SAMET ÖZÜNAL(GHA) – Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi (KKEF) Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayati Doğanay, “Milli parklar başta olmak üzere, koruma alanlarının turizme açılmasını eko_turizm olarak değerlendirenler var. Bölgemizde bir adet bile ulusal park yok iken, ekoturizmi geliştirelim diyoruz. Böyle şey olmaz.” dedi.
//EKO TURİZM VE BÖLGESEL GERÇEKLER
Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi (KKEF) Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayati Doğanay, ekoturizm ve bölgenin bu alandaki potansiyeliyle ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu. Ekosistemin, belli bir yerde bulunan canlılar ile çevreleri arasındaki yaşama koşulları olarak tanımlandığını kaydeden Doğanay, bu sistemin, Orman, göl, step, akarsu, köy ve çöl gibi değişik birliklerinin söz konusu edilebileceğini dile getirdi. Bu turizm alanının, doğayla ilgili bütün turizm şekillerini içerdiğini belirten Doğanay, bu ifadenin, korumaya alınan doğa ünitelerine yapılan denetimli gezi ve gözlemler şeklinde de tanımlanabileceğini ifade etti.
//EKOTURİZM GEREKLİLİĞİ
Prof. Dr. Doğanay, Ekoturizm etkinliğinin, çevre bilim ile iç içe bir etkinlik olacağını ve bu etkinliğe katılacak turistlere, fauna ve flora zenginlikleri, jeolojik-jeomorfolojik elemanlar, hidrografık elemanlar ve benzerleri gibi çevresel zenginliklerin anlatılacağına dikkati çeken Doğanay, “Dikkat edilirse, bütün bunları inceleyip, turistlere kılavuzluk, yani rehberlik yapabilecek, ya da tüm bunları inceleyip tanıtacak turizm bilimcisi diye bir kimse, ya da meslek elemanı yoktur. Örneğin litolojik yapının tanıtılması sorunu, hiç kuşku yok ki bir jeolog bilim adamıyla, coğrafyacı bilim adamının işidir. Yine köy mimarisi konusunda, elbette mimar mühendis bilim adamı söz sahibidir. Tarihi doku, tarihçi bilim adamınca analiz edilir ve tanıtılır. Ailelerin adet, gelenek ve görenekleri konusunda sosyoloji ve antropoloji-etnografya bilim adamları söz sahibidirler. Ne yazık ki, bizde bu sorun pek basite alınır.” diye konuştu.
//DOĞA PARKLARI İHTİYACI
Ekoturizmin, en kısa şekliyle çevre turizmi olduğunu belirten Doğanay, “Bu turizm şeklinin oluşabilmesi bakımından ilk koşul, bir takım doğa koruma şekilleri uygulanması, başka bir ifadeyle doğayı koruma alanları oluşturulmasıdır. Ulusal parklar, Tabiat parkları, Tabiat anıtları,
Tabiat koruma alanları diye sıralanabilecek bu koruma alanlarının seçiminde doğal ve beşeri kaynak değerler, öncelikli kriterlerdir. Bölgenin flora ve faunası özgün olur; bölgede iç ve dış güçlerin eseri olan doğa harikaları oluşmuş olur; bölgenin bazı kültürel değerleri özgün olur.
Bunların, yasal esasları, 1956 yılında, yayımlanan 6831 sayılı Orman Yasasının 25. Maddesine dayanmaktadır. Ayrıca 1973 yılında yayımlanan 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, koruma alanlarının nasıl oluşturulacağını kesin bir ifadeyle tanımlamış bulunuyor.” dedi.
Bazı araştırmacıların, eko_turizm temini milli parklar başta olmak üzere, koruma alanlarının turizme açılması olarak gördüklerini kaydeden Doğanay, “Bölgemizde bir adet bile ulusal park yok iken, eko_turizmi geliştirelim diyoruz. Böyle şey olmaz.” ifadesini kullandı.
Yasanın tanımladığı şekliyle, bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü olan, halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçaları olarak adlandırılan Tabiat Parkı’nın, Doğu Anadolu Bölgesi’nde bir tane bile olmadığını söyleyen Doğanay, “Doğayı koruma şekillerinden bir diğeri de tabiat anıtıdır. Yasanın ifadesiyle tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değerlere sahip, ulusal park esasları dâhilinde konman tabiat parçalarıdır. Doğu Anadolu'da var mıdır, yoktur. 165 bin kilometrekarelik koskoca Doğu Anadolu Bölgesi’nde herhangi bir korumu alanı yoktur. Henüz oluşturulmamıştır. Bu sorun, ciddi olarak ele alınmalıdır.” şeklinde konuştu.
//DOĞANAY’DAN BÖLGEYE ÖZEL EKO-TURİZM ÖNERİLERİ…
Prof. Dr. Doğanay, şunları kaydetti: “Öyle, bir bayram tatili günü, kamu yöneticilerini turistik otele toplayıp, içi boş laflar etmekle, bölgemizde ekoturizm, yani çevrenin kaynak değerlerine dayanan turizm hareketini geliştirmek düşünülemez. Yapılması gerekenler bellidir. Bölgemizde, doğayı koruma alanları oluşturmalıyız. Ulusal parklar, Tabiat parkları, Tabiat anıtları, Tabiat koruma alanları, gibi doğa koruma üniteleri oluşturmalıyız. Bölgemizde Uzundere (Tortum) Şelalesi çevresi, Erzincan Gürlevik şelalesi çevresi, Muradiye şelalesi çevresi, İshak Paşa sarayı çevresi, Ağrı dağı, Nemrut dağı gibi pek çok koruma alanı belirlemek mümkündür. Potansiyel eko-turizm sahaları belirlenip, bu amaca yönelik kullanıma dönüştürülmeden, 10_15 günlük izci kampları düzenleyerek Doğu Anadolu'nun turistik gelişimine herhangi bir katkı yapamayız. Bu alanların saptanması, düzenlenmesi, güvenliğinin sağlanması, ulaşım ve konaklama sorunlarının çözümlenmesi, karakolların kurulması, yararlanmanın denetimi, o çevredeki ailelerin ilgili eğitime tabi tutulmaları, gibi pek çok sorun ortada dururken, orada burada toplantılar yapmanın sorunun çözümüne katkısı yoktur.”