Erzurum, kültür ve geçmişini sergileyen ziynetleri tarihi evlerini kaybetmeyi sürdürüyor. Atatürk Üniversitesi eski öğretim üyelerinden Prof. Dr. Haşim Karpuz’un 1970 ve 80’li yıllarda tespit ettiği tarihi evlerden geriye sadece birkaç tane kaldı. Sahipsizliğe terk edilen evler yıpranma sebebiyle değil ilgisizliğin ve tarihe sırt dönmenin sonucunda birer ikişer yok oldu.
YAZIK Kİ HEM DE NE YAZIK..
Narmanlı, Emirşeyh, Mumcu, Yeğenağa, Alipaşa, Esat Paşa, Murat Paşa, Lalapaşa, Yeğenağa, Dervişağa, Sığırcık, Caferiye, Karaköse, Ayazpaşa Mahallelerinde yoğunlaşan tarihi Erzurum Evlerinin büyük bir bölümü maziye defnedildi. Belediyelerin ilgisizliği, betonlaşma çılğınlığı, kültür varlıklarının korunması noktasında kamuoyunun yeterli bilince sahip olmaması tarihi ziynetlerimizi ortadan kaldırdı.
YAKUTİYE’DEKİ KIYIM
Yeğenağa’da 2006 yılına kadar ayakta kalmayı başaran ve bölgede emsali olmayan ahlat taşından yapılmış tarihi konak dönemin belediyesi tarafından, Dumlupınar ilköğretim Okulu öğrencilerine zarar veriyor gerekçesiyle bir gecede yok edildi. Benzeri bulunmayan işlenmiş taşlar şehir çöplüğüne atıldı. O dönemde Rölöve ve anıtlar Müdürlüğünde görev yapan, şimdiki Yakutiye Belediye Başkanı Korkut’ta dahil olmak üzere, uzmanlar bu gelişmeye hiçbir tepki koymadı.
ŞİMDİ AĞIT YAKIYORUZ
Tarihi evlerinin yok oluşu sürecinde sessiz kalan Erzurum, şimdi her biri sanat şaheseri olan kültür varlıklarının ardından sadece ağıt yakıyor. 2011’de dünya vitrinine çıkacak olan Erzurum, tarihi evlerine sahip çıkarak onları dünya turizmine kazandırmak yolunda, Safranbolu, Bursa, Konya, Kayseri, Bilecik gibi yüksek tarihi bilinç ortaya koyamadı.
BİLİM ADAMININ TARİHİ TESPİTİ
GSF Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Aktemur, eski Erzurum evlerinin, başta plan ve sahip olduğu özellikler açısından mimari birer sanat eseri olduğunu söyledi. Erzurum evlerinin en büyük özelliğinin, iklime uygunluk ve depreme dayanıklılık gibi önemli detayların hesaba katılarak inşa edilmesi olduğunu vurgulayan Aktemur, bu evlerin şekillenmesinde, yöredeki sosyal ve kültürel yaşam biçiminin de etkili olduğunu kaydetti.
//ERZURUM EVLERİ SANAT ŞAHESERİ
Erzurum evlerinin en büyük özelliğinin, iklime uygunluk ve depreme dayanıklılık gibi önemli detayların hesaba katılarak inşa edilmesi olduğunu vurgulayan Aktemur, bu evlerin şekillenmesinde, yöredeki sosyal ve kültürel yaşam biçiminin de etkili olduğunu kaydetti. Klasik ve geç dönem özelliklerinde inşa edilen Erzurum evlerinin, iki ana başlık halinde ele alınabileceğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Aktemur, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında mimari tarzın değiştiğini belirtti.
//TANDIR EVİ VE SELAMLIK,
Klasik Erzurum evlerinde, evin merkezini tandır evinin teşkil ettiğini anlatan Aktemur, alt kattaki kiler, aile bireylerinin oturduğu harem odaları ve girişin gerisinde de yer avlularının bulunduğunu aktararak, hatta bazı örneklerde ahırla bile tandırın bağlantısının bulunduğunu dile getirdi. Sözü edilen tandır evinin sadece yemek ve ekmek pişirilen yer olmadığına dikkati çeken Ali Murat Aktemur, bu bölümde soğuk kış günlerinin neredeyse tamamının geçirildiğini kaydetti. Aktemur, tandır evlerinin günlük yaşamda edindiği yer nedeniyle ocak, raf, seki, kurum ve hatta kırlangıç tavanı ile göz estetiğine hitap ettiğini söyleyerek, klasik Erzurum evlerinin üst kattaki en önemli biriminin ise, selamlık olduğunu ifade etti.
Selamlık birimlerinin, tavanları, yüklük ve kandilleri ile Türk ahşap işçiliğinin ve Türk’ün ince estetik anlayışının zengin örnekleriyle dolu olduğunu kaydeden Aktemur, “Klasik Erzurum evleri, Türk ahşap işçiliğinin en zengin örneklerinin görülebileceği sanat yapılarıdır” dedi.
//DEPREME KARŞI TEDBİR
Erzurum evlerinde malzeme olarak köşelerde kaba taş kullanıldığını aktaran Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Aktemur, duvarların yapım şeklinde ise, depreme karşı alınan tedbirlerin göze çarptığını dile getirdi. Duvarların, depreme tedbir olarak aşağıdan yukarıya doğru daralmak suretiyle yapıldığını belirten Aktemur, yine duvar aralarına konulan hatılların, esmene kabiliyetleri nedeniyle muhtemel bir deprem karşısında koruyucu özellik taşıdığını kaydetti. Pencerelerin ise, dıştan içe doğru genişleyen mazgal pencere niteliğinde olduğunu anlatan Aktemur, bu mimari tarzın taşıdığı amacın da, gün ışığından daha çok faydalanma ve soğuktan daha az etkilenme olduğunu ifade etti.
//ERZURUM EVLERİ’NİN TARİHİ SÜRECİ
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Erzurum’daki yapılarla ilgili olarak değişimlerin göze çarptığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Aktemur, bu dönemde Batılı mimari tarz ile Baltık üslubunun kaynaştırılmaya başlandığını belirtti. Söz konusu dönemin genel özellikleri olarak, Türk mimarisinin yabancı olduğu iç içe silmelerden oluşan yuvarlak kemerli söveler, taş plasterli kapılar, kemerli balkonlar, yuvarlak, kemerli dışa taşkın söve ve pencereler ve kilit taşlarının dikkat çektiğini vurgulayan Aktemur, bu tarzda inşa edilen Erzurum evlerinde içeride sadeliğin söz konusu olduğuna işaret etti.
Nenehatun Kız Lisesi, Erzurum Lisesi, Şair Nef’i İlköğretim Okulu, Kongre Binası ve Numune Hastanesi binasının, Baltık mimarisi üslubu ile inşa edildiğini kaydeden Aktemur, bu yapıların, yüksek kapı ve pencereleri, zengin profilli yuvarlak kemerli kapıları ve dikdörtgen fonlu dışa taşkın pencereleriyle dikkat çektiklerini sözlerine ekledi.