ERZURUM KALE’SİNDE TÜRK MÜHRÜ
Erzurum Kalesi, kentin görkemli tarihi bekliyor. Üç bin yıllık bir geçmişi sergileyen kale hakkında bilinenler oldukça sığ ve sathi. 2000 yılında Müze Müdürlüğü ve Atatürk üniversitesiyle birlikte başlatılan kazı çalışmaları, bu muhteşem yapının gerçek tarihini ortaya çıkardığı gibi, Erzurum’un tarihine de ışık tutuyor.
Doç. Dr. Alpaslan Ceylan’ın başkanlığını yürüttüğü kale kazıları ve ortaya çıkarılan belgeler, Erzurum’un bir Türk kenti olarak vurgusunu yapıyor, söylentileri de yok ediyor.
Doç. Dr. Ceylan’ın araştırmaları ve sürdürülen kazılar da ortaya çıkarılan gerçek açık ve net: “Erzurum Kalesi, Türk Mührünü taşıyor.”
Bu haftaki söyleşi köşemizin konuğu Erzurum Kalesi’nde yapılan kazıların bilimsel başkanlığını yapan Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alparslan Ceylan. Sayın Ceylan ile kale çalışmaları üzerine geniş kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Sayın Ceylan Erzurum kalesinin tarihi geçmişinin bilinenden daha eski olduğunu ve bulguların Karaz kültürüne kadar dayandığını ilk defa ERZURUM gazetesi okuyucuyla paylaştı. Ceylan, “Erzurum Kalesinde 10 açma gerçekleştirdik, bu açmalardan ikisi sondaj. Erzurum çeşitli uygarlıklara beşiklik etmiş tarih ve kültür kenti. Kaledeki çalışmalardan da bu duruma bir kez daha tanık olduk. Tarihi bulgular Erzurum kalesinin bilinenden daha eski bir tarihi geçmişe sahip olduğunu gösteriyor” diyor. Sayın Ceylan ile yaptığımız söyleşiyi aktarıyor iyi haftalar diliyoruz. G.İ
ERZURUM: Sayın Ceylan, Erzurum Kale’sinde yapılan kazıların amacını ve kazıların tarihi seyrini okuyucularımızla paylaşır mısınız?
CEYLAN: Erzurum kalesinde kazı çalışmaları yıllarca ihmal edilmiş. Kale yıllarca Belediyenin güreş alanı olmaktan öteye geçmemiş. Kazı çalışmaları ilk defa 2000 yılında başlamıştı daha sonra 2004, 2006 ve 2007 yıllarında çalışmalar gerçekleşti. Şu an dördüncü dönem çalışması gerçekleştiriyoruz. Kültür Turizm Bakanlığı, Müze Müdürlüğü ile çalışmalarımızı koordinasyon içerisinde yürütüyoruz. 60 işçi, 10 öğrenci ve 7 arkeolog olmak üzere yaklaşık 80 kişilik ekiple çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Kale kazılarında iki amacımız var; birincisi kalenin geçirmiş olduğu tarihi mimari süreci ortaya çıkartmak, ikincisi bu çıkardığımız mimari restorasyonun sağlamak. Kalenin gün yüzüne çıkarılmasıyla Erzurum da tarihi eserlerin turizme daha etkin şekilde kazandırılmış olacak ve 2011 kış olimpiyatlarına kültürel açıdan destek sağlanacak.
KALESİNİN GÖRKEMLİ TARİHİ GEÇMİŞİ
ERZURUM: Sayın hocam, Erzurum kalesinin tarihi geçmişi hakkında okuyucularımızı bilgilendirir misiniz?
