RAMAZAN GELENEKLERİ VE UNUTULMAYA YÜZ TUTANLAR..
ERZURUM RAMAZANLARI, GELENEKLERLE ÖRÜLÜ
Ramazan ayıyla özdeşleşmiş kimi adet ve gelenekler zamanın akışına paralel değişikliklerle sürdürülürken bazıları unutulmaya yüz tutmuş görünüyor.
Geleneklerin yaşanması eski yoğunluğunda olmasa da, Ramazanın ruhuna uygun olarak hemen yerde yoksullara gıda yardımı yapılıyor. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesi illerinde, ramazanla gelen yardımlaşma ve dayanışma iklimi, toplumsal kucaklaşmaya da katkı sağlıyor.
Ramazan gelenekleri yörelere göre farklılık gösterirken, belediyeler iş adamları, varlıklı kişiler yoksul ailelere özel olarak hazırlattıkları gıda paketlerini dağıtıyorlar. Paketlerin dağıtılması, ailelerin rencide olmaması için genellikle marketlerin hazırladığı gıda paketlerinin fişlerinin dağıtılması şeklinde yapılıyor.
ERZURUM'DA TEKNE ORUCU
Erzurum'da ilk defa oruç tutan çocuklara çeşitli hediyeler verilmesi, nişanlı kızların evlerine iftarlık yemek ve hediye götürülmesi, maddi durumu kötü olan vatandaşlara iftarlık verilmesi ve her yıl ramazan ayında 1001 hatim okuma geleneğinin sürdürülmesi dikkat çekiyor.
ERZURUM’UN İLK ORUÇ GELENEĞİ
Erzurum’da çocukları oruca alıştırmak için tekne orucu adı verilen, çocuğun öğle yemeğine kadar bir şey yememesi şeklindeki gelenek sürüyor. Evin oruca alıştırılacak küçük çocuğu Ramazan ayı içinde bir tatil gününde önce sahura kaldırılıyor. Sonra aile büyükleri sabahleyin çocuğu oyalayarak, öğleye kadar aç tutulmasını sağlıyor. Öğle yemeği zamanında ise senin orucun buraya kadar denilerek, çocuk yediriliyor, içiriliyor. Çocuğa hediyeler alınıyor. Adına da ‘tekne orucu’ denilerek, çocuğa oruç tutmuş izlenimi veriliyor.
İLK ORUÇ KUTLAMALARI
Erzurum’da sürdürülen bir diğer gelenekte ilk oruç tutan çocuğun hediyelendirilmesi. Oruca başlayan çocuk, iftar vaktine kadar büyükleri tarafından oyun ve eğlencelerle oyalanır. Sonra küçük çocuk iftar vaktine yakın zamanlarda büyükler tarafından sırta alınarak dolaştırılır. İftar sofrası çocuğun özendiği yemek, içecek ve hediyelerle donatılır. İftar vakti geldiğinde ilk orucu, küçük çocuk açar. Sonra büyükler tarafından kutlanır. Böylelikle oruca başlayan çocuk hem Ramazan iklimini teneffüs eder, hem de ibadetin şeklini öğrenmiş olur.
NİŞANLI KIZA GÖNDERİLEN İFTARLIK
Erzurum’un devam eden Ramazan geleneklerinden birisi de, nişanlı kızlara, evleneceği erkeğin iftarlık göndermesidir. Erkek tarafı nişanlı kıza, tatlıdan tuzluya kadar en az yedi çeşit yemek ve yedi çeşit içeceğin bulunduğu bir sofra gönderir.Gönderi içinde ayrıca genç kızın orucunu açması için, pastırma, peynir, zeytin, hurma ve zemzemden oluşan ayrı bir paket bulunur. Nişanlı kızın iftarlığı içinde bir de bir çift bilezik bulundurmak mecburidir.
Erzurum’da Ramazan ayının ilk üç gününde aile büyüklerine iftar verilmesi geleneği sürüyor. Buyüklerin iftarları tamamlandıktan sonra, ailenin yaşlıları küçükleri davet ediyorlar. İftar sofralarında yoksul bulundurma geleneği eskisi yoğunlukta sürmese de, iftar yemeklerinden ayrılan bir payın yoksul bir aileye gönderilmesine dikkat gösteriliyor.
SAMSUN'DA ''SELE-SEPET'' ŞENLİKLERİ DÜZENLENİYOR
Samsun'un Bafra ilçesinde özellikle çocuklar için ayrı bir anlam taşıyan bir gelenek yıllardır sürdürülüyor.
''Sele-sepet'' adıyla bilinen ve ramazan ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece gerçekleştirilen şenlik, ilçe halkının katılımı ile düzenleniyor.
Geçmişin kültür mirası olarak bugüne taşınan etkinlik; çocukların sevindirildiği, ikramlarda bulunulan ve eğlence amaçlı bir şenlik olarak günümüzde hala etkinliğini koruyor.
İftarın ardından başlatılan şenlikte çocuklar taşıdıkları ''sele-sepet'' adı verilen fenerlerle evleri dolaşarak bahşiş topluyor. Çaldıkları kapıyı açanlarca bahşiş ve çeşitli ikramlarda bulunulan çocuklar gruplar halinde ''sele-sepet top kandil, aç kapıyı ben geldim. Ay da yıl da bir kere, kapınıza ben geldim'' şeklinde maniler söyleyerek teravih vaktine kadar mahalleleri dolaşıyorlar.
Her gidilen evde mutlaka bir ikramda bulunulurken, verilen hediyeler taşınan sepetlerde biriktiriliyor.
AMASYA'DA BANDO GELENEĞİ
Amasya'da, geçmişi yaklaşık 150 yıl öncesine dayanan müzikle iftar açma geleneği ile kent sakinleri belediye bandosunun çaldığı yılın popüler parçaları eşliğinde iftar yapıyor, sahura kalkıyorlar.
Zamanın Amasya Mutasarrıfı Ziya Paşa'nın 1860'lı yıllarda bir ramazan günü Amasya Kalesi'nden davul zurna çaldırmasıyla başladığı bilinen geleneği bugün belediye bandosu verdiği konserlerle sürdürüyor.
Kente hakim en yüksek yer olan Harşena Dağı'ndaki Amasya Kalesi'nde iftardan yaklaşık bir saat önce başlayan konserlerde, yılın popüler şarkıları ile Amasyalıları iftara hazırlayan bando, konserlerini sahurda da sürdürüyor.
Genellikle yöreye özgü türkülerin icra edildiği konserlerde, zaman zaman istekler doğrultusunda yılın popüler parçalarına da yer veriliyor. Bando, ramazan ayında seslendireceği parçaların provalarına ise ramazan öncesinde başlıyor.
SİNOP'TA HELESA
Sinop'a özgü bir gelenek olan ve ramazan ayında ''sellime çıkma'' ya da diğer adıyla ''helesa'' olarak gerçekleştirilen şenliklerin geçmişi ise tam olarak bilinmiyor.
Bir anlatıma göre, çok eski bir dönemde kış mevsimi fırtınadan kaçarak Sinop'a sığınan bir geminin tayfaları haftalarca burada mahsur kalmış. Kumanyaları tükenen tayfalar da kimseden bir şey isteyemedikleri için çaresiz kalınca, sonunda bir filikayla kente çıkıp, ellerinde fenerle evleri dolaşıp mani söyleyerek yiyecek istemişler.
Helesanın bu öyküden kaynaklanıp kaynaklanmadığı tam olarak bilinmese de her yıl ramazan ayında gerçekleştirilen bu gelenek, yıllardır sürdürülüyor.
Ramazan ayının 15'inden itibaren helesaya çıkan gençler, taşıdıkları maket kayıkla ''sellim''e çıkıyorlar. İftar sonrası birkaç kişinin taşıdığı ve özenle süslenmiş kayıklar eşliğinde ellerinde fener ve mumlarla mahalleler dolaşılarak bahşiş toplanıyor.
Kayığı, gidilen evin önüne koyan gençler evlerin kapılarına giderek mani söyleyip bahşiş istiyor. Bahşişler ise bir mendile sarılarak ve düştüğü yer görülsün diye de mendilin ucu yakılarak helesacılara atılıyor.
KONYA'DA, 'ORUCA DİREK VURMA''
Konya'da oruç tutan çocuklara dayanamadıkları için yaptırılan ''oruca direk vurma'' günümüzde tamamen unutulmaya yüz tutarken, esnafın dükkan komşusunu iftar yemeğine çağırması geleneği de giderek azalıyor.
Selçuk Üniversitesi'nden emekli Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Konya'da ramazan geleneklerinin en önemlisinin iftar yemeğine davet olduğunu söyledi.
