MHP mitinginde göze çarpan en belirgin taraf katılımcılardaki coşkuydu.
Bunu orada bulunan ve bizim gibi tarafsız bir gözle takip eden hemen herkes söyler.
Fakat buna karşın bir başka tesbitim daha var ki... Bu çok ama çok önemli bir noksan.
Nedir o tesbit ve nedir noksan olan şey?
Yazının başlığına aldığım gayret eksikliği.
MHP teşkilatlarında ciddi bir atalet var.
Eski MHP’nin o diri cevval ve istekli hali gitmiş yerine “nasılsa alternatif biziz” mantığıyla tembel ve miskin bir anlayış hakim olmuş.
Bu bir parti için berbat bir durum.
Tabii, teşkilatlara da tümüyle haksızlık yapmamak lazım.
Olay, anladığım kadarıyla taa Genel Merkez’den yansıyan bir hava...
Bakın, AK Parti’de bunun tam tersi bir durum yaşanıyor.
Başta Genel Başkan Tayyip Erdoğan olmak üzere, partinin bütün lider kadrosu küçük büyük demeden mitingleri çok ciddiye alıyorlar.
Ufak bir aksaklığa dahi rıza göstermiyorlar.
En ücra belde teşkilatlarını dahi yeri geldiğinde Genel Başkan’a varıncaya kadar arayıp direktifler veriyorlar...
Bu partiyi yakından takip edenlerin söylemesine bakılırsa; Sayın Başbakan miting düzenine dahi yeri geldiğinde müdahil oluyor, platformun yerini tayin etmeye kadar işi vardırıyormuş...
Ne adına... Elbette mitingin başarılı geçmesi dolayısıyla başarının partisine yansıması adına.
Doğrusu bu değil mi?
Şimdi MHP’li arkadaşlar hemen paradan, imkandan bahsedecekler...
Onu kimse kabul etmez, öylesi komik bir mazeret asla kabul görmez. MHP’de trilyonlarla devlet yardımı alıyor... Harcamalarını oradan yapsa ya...
Kaldı ki...
AK Parti daha hükümet olmadan daha çok yeniyken bile mitinglerinde bir ahenk, bir intizam vardı...
Bu kıyasla varmak istediğim nokta, MHP’nin teşkilatlarına hakim olan tembelliktir.
Bunun da bize göre müsebbibi Genel Merkez yapısıdır...
Bizi ilgilendirir mi? Elbette ilgilendirmez...
Ama tesbit yapıp okurlarımzla paylamak da, pozisyonumuzun, yani bu köşenin hakkını vermemizin gereğidir.
Biz söyleyelim de...
İsteyen ders çıkarıp gereğini yapsın, isteyen de, burun kıvırp “hadi oradan” desin...
Sorulara açık olan
bir Nebi…
Nebi (s.a.) bir zamanla tahditli olmaksızın daima suallere açık kalmıştır.
Mescidde, evinde, yolda, minberde ve konuşma anında, seferde, muharebede, gece vakti, hasta iken, tek başına veya kalabalık bir topluluğun içinde iken sorulan suallerin hiçbirini “şimdi vakti değil” diyerek geri çevirmemiştir.
Çünkü soru soran öğrenmeye hazır durumdadır. Rasulullah (s.a.) da onun bu hazırlığından gereği gibi istifade etmesini bilmiş, tatmin edici cevaplar vermiştir. Ş
ayet Râsulullah sorulan sual karşısında vahiy ve ilham yoluyla hazırlıklı değilse gelecek vahyi bekleme yolunu tercih etmiş veya bu suallerin cevabının Kur’an da yer tutması ilahi takdir gereği ise cevap olarak o yoldan gelmiştir.
Kur’an, insanlar için soru sorma kapısını “Eğer bilmiyorsanız, zikir-ilim ehlinden sorun” diyerek açmıştır. Rasulullah ise bu ilim ve zikir ehlinin başında gelir.
Dini mahiyeti olan her meselenin tek ve asıl çözüm kaynağı Râsulullah olduğuna göre, O da suallere kapalı bulunursa mesele orada bitmiş, dava durmuş demektir.
Asıl vazifesi tebliğ ve beyan olan Rasulullah’ın dinini öğrenmek için gelen bir kimseyi geri çevirmesi, sorusunu cevapsız bırakması düşünülemez.
Cevaplandırıldığı takdirde faydalı olacağı belli olan herhangi bir sorunun Nebi (s.a.) tarafından cevapsız bırakıldığına dair tek bir misal yoktur.
" Haksızlıklara karşı gelmeyenler, yalnız haklarını değil, onur ve şereflerini de kaybederler“
Hz. Ali