CEYLAN: Yaklaşık 2000 m. yükseklikte bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan iç kale 5. yüzyılda Roma İmparatoru Theodosius tarafından yaptırılmıştır. Son zamanlara kadar Türkler tarafından kışla olarak kullanılmıştır. Kale Mescidi ve saat kulesi Türk mimarlığının ilk örnekleri olmaları bakımından önem taşırlar. Kale içinde bulunan mescit ve saat kulesinin Türk mimarisinin Anadolu'daki ilk örnekleridir. Tepsi Minare olarak da adlandırılan kule Ortaçağ'larda gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Osmanlı mimarisinin Barok Çağında saat kulesine çevrilmiştir. Tek büyük bir kubbe ile örtülen mescid geleneksel Türk mimarisinin özelliklerini taşır. Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ve bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Günümüzde dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış, yalnızca dört yöne açılan kapılarının isimleri bilinmektedir. Bunlar Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve sonradan açılan İstanbul Kapısı ile Yeni Kapı’dır. İç kalenin sur duvarları üzerinde ise sekiz burç bulunmaktadır. Kale duvarları üzerinde çeşitli dönemlerde, Emevi, Abbasi, Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde yapılan onarımların izleri görülmektedir. Ancak bu onarımlarla ilgili herhangi bir yazıt bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen sur duvarları XII.yüzyılda Saltuklular zamanından kalmıştır. Kale iki katlı ve üç sıra halinde sur duvarlarıyla çevrili olup 110 burcu olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Kuzey, doğu ve güney doğu köşelerindeki burçlarla desteklenmiştir. İç Kalenin yapımında kalker taşları kullanılmıştır. Günümüze İç Kale’den çok az bir bölüm gelebilmiştir. İç Kalenin girişinin pek az bir bölümü günümüze gelebilmiştir. İç Kale'nin bu günkü girişi ikinci bir kapıdan sağlanmaktadır. Kale kapısının açıldığı avlu kısmen harap olmuştur. Bu bölümde eskiden hamam, arabalar, savunma odaları bulunmaktaydı. Kanuni Sultan Süleyman 1555’de kaleyi onarmıştır. Sultan II. Mahmut ana girişe bazı ekler yaptırmıştır. Bu kapıdan avluya girilmektedir. Avluda tuğladan bin hamam ve çeşitli oda halinde mekanlar vardı.Ayrıca İç kalenin kuzey duvarı bitişiğine İç Kale Camisi yapılmıştır. Kırklar Türbesi, Ebu İshak’ı Kazıruni Türbesi ve l669 tarihli Ali Ağa Çeşmesi de bu yapılara eklenmiştir. Osmanlı döneminde kale içerisine l700 evin yapıldığı da Evliya Çelebi’den öğrenilmektedir. Erzurum Kalesi, Bizans, Roma ve Sasani egemenliğinden sonra XVI.yüzyılda Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Erzurum ile birlikte bu kaleden söz etmiştir. Kale askeri yönden önemini kaybedince depo olarak kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarında kalenin bazı bölümleri yıktırılmış ve taşlarından başta Mecidiye Tabyası olmak üzere tabyalarda kullanılmıştır.
KARAZ KÜLTÜRÜNE RASTLANILDI
ERZURUM: Sayın Ceylan, kale içerisinden çıkarılan bulgular daha çok hangi dönemlere ait?
CEYLAN:Erzurum Kalesinde 10 açma gerçekleştirdik, bu açmalardan ikisi sondaj. Erzurum çeşitli uygarlıklara beşiklik etmiş tarih ve kültür kenti. Kaledeki çalışmalardan da bu duruma bir kez daha tanık olduk. Kalede Saltuklu dönemine ait sikkelerin yanında, Osmanlı dönemine ilişkin gülleri de bulduk. Kazılarda Selçuklu Dönemi'ne ait profil verebilen ve amorf seramik parçalarına sıkça rastlandı. Kaledeki bulgular Karas Kültürüne kadar gidiyor. Bulgular Erzurum kalesinin bilinenden daha eski bir tarihi geçmişe sahip olduğunu gösteriyor.
ERZURUM, GÖRKEMLİ BİR TARİHİ BARINDIRIYOR
ERZURUM : Sayın Ceylan, son olarak söyleşimize eklemek istediğiniz bir mesajınız var mı?
CEYLAN: Kentin tarihi dokusunun ortaya çıkması adına arkeolojik kazı çalışmaları çok önemli. Kentin tarihi misyonunu analiz etme imkanı bulduk.. Diğer tarihi eserlerinde korunması ve yaşatılması açısından vatandaşa bilinçli ve duyarlı olmak adına önemli görevler düşüyor. Tarihini bilmeyen bir milletin gelecekte başarılı olması söz konusu olamaz. Herkesin bu bilinçle hareket etmesini bekliyoruz. Güneş Vakfı olarak tarihi dokunun bütünleşmesi konusunda ki projemizi hayata geçireceğiz.
İZLENİM VE DEĞERLENDİRME
Tarihi bir atmosferde yaptığımız söyleşinin ardından Doç. Dr. Alparslan Ceylan ile kazı çalışmalarını yerinde gözlemliyoruz. 65 merdivenden oluşan saat kulesine çıkıyoruz, o esnada kale içindeki ziyaretlerin de devam ettiğine tanık oluyoruz. Kaleden çıkarılan gülleler ve seramikleri inceliyoruz. Birkaç bölümde yapılan kazılar arasında dolaşıyoruz. Kazılan kuyulara düşme tehlikeniz de olanaklı, oldukça dikkat istiyor yürümek böyle bir atmosferde. Arkeolojik kazılar, bu yönüyle oldukça zor görülse de geçmiş kültürü ve medeniyetlere ait kalıntının çıktığı anda bütün bu zorluklar unutuluyor. Kazı çalışmasını yürüten ekiple de fikir alışverişinde bulunuyoruz. Arkeolojik kazı çalışmalarını geçmişin sır perdesini aralayan çalışmalar olduğundan dolayı kendilerine büyük bir keyif verdiğini belirtiyorlar. İşlerini büyük bir hazla yapıyorlar. “Önemli olan yaptığınız iyi sevmek” diyorlar. Tarihin görkeminin tüm yönleriyle ortaya çıktığı bir atmosferde gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi bitirerek Sayın Ceylan’a teşekkür ederek oradan ayrılıyoruz.