Napolyon’un meşhur hikayesini bilirsiniz... Hani şu, “Yaşayarak öğrenmenin, bedeli en yüksek öğrenme biçimi” olduğuna dair olanı...
Önce onu aktaralım sonra da meramımızı...
Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş. Bakkal da Napolyon´u müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanlarını da; -´Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.´ diye savuşturmuş.
Nihayet biraz sonra Napolyon´un muhafızları yetişmişler..
Bakkal ömründe bir daha karşılaşamayacağı Napolyon´a sormuş:
-´Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?´
Napolyon birden öfkelenmiş.
-´Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?´ diye bağırmış. Hemen askerlerine, adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş. Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler.
Mermiler namlulara sürülmüş, artık ´ateş´ emri verilecek...
Adamcağız içinden
-´Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin´ diye düşünürken, arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış.
Karşısında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon:
-´İşte böyle bir duygu!´
***
Biz, yani Erzurum, her nedense öğrenmenin bu türünü tercih etmişiz sürekli.
Ki yine biz... Bu denli bedeli yüksek seçeneğe rağmen, öğrenmeyi dahi bir türlü öğrenememişiz.
İçinde bulunduğumuz debelenme durumu buna yeter kanıttır.
Açın mahalli matbuatı, hep geri kalmışlıktan bahsedildiğine şahit olacaksınız.
Temsil sorununu...
Dedikodu, çekememezlik gibi illetlerin işlendiğini göreceksiniz.
Siyasetteki yetersizlikten, sivil toplumdaki kifayetsizlikten demvurulduğunu müşhade edeceksiniz...
Dün böyleydi...
Evvelsi gün, 20 yıl... 30 yıl önce böyleydi...
Eminim, emin olun ki... Yarın, öbürgün de böyle olacak...
Garip bir kısır döngü bu...
Kurtarsınlar diye seçtiklerimiz, kabusmuz, karabasanımız oluyorlar.. Niye acaba... Maliyeti en ağır öğrenme biçimine rağmen niye?
Erzurumun ayarlarıyla birileri oynayıp, fena halde bozmuş...
Kim nasıl resetleyecek? Bu ayarları kim düzene sokacak yeniden...
Hafta sonu yapılacak seçim böyle bir sonuç doğurur mu?
En önemlisi Erzurum bozulan ayarlarının düzeltilmesini istiyor mu?
Sanmıyorum... Sizi bilmem!
ŞEFKAT NEBİSİ...
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre bir adam geldi ve Hz. Muhammed’e kalbinin katılığından yakındı. Hz. Muhammed ona şu tavsiyede bulundu:
“- Yetimin başını okşa, fakiri doyur!”
Kalp katılığı ya da asli ifadesi ile kasvet, gafletten kaynaklanır. Yetimin başını okşamak, insana ölümü ve ahireti hatırlatır. Bu ise kalbi yumuşatır. Bilindiği gibi ahlaki zaaflar zıtları ile tedavi edilir. Kibir, tevazu ile tedavi edildiği gibi kalp katılığı da şefkat ve rikkatle giderilebilir.
Herkes bir ümitsizi teselli etse, bir açı doyursa, bir ağaç dikse, bir öksüzü korusa, kanayan bir yarayı sarsa, kısaca çevresine duyarlı davransa herhalde dünya cennet olur.
Bir yetim gülüyorsa,
Başına şefkat eli değdiğindendir.
Bir yetim gülüyorsa,
Toplum gülüyor demektir.
Tekrar edelim ki, şefkat ve merhamet, Hz. Muhammd’in dilinde tatlı bir müjde, gözlerinde ılık bir damla, elinde yaygın bir ihsan ve iyilik olarak tecelli etmiştir.
Merhamet ve şefkatin tabii sonucu ve en belirgin tezahürü de bütün insanlığa yönelik iyilik ve ihsandan ibarettir.
Cemil Meriç Diyor ki...
Her ihtilal gayrı meşrudur. İhtilalin meşru olabilmesi için yıktığı düzenden daha insani düzen getirmesi lazımdır.
Benim için önemli olan rejim değildir; ister komünizm, ister faşizm, isterse diktatörlük olsun. Bence hepsi bir. Mühim olan dürüstlüktür, namuslu olmaktır.
Simavna Kadısı Bedreddin meselesini Tahir ( Kemal Tahir) ile çok konuştuk. O da aynı kanaatte. O hadise karanlık. Bir ayaklanmadır, ajan, casus olma ihtimali var. Osmanlı'yı parçalamak için yapılmış bir isyan.
Osmanlı medeniyeti bir hamle medeniyetidir. İman, cezbe, aşk medeniyetidir.
Bir Fıkra
Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş.etrafındaki esnafları seyrediyor; bu sırada ensesine bir tokat geliyor.
Hoca tökezleyip bir kaç adım sendelemiş, sonra toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş.
Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce, sonra: - Bana senmi vurdun? demiş adama.
Adam: - ben vurdum lan ne olacak demiş.
Hoca: - sakadan mı vurdun ciddiden mi? demiş...
Adam: - ciddi vurdum napacan?!
Hoca: - Aman aman, öyle olsun... Cunku şakadan hiç hoşlanmam da ...
ETKİLİ SÖZ
"Zekanın peşinde koşmayın aptallığı yakalarsınız."
Montesquieu