanız o zaman piyasaya çıkın kredi kartı taksitlendirme fiyatına bir bakın'' dedi.
Yılmaz, Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası'nda düzenlenen ''Para Politikaları'' isimli toplantıda, katılımcıların Türkiye'deki ekonomik durum ve Merkez Bankasının politikaları ile ilgili sorularını yanıtladı.
MAKRO EKONOMİK TEMELLER
Türkiye'deki makro ekonomik temellerde problem olmadığını belirten Yılmaz, ''Temellerimizde problem yok. Siyasi istikrarımızda problem yok. Evet cari açığımız var. Fakat cari açığımızda da bu dakika itibarıyla bir sorun yok'' dedi.
Yılmaz, Türkiye'deki kredi kartı kullanımı ile ilgili bir soru üzerine ise, şunları söyledi:
''Serbest piyasa ekonomisi içinde kredi kartı alan ve veren bir araya gelerek anlaşıyor. Diğer ülkelerde bizdeki gibi uzun taksiti olanlar da var. Kısa olanlar da var. Benim kredi kartı kullanıcılarından istirhamım şu; eğer kredi kartı borcunuzu taksitlendiriyorsanız o zaman piyasaya çıkın kredi kartı taksitlendirme fiyatına bir bakın. Kredi kartı kullanan aldanmasın. Türkiye'de seçim tüketiciye bırakılmıştır. Tüketici tercihini yüksek faiz, uzun vadeden yana kullanıyorsa bu onun tercihidir. Kamu otoritesinin bir görevi var. Kamu otoritesi tüketiciyi korumak zorunda. Ama tüketici de kendi kendisini korumayı bilmelidir. İnsanlar teşvik tercihi yüzünden yüksek faize razı oluyorlar. Düşük faizli kredi kartını kullanma tercihi de var.''
Yılmaz ayrıca, ''Bu ay içinde tekrar para politikası kurulu toplanacak. Orada en son veriler masaya yatırılacak. Orta vadede enflasyonun yeriyle ilgili bize ne tür bilgi veriliyorsa, biz o çerçevede politikamızı oluşturacağız'' diye konuştu.
''AK PARTİ HÜKÜMETİ NE YAPTI DA ENFLASYON DÜŞTÜ?''
Bir katılımcının ''AK Parti hükümeti ne yaptı da enflasyon düştü?'' şeklindeki bir sorusuna ise Yılmaz, ''Enflasyonun düşürülmesi siyasi iradenin (enflasyon düşecek, düş) demesiyle düşecek gibi algılanıyorsa bu yanlıştır. Siyasi iradeden kasıt, enflasyonun düşmesi için gerekenin yapılması ve sıkı bir maliye politikası uygulanması olarak anlaşılıyor ise disiplin ise siyasi irade buna uyuyor ise bu doğrudur'' dedi.
SİYASİ İRADE PARA POLİTİKALARINA UYMALI
Hükümetler önemli olmadığını önemli olanın siyasi iradenin ortaya konan politikaya uyması olduğuna dikkat çeken Yılmaz, şöyle devam etti:
''2002 yılında uygulamaya konulan programdan önce Türkiye'de 35 yılda yaşananları biliyoruz. Hükümetler bütçede konulan ödenekleri yılın ortasında bitiriyorlardı. İkinci bir bütçe yapıyorlar ve daha sonra gelip Merkez Bankasından yüzde 15 oranında kredi alıyorlardı. Biz onun için yüksek enflasyonla yaşadık. Bunun AK Parti'si CHP'si olmaz. Burada siyasi irade uygulanan programa sadık kaldı. Bütçeyi düzgün uyguladı. Sıkı maliye politikası uygulandı. Önemli olan ortaya konan programa harfiyen uyulması ve mali disiplinin sağlanmasıdır. 1970'den bu yana ortalama enflasyonumuz yüzde 70, büyümemiz yüzde 3'tü. Nüfusumuz her yıl artıyordu. Hem enflasyonu düşürdük hem büyümeyi sağladık.''