Eskiden akrabalar ve komşuların birbirini, esnafın ise dükkan komşusunu iftara davet ettiğini anlatan Sakaoğlu, şunları kaydetti: ''Ramazan ayı boyunca herkes birbirine gider gelir. Günümüzde esnafın dükkan komşusunu iftara daveti giderek azalıyor. Akraba davetleri sürüyor ancak eskisi kadar yoğun değil. Teravih namazları bazı camilerde genellikle hatim ile kılınırdı ve çok uzun sürerdi. Ayrıca bir kısım cemaat, namazını her akşam başka bir camide kılardı. Çocukların akşama kadar oruç tutmaları, yaşları dolayısıyla uygun olmadığı için öğle saatlerinde bir yemek verilirdi. Buna 'oruca direk vurma' denilirdi ve çocuğun gönlü de alınmış olunurdu. Şimdilerde neredeyse hiçbir çocuk hatta genç 'oruca direk vurmanın ne demek olduğunu bilmiyor.''
Önceden ramazan ayında esnafın sattığı mallarda ciddi zam olmadığını da vurgulayan Sakaoğlu, şimdilerde ise ramazan ayında zamlar yapıldığını, eski hassasiyetin kalmadığını bildirdi.
KARAMAN VE AKSARAY
Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, televizyon yüzünden komşuluk ve aile ilişkilerinin zayıflamaya başladığını söyledi.
Önceden ramazan gecelerinde teravih namazı sonrası belli evlerde sıra geceleri yapıldığını anlatan Dilbaz, şunları kaydetti:
''Bu sıra gecelerinde Karaman'a has yüksük oyunu, tura oyunu, yıldız sayma, yumurta saklama gibi oyunlar oynanıp büyüklerin anlattığı hikayeler, anılar yöresel masal ve efsaneler dinlenirdi. Şimdi ise değil mahalledeki insanların bir araya gelmesi apartman sakinleri bile birbirini tanımıyor. İnsanlar evde oturup televizyon seyretmeyi tercih ediyorlar.''
Aksaray'da da Karaman'dakine benzer durum gözleniyor. Teravihten sonra toplanan ailelerin, yüzük oyununu oynadığı belirtiliyor.
Bir tepsi üzerine ters çevrilmiş 9 fincan konulduğunu ve bunlardan birinin altına da yüzük saklandığını belirten yetkililer, ''Oyunu kazanan ekip, kaybeden ekibi değişik yöntemlerle cezalandırırdı. Şimdilerde ise bu oyunlar televizyon yüzünden unutuldu'' dedi.
KAYSERİ'DE ARABAŞI YEMEĞİ
Kayseri'de özellikle ramazan aylarında yapılan arabaşı adlı yemek, bir çok aileyi bir araya getirerek sohbet etme fırsatı yaratıyor.
Bazı yörelerde ''Arabaşı'' olarak adlandırılan, arabaşı, tavuk, hindi veya kaz etinin, kemiklerinden ayrılıp kavrulmuş un ile yapılan çorbasının, muhallebi kıvamında un ve su ile pişirilen hamurun birlikte yendiği, çok eski bir yemek olarak biliniyor.
Ramazan aylarında arabaşı, mutlaka birden fazla ailenin davet edilmesiyle, hep birlikte yenilen bir yemek olma özelliğini koruyor. Bir araya gelen aileler, ev sahibinin hazırladığı arabaşı sofrası etrafında toplanıp, hoşça vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Arabaşı yenilirken, çorbaya hamuru düşüren cezalı sayılıyor ve arabaşını yapacak kişi olarak ilan ediliyor.
Ramazan ayında ayrıca sahurun habercisi olan davulculara, evde hazırlanan kete, katmer gibi yiyeceklerden ikram edilmesi de gelenek olarak sürüyor.
Belediyelerin ve bazı alışveriş merkezlerinin sundukları Hacivat-Karagöz oyunları, cambaz ve illüzyon gösterileri de özellikle çocukların ilgisini çekiyor.
SİVAS'TA UNUTULAN RAMAZAN GELENEĞİ: TEL HELVA
Sivas'ta eski ramazan günlerinde uzun emeklerle ortaya çıkarılan tel helva, artık unutulmaya yüz tutmuş gelenekler arasında yerini alıyor.
Kentte ramazan akşamlarında eşin dostun eğlence amacıyla bir araya gelerek yaptığı tel helva, bugünlerde unutulmaya yüz tuttu. Yakın akrabalar veya komşuların bir araya gelmesiyle zahmetlice hazırlanan tel helva, işi bilen kişilerin komutlarıyla hazırlanırdı. Tel helva eski günler kadar olmasa da bugün yine sevilerek yapılan bir tatlı türü.