ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Aziziye Kahramanı Miralay Bahri Bey’e vefa
Aziziye Kahramanı Miralay Bahri Bey’e vefa
GSİM’den  filenin dadaşlarına motivasyon desteği
GSİM’den  filenin dadaşlarına motivasyon desteği
Erzurum’da aranan 6 şahıs yakalandı
Erzurum’da aranan 6 şahıs yakalandı
Şehit Polis Akoral rahmet niyazlarıyla anıldı
Şehit Polis Akoral rahmet niyazlarıyla anıldı
Emniyet üniversite öğrencilerini bilgilendiriyor
Emniyet üniversite öğrencilerini bilgilendiriyor
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
8 Aralık 2019 Pazar - 11:23

‘Türkiye bir gönül coğrafyası’

Altınok, Türkiye’nin 783 bin 562 kilometrekareden ibaret olmadığını, yüzyıllarca birlikte yaşadığımız kardeşlerimiz için bir “Gönül coğrafyası” olduğunun altını çizdi.

‘Türkiye bir gönül coğrafyası’

Erzurum Valiliği İl Göç İdaresi, Erzurum Büyükşehir Belediyesi ve Atatürk Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Merkez Müdürlüğünce Göç ve Uyum Etkinliği düzenlendi.

Etkinliğin açılış konuşmasını Toplumsal Araştırmalar Merkezinin danışma kurulu üyelerinden TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu Başkanı Ak Parti Erzurum Milletvekili Selami Altınok yaptı.

Konuşmasında Türkiye’nin “Açık kapı” politikasının önemine değinen Altınok, Türkiye’nin 783 bin 562 kilometrekareden ibaret olmadığını, yüzyıllarca birlikte yaşadığımız kardeşlerimiz için bir “Gönül coğrafyası” olduğunun altını çizdi.

AÇIK KAPI POLİTİKASI

Ekmeğimizi paylaşmanın insani değerine dikkat çeken Selami Altınok, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyük ve lider ülke konumuna gelmesindeki rolüne de vurgu yaparak şunları söyledi: “Biz büyük bir milletiz, gereğini yaparız, yapmalıyız...Suriye’de ki iç savaş göçü daha çok gündeme getirdi. İnsanların başı sıkışsa nefes alacak topraklar olarak Anadolu coğrafyasını seçmektedir. Saddam’ın zulmünden kaçanlarda bu topraklara geldi. İran’a gitmediler, Arabistan’a gitmediler, Ürdün’e gitmediler. Bu coğrafyadan, bu iklimden beslenen herksin umudu Anadolu’dur. Suriye dediğiniz topraklar yüz yıl öncesinde Osmanlı topraklarıydı. Şimdide gönül bağımız var. ‘Emeğimizi alıyorlar’, ‘Ekmeğimizi bölüşüyorlar’ demeyin. Biz Osmanlıyız, Osmanlı’nın varisleriyiz. Onun için bizlere geliyorlar. Elbette Suriye’de huzur sağlandığında bu insanlarda yurtlarına geri dönecekler. Gidince de onlar bizlerin, Türkiye’nin gönül elçileri olacaklar.”

Avrupa önce kendisine baksın

Altınok, Avrupa’nın korkusunun Türkiye’nin mültecilere sınırları açması olduğunu söyledi. Altınok şöyle devam etti: “Bu Avrupa var ya, insan haklarından bahseden Avrupa İşte o Avrupa Türkiye’den giden işçilere kendilerinin yapmak istemedikleri işleri yaptırdılar. İnsan yerine koymadılar.”

Selami Altınok, 4 bin yıllık geleneği olan bir millet olduğumuzu belitti.

Peygamberimizin bize yol gösterdiği ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ hadisinin şuuru içerisinde yaşandığına vurgu yapan Altınok, “Türkiye büyük bir ülke, kendimize büyük rol biçmeliyiz” dedi.