OPERASYONEL BAĞIMSIZLIK
Yılmaz, Merkez Bankasının operasyonel bağımsızlığı yönündeki bir soruyu ise şöyle yanıtladı: ''Merkez Bankasının operasyonel bağımsızlığı var. Ayrıca Merkez Bankasının idari ve bütçe bağımsızlığı var. Ama ekonomi politikalarının uygulanması açısından en ön plana çıkan operasyonel bağımsızlıktır. Yani hükümetle, Merkez Bankası bir araya geliyor. Diyor ki Türkiye için biz dalgalı kur rejimini seçtik. Bu hükümetle, Merkez Bankasının birlikte karar aldığı ve elini taşın altına koyduğu bir kur rejimidir. Bu karar alındıktan sonra kur rejiminin uygulaması yalnız ve yalnız Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının görev ve sorumluluğudur. Merkez Bankası burada istediği şekilde davranmakta serbesttir. Diğer yandan hükümetle Merkez Bankası bir araya geliyor diyorlar ki 2006 yılında biz bütçe büyüklüklerini şöyle şöyle görüyoruz. Hükümetle, Merkez Bankası enflasyon rakamını belirledikten sonra Merkez Bankasının yapacağı çalışmalar serbesttir. Operasyonel bağımsızlık budur. Merkez Bankası faizleri hangi tarihte hangi oranda yapacak? Sık mı artıracak? Bunlar Merkez Bankasının operasyonel bağımsızlığıdır.''
OBJEKTİF KOŞULLAR
Merkez Bankasının siyasi otoriteden ne kadar bağımsız olduğuna da değinen Yılmaz, ''Merkez Bankasının bağımsızlığını objektif koşullar alır. Objektif koşullar yasayla olur. Bağımsızlığın güvence altına alınmasıyla olur. Bu yetmiyor. Uygulamada ortaya çıkacak durumla pekiştirilip geliştirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla siyasi otoriteden biz ne kadar bağımsısız sorusuna, bizim uygulamalarımıza bakın derim. Biz bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nden bağımsız bir Merkez Bankası değiliz. Biz bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız bir kurumuyuz. Bizim hareket alanımız kanunlarla çizilmiştir. Biz görevimizi yaptığımız sürece de siyasiler bize saygı duyacaktır'' diye konuştu.
SİCİL AFFI
Yılmaz, sicil affı ile ilgili bir soru üzerine ise, ''Sicil affının kanunla affedilmesi bir şey ifade etmiyor'' dedi.
Bu konuda Merkez Bankasına çok sayıda mektup geldiğinin altını çizen Yılmaz, şöyle devam etti: ''Bundan önce bir yasa çıkarıldı. Sicil affı getirildi. Sicil affının kanunla affedilmesi bir şey ifade etmiyor. Örneğin ben Osman Beyi tanıyorum. Mesela Osman Beyin geçmişinde 5 çeki karşılıksız çıktı. 3 kere senedi şöyle oldu, böyle oldu diyoruz. Sonra kanun çıkıyor. Deniyor ki Osman Beyin bu kaydını sil. Merkez Bankası olarak ben bu kaydı siliyorum. Bende böyle bir kayıt bulunmuyor. Ama sistem uygulaması gereği olarak, bu bilgileri geri bildirimle bankalara bildiriyoruz. Dolayısıyla bu bilgiler bankaların kayıtlarında var ve bunu silip atmıyorlar. Bankaya gidiyorsunuz. Kredi istiyorsunuz. Banka bunu uygun görmüyor. Banka diyor ki Merkez Bankasında kaydın var. İnsanlar da bizi arıyor. Bizde kaydın silindi diye yazı geçiyoruz. Ama kayıt hala orada duruyor. Dolayısıyla bu sicil affı falan bir şeye yaramaz. Vatandaşlarımızın bankalarla olan ilişkisini geliştirilmesi lazımdır.''
''LÜTFEN HEP BİRLİKTE KURUŞA SAHİP ÇIKALIM''
Yılmaz son olarak, 1 YKr'nin öneminin anlaşılması konusunda Merkez Bankasının bir politikasının bulunup, bulunmadığı yönündeki bir soruya da, şu yanıtı verdi:
''Bu bizim kanayan yaramız. Çok önemli bir konu. Biz TL'den YTL'ye geçerken bir kampanya yaptık. Bununla ilgili olarak, okullara iş yerlerine yazılar gönderdik. Fakat 30-35 yıllık alışkanlığımızı sürdürüyoruz. Alış veriş yapıyoruz mesela. 10 kuruşumuzu istemiyoruz. Bunun ayıp olan bir tarafı yok. Son derece önemli. 30 kuruş olan bir mal, 32 kuruşa çıktığında 32 olmuyor 35 kuruş yapılıyor. Bu önemli bir artış enflasyona da önemli bir yansıması oluyor. Merkez Bankası olarak bizlerin kamu oyunu bu konuda bilgilendirmesi görevimizdir. Lütfen hep birlikte kuruşa sahip çıkalım.''