Prof. Dr. Saffet Solak’a ait bir hatırayı nakletmek istiyorum...
Nereden nereye geldiğimizi görmemiz bakımından hayli manidar bir hatıra...
Hani Başbakanımız konuşmalarında “neredeeeen nereyeeee” diye uzatarak söylüyor ya...
Aynen öyle...
Nereden nereye...
Sonrada dönüp çemkirmiyor muyuz “niye bu haldeyiz?” diye...
İnsanı çileden çıkaran da burası...
Neyse uzatmayalım da...
Yaşanmış olayı nakledelim...
***
“Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim.
Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum.
Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacıanneye sıkılarak:
"Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim.
Hacıanne:
"Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dedi.
Merak ettim, tekrar sordum:
"Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?"
Hacıanne:
"Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda,ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, "ışığı yanan bir ev" bulsun diye bekliyoruz."
***
Konya Ovası'nda, ya da bir başka yerinde Türkiye'nin,trenden inen yabancılar için "Işığı yanan evler" yerinde hâlâ duruyor mudur?
Yabancılar, yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mı?
Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı?
Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler? Bu güzel insanlar, atlarına binip gitmişler.
Bizler, atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz. Çekip gidenlerin doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız.
Şâir öyle diyordu:
"Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler."
Şimdi bu güzel insanlar, neden ve nasıl atlarına binip gittiler? Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere, sessiz sedasız gittiler? Ey güzel yurdumun güzel insanları! Neredesiniz? Sahi gören bilen var mı?
Kaldıysa bunlardan Allah aşkınıza gören görmeyene haber versin...
Göremediğseniz soru şu: İçinde bulunduğumuz musibet yüklü havayı teneffüs hakkımız mı değil mi?
BUNLARI BİLİYOR MUYUZ?
Kaliteli meyve ve sebze nasıl anlaşılır?
Tüm Sebze, Meyve Komisyoncu ve Tüccarlar Federasyonu (TÜMESKOM) Başkanı Burhan Er, taze ve kaliteli ürünleri seçmenin basit yollarının bulunduğunu söyledi. Er, bu konuda şu bilgileri verdi: Domates: Ağır, kırmızı ve kabuğu ince olanı tercih edilmeli.
En lezzetli domates, güneşte olgunlaşan ve yaz aylarında toplanan domatestir. Olgun ve iyi domatesin tepe kısmının çevresinde hafif yeşil çizgiler olur. Salatalık: İyisi kısa, parlak ve kalem gibi dümdüz olmalıdır. Ne kadar büyürse o kadar yumuşar, tatsızlaşır. Pütürlü salatalık iyi değildir. Sapı yeşilse salatalık tazedir. Ayva: Sapsarı olmalı ve kokusunu dışarıya vermeli. Koklanarak seçilebilir. Patlıcan: Simsiyah olmalı ve tutulduğunda ele renk vermemeli.
Dışa renk vereni ilaçlanmıştır. Üzüm: Sapı mutlaka yeşil olmalı. Beyaz üzüm biraz sarımsı görünmeli, siyah üzüm de simsiyah olmalı.
Üzümün sapı yeşil değilse taze değildir. Armut: İyi armudun rengi tam sarıdır ve serttir.
Kayısı: Kalitelisi serttir, kızarıktır ve ele alındığında ağır olduğu hissedilir. Çilek: Çileğin iyisi, düzgün görünümü olanıdır. Olgunlaşmış çilek yenilmelidir. Olgunlaşmamış çileğin aroması azdır ve serttir. Çileğin güneşte az duranı makbuldür.
Portakal: Kabuğu ince ve parlak olanı tercih edilmelidir.
ETKİLİ SÖZLER
"Ben zalimlerle birlikte, varlık içinde yaşamayı alçaklık; zalime karşı gelerek bulacağım ölümü yücelik sayarım.“
Hz. Hüseyin.