Bencillik kötü olmanın dışında iğrenilecek de bir olgu... Yazık ki, “Sadece ben, benden sonra tufan” diyenlerden örülü bir toplumda yaşıyoruz...
Bu hali cemiyet hayatı içinde olanlar çok daha yakından gözlemliyorlar.
Hele biz gazeteciler, bu durumu aynel yakin sürekli müşahade etmekteyiz.
Son şahidi olduğum olay ise, eski bir milletvekilinin yaklaşan seçim süreciyle ilgili yaklaşımı.
Bahse konu eski milletvekili sağı solu arayarak partisinin adayı için olmadık isnatlarda bulunuyor.
İşi öyle ileri boyutlara götürüyor ki...
Erzurum istenilen ölçüde gelişmemişse, bunun sorumlusu partisinin belediye başkan adayıymış noktasına vardırıyor...
Çirkin bir durum...
Biliyoruz ki...
Bu zat milletvekili olsaydı, partisince gösterilen adayı haşa evliya mertebesine dahi taşıyacaktı...
Nitekim şimdi milletvekili olanların, daha önceki yaklaşımlarıyla ters düşen tavırları gibi...
Aslında buna çirkin demek çok hafif geliyor. Mide bulandıran bir durum.
Bu yaklaşımın altında yatan ilahlık taslamak düşüncesidir.
Hududullaha başkaldırı vardır bu tarz düşüncede...
Ki... bu açıkça meydan okumaktır...
Bilmez ki bu tavır sahipleri, haddi aşanların yiyecekleri tokat hayli kavi oluyor...
Örnek mi...
Titanic’in meydan okuma anlamından bihaberler...
Challenger’in de, “meydan okuyan, mücadele eden dev!..”manasına geldiğinden de habersizler...
İhtimal ki...
Bunların başına gelenleri dahi bir çoğu bilmiyor... Her neyse... “Bırak sarhoşu kendi uyansın” diyelim...
Aslında sürekli altını çizdiğimiz bir nokta var ya...
“Niye bu haldeyiz” sualine cevap...
Bu tavır ve sahiplerinin etkin pozisyonları da cevaplardan birisidir...
Bunları deşifre etmek lazım. Toplumsal bir görevdir bu...
Hem de esaslı tarafından.
Bu tipler de en önemli ve bitmez tükenmez sermaye kızarmaz yüzleridir...
Utanmazlar.
Bugün küfrettiklerine, yarın kazandıklarında hiç vakit geçirmeden temenna çakarlar...
Hasılı 4 başı mamur pisliktirler.
Gördüğünüzde, burnunuzu tutun ve yanlarından derhal uzaklaşın.
Cemil Meriç Diyor ki...
"Türkoloji" " kelimesinden daha yüz kızartıcı bir kelime yoktur. Ruslar çıkarmıştır bu kelimeyi, ölü milletler için. Sümeroloji gibi.
Bu kelime Türk medeniyetini paranteze almak demektir.
Bu müthiş yalanı bize de kabul ettirdiler.
"Türkoloji" Osmanlı'yı paranteze alan, atıl bırakan bir kelimedir.
Neden bir Frankoloji yok da Türkoloji var? Biz ölü müyüz?
Ruslar ve batılılar sırf bizi, yani Osmanlı'yı dikkatlerden uzaklaştırmak için bu kelimeyi icat etmişlerdir.
Bir Fıkra
Bir gün yolda yaya giden bir bektaşinin önüne bir atlı çıktı:
- "Baba" dedi, "bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın?"
Bektaşi yanıt verdi: - Elimden gelen bir şeyse, hay hay oğlum. - Şunu öğrenmek istiyorum: Şu anda Allah ne yapıyor? Sualin münasebetsizliğine içerleyen derviş, hiç belli etmemiş:- Yanıt veririm ama bir şartla, sen o attan in, ben bineyim. - Neden?
- Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan! Adam attan inmiş, Bektaşi binmiş.
Adam: - "Hadi" demiş "söyle bakalım. Allah şimdi ne yapiyor?"
Bektaşi: - "Ne yapacak" demiş, "atı senin gibi bir budalanın elinden alıp, benim gibi bir akıllıya veriyor".
Hapşırma dediğiniz şey nedir?
Hapşırma, ani, irade dışı, sesli bir şekilde ağızdan ve burundan nefes vermektir.
Hapşırma burun kanallarındaki sinirlerin uyarılması sonucu oluşan bir reaksiyondur.
Hava burnun dar kanallarından türbülans oluşturarak geçerken hem ısısı ayarlanır, hem de içindeki toz burada filtre edilir.
Burundaki sinirlerin uyarılmasının nedenleri değişiktir.
En çok alerjik etkilenmedir ama toz, duman, parfümler hatta aniden ışığa bakma gibi başka birçok nedenleri daha vardır. Burnumuzdan önce bir salgı gelir.
Bu salgının ardından beyine giden uyarı sonucunda baş ve boynumuzdaki kaslar uyarılarak ani nefes boşanması olayı yaşanır.
Ses tellerinin olduğu bölüm önce kapanır ve buradaki havanın basıncı iyice yükselir.
Sonra aniden açılarak hava yüksek bir sesle dışarı verilir.
Tabii beraberinde burnumuzdaki toz gibi yabancı maddeler ve soğuk algınlığı yaratan mikroplar da.
Ancak tıp bilimi hapşırma ile yayılan mikropların, patojen olanın bulaşıcı olduğunu saptamış bulunmaktadır.
Uyku sırasında özellikle rüya safhasında sinir sisteminin bazı elemanları kapalı olduğundan normal şartlarda hapşırma olmaz.
Uyarı çok kuvvetli ise olabilir ama anında uyanılır.
Hapşırırken gözlerinizi açık tutamazsınız.
"Hiçbir yiğidin kaza ve kader okuna karşı kalkanı yoktur."
Hafız