PROF. DR. ÖZBEN’İN DEĞERLENDİRMESİ

Etkinlikte konferans veren Toplumsal Araştırmalar Merkez Müdürü Prof. Dr. Mevlüt Özben önemli açıklamalar yaptı. Dünyanın kuşatıcı bir korku atmosferinden geçtiğini, ekonomik krizler, savaşlar, terörizm ve küresel ölçekte gerçekleşen göçlerle baş etmenin kolay olmadığını ifade eden Özben sözlerini şöyle sürdürdü: “Yabancılara” karşı tutumlarımızın içinde pek çok tedirginlik ve soru işareti var. Bu yüzden göçmenlerle, mültecilerle ilişkiler bir hayli kırılgan... İçimize kadar sokulmuş olan bu “başkalıkla” nasıl yaşanacağı basit bir sorun değil yani... Kulağa garip gelecek ama uyumun kendisi bir sorun olarak çıkıyor karşımıza. Çünkü uyumu engelleyen, zorlaştıran sosyolojik gerçeklikler var.

Kalıp yargılar bunlardan biri. Bir obje, kişi, ya da gruba ilişkin bilgi boşluklarını dolduran, önce den oluşturulmuş bir takım izlenimler ve atıflar bütünü olarak zihinlerimizde inşa ettiğimiz imgeler olan kalıp yargılar olumlu ya da olumsuz olabilirler. Ancak olumsuz kalıp yargılar gelmesi olarak da anlaşılabilir. Mültecilere olumsuz bakışın sorumlusu çoğunlukla önyargılardır. Ve elbette ayrımcılık...

Ayrımcılık önyargılarımızın davranışa dökülmesi ile oluşur. Örneğin bir kişi ya da gruba, belirli bir özelliği nedeniyle eşitsiz/farklı (bazen de aynı) muamele yapılması ayrımcılıktır. Ayrımcılık bütün dünyada kolayına meşrulaştırılan bir konudur. Bu yüzden, tüm toplumlarda dezavantajlı grupların içinde bulundukları koşullara yönelik nasırlaşmış bir duyarsızlık göze çarpar. Bu nasıl mı olur?

İlk olarak, güçlü olanlar dünyanın adil bir yer olduğu inancına sıkı sıkıya bağlanmışlardır. Şöyle derler: “Hiç bir başarı tesadüf değildir...” ya da “Herkes hak ettiğini yaşar...”.

İkinci olarak ahlaki dışlamadan söz edebiliriz. Bunun da insanlıktan çıkarma, karakter özelliği tanımlama, toplumun dışına atma, siyasi etiketleme yapma ya da grup karşılaştırması yoluyla gayri meşrulaştırma gibi pek çok biçimi vardır.

Günümüzde göç literatüründe kendisine yer bulmuş olan “İki Boyutlu Kültürleşme Modeline” göre, göçmen gruplar ana akım toplumla sosyal anlamda gerekli olan ilişkileri sürdürürlerken bir yandan da öz kültürlerini, kimliklerini muhafaza edebilmektedirler. Bir kültürleşme yönelimi olarak entegrasyonda (bütünleşmede) esas olan; hem göçmenlerin hem de ana akım toplumun tüm farklılıklarına karşın bir arada yaşayabilme inancına sahip olmalarıdır. Bu süreçte her iki tarafta birbirlerinin doğrularını kabul ederken, aynı zamanda, farklılıkların korunmasına da saygı göstermektedirler. Peki, uyum nedir? Uyum birey ve grupların göç edilen yerin beklentileri doğrultusunda yaşamlarını yeniden düzenleme ve daha tatmin edici bir hayat kurma çabası olarak tanımlanabilir.

Bireysel düzeyde sosyo-kültürel uyum dediğimizde, göçmenlerin yeni gündelik yaşamlarını olumlu ve olumsuz yönleriyle yönetebilme becerilerini kastediyoruz. Peki bu nasıl mümkün olur?

Bu durumu kolaylaştıran şeylerin başında ana akım kültürü öğrenme ve yeni beceriler kazanma gelmektedir. Başka bir ifade ile, göçmen bireylerin aile, iş ve sosyal yaşamlarındaki sorunlarla başa çıkma becerileri onların sosyo-kültürel uyum düzeylerini göstermektedir.

Ana akım toplumun üyeleri göçmenleri/mültecileri kabul etmeye istekli olduklarında, gelenlerin hem sosyo-kültürel hem de psikolojik uyumlarının hızla düzeldiği görülmektedir. Açık kapı politikası izleyerek milyonlarca insana kucak açan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu stratejisinin önemi değeri tartışılmazdır. Ancak görünen o ki, bu konuda devlet toplumun önündedir.

Bu yüzden, kapılar yetmez; gönüllerimizi de açmalıyız... Uyum sürecini etkileyen birçok şey var: Eğitim Düzeyi: Süreci hızlandırır ve kolaylaştırır. Dil: Süreci: Süreci hızlandırır ve kolaylaştırır. Cinsiyet: Erkek göçmenler kadınlara göre daha çabuk uyum sağlamaktadırlar. Göç Edilen Ülkede Kalış Süresi: Süre arttıkça uyum da artmaktadır. Yaş: Erken yaşlar uyum için önemlidir. Medeni Durum: Bekarlar evlilere göre daha hızlı uyum sağlamaktadırlar. Din: Farklı dinler uyum sürecini zorlaştırmaktadır. Sosyal Kimlik: Öz-kültürel kimliğe (aşırı) bağlılık uyumu güçleştirmektedir. Sosyal Mesafe: Algılanan Ayrımcılık:

Kanımca mülteciler konusunda en büyük sorunumuz önyargılardır. “Yabancı düşmanlığı” ve içinden çıkılmaz, baş edilemez boyutlara ulaşan önyargılar içimizdeki kusurlu yanımızdan kaynaklanıyor. Bu yüzden, “yabancı düşmanlığı tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır aslında.

Sadece kapılarımızı açıp gönüllerimizi açmadığımız insanlar bizim için daimi ötekilerdir. Ötekilik de, uyumu güçleştiren en önemli unsurdur.

Kimi zaman önyargılarını savunmak için paranoyaya başvuran insanlar da olabilir. Bununla ilgili şöyle bir şey anlatılır: “Paranoyak bir kadın öldüğünü söylüyordu. Doktor ise yanıldığı konusunda onu ikna etmeye çalışıyordu. Kadına Şunu sordu: ‘Ölüler kanar mı?’ ‘Hayır’ diye cevap verdi kadın ve ‘ölü olduğuma göre benim de kanım akmaz’ diye de ekledi. ‘Göreceğiz’ dedi doktor ve kadının parmağına iğneyi batırdı. Hasta kadın parmağındaki kanı görünce şöyle dedi: ‘Demek ki, ölülerde kanarmış’.

Bu bize şunu gösteriyor: Aksi kanıtlarını gözler önüne serseniz de paranoya seviyesinde gezinenler, önyargılarını savunmaya devam edeceklerdir.

Kadim kültürümüze ait öğretiler ve geçmişimize ait kayıtlar gösteriyor ki biz başaramazsak kimse başaramaz. Sabırlı ve anlayışlı olmak zorundayız. Bunu yapabilirsek, yaşamın olağan akışının beklendik bir sonucu olarak entegrasyon gerçekleşecektir. Burada şu üç şey de oldukça önemlidir: Din, dil ve evlilik (Eskiden Almanya’ydı, ancak artık Türklerin en fazla yabancı gelin aldığı ülke Suriye...)

Mülteciler misafirlerimizdir, kardeşimizdir söyleminin ötesine geçmenin ve daha kurumsal adımlar atmanın vakti geliyor. Gelip-geçici, yardıma muhtaç çağrışımlara sahip benzeri söylemleri daha gerçekçi ve tanımaya dönük bir dille değiştirmemiz gerekiyor. Şunu unutmayalım ki, uyumun temel şartlarından biri de göçmenlerin “kalıcılığının” benimsenmesidir. Oysa biz sürekli olarak mültecilerin geri gönderilmeleri üzerinde konuşuyoruz.

GÖÇ VE MÜLTECİLER KONUSUNDA DEVLET TOPLUMUMUZUN ÇOK ÇOK ÖNÜNDE...

Suriye iç savaşı uzun sürünce Türkiye Suriyeli sığınmacılara hukuki bir statü kazandırmak adına 2013 yılında 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununu” çıkardı. Son verilere göre ülkemizde 4 milyon civarında mülteci var ve bunların sadece 60 bini kamplarda, diğerleri ise kentlerde yaşamaktadır. Türkiye’de 100 bin civarında ise vatandaşlık statüsüne geçmiş Suriyeli göçmen bulunmakta. Nüfusuna oranla en fazla Suriyeli barındıran ilimiz Kilis (Kilisliler 142 bin Suriyeliler 116 bin). Kilis’i nüfusunun %27’si Suriyeli olan Hatay izliyor. Gaziantep ve Urfa’da da bu oran %20’lerin üstünde. İstanbul’daki Suriyeli Oranı ise %3,6...

Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 500 bin civarında... Yani ülkemizde doğuştan mülteci olan yarım milyon çocuk var! Suriyeli çocukların okullaşma oranı 700 bin civarında...

BATI’DA DURUM TAM BİR FACİA...

Göçmen, mülteci veya sığınmacı Batı toplumlarında her şeyden önce birer “yabancı” olarak görülmektedirler. Örneğin herhangi bir Avrupa ülkesinden gelenler göçmen olarak tanımlanmazken, Afrika veya Arap ülkelerinden gelenler için göçmen sıfatı kullanılır.

Batı’da durum şudur: Asyalı göçmen, Afrikalı göçmen, Arap göçmen ve bunlara karşılık Avrupalı gurbetçi.... Şurası açık ki, Batı dünyasının tarihsel bir özelliği olan etnik merkezcilik Avrupalıları farklı ve üstün gördüğü için onlara gurbetçi; diğerlerini farklı ve aşağı gördüğü için göçmen demektedir. Yani göçmen kavramı zaten en başından olumsuz içerimlere sahip bir sözcük...

Avrupa’daki yabancı korkusu ve düşmanlığı (özellikle de Müslümanlara yönelmiş olan) bu coğrafyada uyum sorunlarını zirveye taşımıştır. Avrupa ülkelerinde göçmenler ülkelerinin “kötü” gidişatının tek sorumluları olarak gösterilmekte ve marjinalleştirilmektedirler. Fransa gibi göç ve göçmen olgusunun çok eskilere dayandırıldığı ülkelerde bile kamuoyunda göçmen doğrudan “tehdit” olarak algılanmaktadır.

Özellikle Müslümanlar Avrupa’da bu toplumların uyumunun önündeki en büyük engel olarak görülmeye devam etmektedir. Batı yabancı ve bilhassa da Müslüman karşıtlığında insanlık değerleriyle bağdaşmayacak edimler içinde.. Bu yüzden diyoruz ki, biz başaramazsak kimse başaramaz.’’

 
Göç ve Uyum’a bilimsel yaklaşım
 
Yüzme Bilmeyen Kalmasın’ projesi uygulamada
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Göç ve Uyum’a bilimsel yaklaşım
Erzurum Valiliği İl Göç İdaresi, Erzurum Büyükşehir Belediyesi ve Atatürk ...
ATAÜNİ’de "Siyasette Kadın Paneli"
ATAÜNİ’de "Siyasette Kadın Paneli"
Eğilmez, “YPG, Hristiyanlara da zulmediyor”
Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) Başkanı Savaş ...
 
Varank Sanayi vizyonunu paylaştı
Varank, 'İlk metre altı çözünürlüklü milli görüntüleme uydumuz İMECE’nin ...
Erzurum ‘Şiddete dur’ dedi
AÇSH İl Müdürlüğü ile Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı Denetimli Serbestlik ...
Kadına yönelik şiddete bilimsel tepki
Atatürk Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından, ...
 
Yapı izin istatistiklerini açıklandı
Yapı ruhsatı verilen yapıların yüzölçümü Ocak-Eylül döneminde yüzde 58 azaldı.
"Tefecilerin kökünü kazımalıyız"
Demir; "Ülke ekonomisine, sanayicimize, tüccarımıza, esnafımıza, çiftçimize ...
Ekim ayında gündem ‘Barış Pınarı Harekâtı’ydı
MTM, Ekim ayında yaşanan siyasi gelişmelerin nabzını tuttu. Yapılan incelemeye ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Çözümün Kuşkulusu
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Peki bu işleri kim yapsın?
Ayhan Kara
Ayhan Kara
Bevval-i Ceh-i Zemzem: FETÖ ve İblis..
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Berhan Yılmaz hocam kitabın ortasından konuşmuş: Sistem değişmeli
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Hitabetin İhtişamı ve Hikâyenin Gücü
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
Ehramlı kadınlar çiftçi olamaz mı yani?
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva