ERZURUM ONU YÜREĞİNDE YAŞATIYOR
Bir çok cephelerde savaşıp yurdumuzun istiklali için uğraşan Kazım Karabekir
yurdumuzun bir çok cephesinde savaşmış ve Ermenilerin yurdumuzu istila etmesini önlemiş
ve doğu cephesi kumandanı olarak Türk milleti için büyük hizmetlerde bulunmuştur. Kazım
Karabekir ömrü boyunca doğruluğun, çalışkanlık ve yetenekliliğin, vazifeseverliğin,
haksızlığa karşı koymanın, kimsesiz yetim çocukları koruma ve yetiştirmede bir veli gibi
davranmanın eşsiz timsali idi. Kazım Karabekir paşamızın hayatını sizlere sunarken hatırasını
hürmetle yad ediyor İstiklal savaşımız bir bölümü sizlere sunuyoruz.
KAZIM KARABEKİR’İN AİLESİ VE ÇOCUKLUĞU
1- Dünya savaşında ve öncesinde bir çok cephede büyük başarılar gösteren ve İstiklal
Harbin’de doğu cephesinin kumandanı olan Kazım Karabekir1 11 Ağustos 18822 yılında
İstanbul küçük Mustafa Paşa semtinde Zeyrek’te dünya’ya geldi.Ataları eski Konya ilinin Karaman ( Larende) ilçesinin güney batı yanında Konya-Karaman yolu üzerinde halk arasında Kasaba’da denilen Gafriyat’ın yerli etrafından Karabekir ailesinden idi.
Babası Mehmet Emin Paşa 16 yaşında iken 1853 sonlarında Ruslar ile savaşmak için
Rumeliye giden “ Gönüllüler-e katılmış önceden 1854’te ( 15 Mayıs-25 Haziran arası) Silistre
Muharebesi müdafaasından yararlılık göstermiş. Sonra da yine gönüllüler ile birlikte gittiği
Kırım’daki ( 17 Ekim 1854-9 Eylül 1855) Sivas tapol kuşatması muharebelerine katılmış, bir
hücumda da yaralandığından Gümüş Muharebe madalyası ( Sivastapol nisani) ile
ödüllendirilmiştir.
MEHMET EMİN PAŞA
30 Mart 1856 Paris antlaşması ile Rusya yenilip Barış imzalayınca “ Karaman-
Gönüllüleri’nde 19 yaşına gelmiş olan Mehmet Emin Efendi denemiş yaralandıktan
dolayısıyla “ Nizami Ordu” ya alınmış; sonrada Zaptiye ( jandarma) sınıfına geçirilince
derece derece yükselerek “ Liva” Paşası ( Tuğgeneral) olmuştur.Mehmed Emin Paşa Binbaşı iken Kastamonu Alay Beyliği ( 1869) ve Yarbay iken deİskilip Kaymakamlığı görevinde bulunmuştur. Bir süre sonra tekrar Kastamonu’ya gelenMehmed Emin Paşa burada ailesiyle 7 yıl geçirmiştir. Buradan sonra İstanbul’a giden aile 2sene sonra Emin Paşa’nın Diyarbekir Play beyliğine tayin edilmesiyle 3 yıl burada kalmıştır.Beş erkek kardeşin en küçüğü olan Kâzım ( diğerleri sırayla Hamdi ( doğ, 1867), Hilmi
( doğ, 1973), Şevki ( doğ, 1874), ve Hulûsi ( doğ, 1879), beş yaşına gelince, 1886 Eylül’ünde
1 Paşa’nın tam adı Musa Kazım’dır. Resmi evrak ve sicillerde kullanılan bu ad Hz Peygamberimizintorunlarından olan on iki imamdan 7. Musa Kazım’ın hatırası ile halkımız arasında çok kullanılmıştır. Paşa1902-1917 arasındaki yazışmalarında cift adı kullanıldığı gibi bastırdığı “ Ad- Kartı” gibi sahsi belgesinde de kullanılmıştır.
2 M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kazım Karabekir, Karabekir doğum tarihi 23 Temmuz 1882 ( 11 Temmuz 1298, 7Ramazan 1299) olarak göstermektedir.
İLKÖĞRETİM DÖNEMİ
Zeyrek’teki Sıbyan Mektebin’de İlkokula başladı. Ertesi yıl, babası Van Jandarma Alay
komutanı olunca Temmuz’da ( 1887) İstanbul’dan ayrılıp orya gitti. Yarım kalan ilkokul
hayatına orada üç yıla yakın devam etti. 1890’da babası Elazığ’a nakledilince, orada da bir yıl
okuyup, ilk tahsilini tamamlamış oldu. Babası Hicaz’a tahin edilince de Mekke’ye giden
Kâzım, iki yıl kadar kaldığı Arabistan’da eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı.
KÂZIM KARABEKİR’İN ASKERİ ÖĞRENCİLİK HAYATI VE İLK ASKERİ GÖREVİ
Kâzım, 1894’te İstanbul’da Fatih Askeri Rüştiyesine girmekle, askeri kişiliğinin
oluşmasında önemli bir yer işgal eden ilk adımını böylelikle resmen atmış oldu. Bu okula
devam ederken bir yandan derslerine çalıştı. Diğer yandan Fransızca öğrenmeye gayret etti.
Çok başarılı bir öğrenci olan Kâzım, okulu sınıf birincisi olarak 1896 yılında bitirdi. Kâzım,
Askeri Rüştiye’de okurken ağabeyi Hamdi Bey’den ilk defa İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
varlığının ve gayesinin ne olduğunu öğrenmiştir. 1897 ( 29 Mart 1313)’de girdiği Kuleli
Askeri İdadisi’ni 1900’de yine birincilikle bitirdi. Karabekir aynı yıl 14 Mart 1900 Pangaltı
Harbiye mektebi’ne girdi. Burada Almanca ve Rusça dersleri de aldı. Harp Okulunda 6 Aralık
1902 günü “ Piyade Teğmeni” ( Mülâzım-ı Sâni) rütbesiyle, yine sınıf birincisi olarak mezun
olunca “ Kurmay sınıfı” na ayrıldı. Harp Okulu’nun başarı ile bitirdikten sonra, Erkân-i
Harbiye Mektebi’ne ( Harp Akademisine) devam etti. 1903 yılından3 1905 yılına kadar bu
okulda eğitim ve öğrenimine devam eden, Kâzım bu okuldan da birincilikle mezun oldu. 5
Kasım 1905’te 58. dönem Harp Akademisini en başarılı öğrenci olarak birincilikle bitirip
Kurmay Yüzbaşısı olunca, üstün başarısı yüzünden “ Altun Maarif Madalyası” ile
ödüllendirildi.
BALKANLARDAKİ ASKERİ FAALİYETLERİ
Kâzım Karabekir, Harp Akademisinden mezun olduktan sonra III. Ordu’da görev
yapmak istiyordu. Ancak, bu dönemde mezun olan subaylar II. ( merkezi Edirne) ve ya III.
Ordu’ya ( merkezi Selanik) gönderilmesine rağmen Karabekir, Mustafa Kemal ve diğer
arkadaşları aynı istekte bulununca, saray bu durumdan şüphelenmişti. Bu nedenle Mustafa
3 Kazım Karabekir, 6 Aralık 1903 yılında Üsteğmen rütbesini almıştır.
4 Kazım Karabekir, ,İstiklal Harbimiz 1, sf 12, Karabekir 1905’te Erkan-ı Harbiye Mektebinden sınıf birincisi olarak mezun oldu. Sınıfın ikinci ile aralarından büyük not farkı olduğundan mektep idaresinde muallim olarakalıkonulmak istenmiş isede, kendi isteği ile iki senelik stajını, bölük komutanı olarak, 3 ordu da Manastır’da yapmıştır.
Kemal ve Ali Fuat Beyler III. Ordu yerine V. Ordu’ya ( merkezi Şam) tayin edildiler. Fakat
Karabekir bir plan yaparak kendisini III. Ordu’ya tayin ettirmeyi başardı. Bazı aksilikler yüzünden İstanbul’dan ancak Şubat 1906’da ayrılabilen Yüzbaşı Kâzım Bey, iki yıllık stajını dönemin en karışık bölgesi olan Balkanlarda yaptı. O dönemde III. Ordu’nun 15. Suvari Alayı’nın 5. Bölüğünde göreve başlayan Kâzım Bey, burada Binbaşı Enver (Paşa) ile birlikte Osmanlı Hürriyet Cemiyetini şubesini kurdu. Kâzım Bey, burada görevine başladıktan kısa bir süre sonra çete takibine de başladı. Bu eşkıya taleplerinde bazen Enver Bey’le çetelere karşı mücadele ediliyordu.
BULGAR ÇETELERİYLE MÜCADELE
Temmuz 1907’de Rum ve Bulgar çeteleriyle yapılan çarpışmaların yedincisinde,
Osmanlı Devleti’ne bağlı Bulgaristan Prensliğinin yüzü aşkın askerinin de içinde bulunduğu
güçlü bir çeteyi, ani bir baskınla imha etti. Bu başarısından dolayı 19 Ağustos 1907 tarihinde
Kolağası ( Kıdemli Yüzbaşı) rütbesi ile III. Avcı Taburu Komutanlığına getirildi.
6 Eylül 1907’de padişahın “ İradesi” yle Harbiye Mektebi Tabiye Muallim
Muavinliği’ne tayin edildiğinden İstanbul’a geri geldi. Bu arada İttihad ve Terakki
Cemiyeti’nin İstanbul Teşkilatı’nın kurulmasında vazife aldı.19 Aralık 1908’de Edirne’deki 2. Ordu’nun5 Nizamiye 3. Piyade Tümen KurmayBaşkanlığına tayin edildi. Kolağası Kâzım, 13 Nisan 1909’da ( 31 Mart 1325)6 meydana gelen hadise üzerine Selanik’ten İstanbul’a yürüyen “ Hareket Ordusu’na Edirne’den katılarak, Şevket Turgut Paşa komutasındaki Mürettep 2. Tümen’in Kurmay Başkanı oldu. Hareket Ordusu’nun içinde Mustafa Kemal Paşa da yer alıyordu. Bu ordu ile İstanbul’a gelince elindeki kuvvetlerle Beyoğlu Kışlalarına çarpışarak ve Yıldız Sarayı’nı da kolaylıkla işgal etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1909 seçimlerinde Meclis’e milletvekili göndererek,
5 Edirne’deki 2. Ordu’nun Komutanı Ferik Salih Paşa idi. Salih Paşa Milli Mücadele yıllarında İstanbul’da AliRıza Paşa’nın hükümetinde ikinci defa Bahriye Nazırlığına getirilecek ve Amasya’da M. Kemal Paşa ile çeşitli protokollere imza atacaktır.
Atatürk 15-16 Nisan 1905’de Hüseyin Hüsnü Paşa komutasındaki Selanik’ten hareket eden Hareket Ordusunun Kurmay Başkanı idi. Ancak Hareket Ordusu İstanbul yakınlarına Hadımköy’e gelsiği zaman komuta kademesideğişmiş ve Mahmut Şevket Paşa Ordusu’nun komutanı olmuştur. Bunun üzerine Kurmay Başkanlığına Binbaşı Enver Bey getirilmiştir.
siyasi bir parti hüviyetine girmesi üzerine, ordunun siyasetle uğraşmasının şiddetle aleyhinde
olduğundan,8 bu cemiyetten ve siyasete karışmaktan uzak durmayı tercih etti.
1910 yılında patlak veren Arnavutluk İsyanını bastırmak için teşekkül ettirilen
(Komutanı Şevket Turgut Paşa’dır). Kolordunun kurmay harekât şube müdürü olarak
görevlendirildi. Burada bir çok çarpışmalara katıldı ve meşhur Kaçanik Harekâti sırasında
Kurmay Başkanlığına da vekalet ederek kolorduyu bir ara düştüğü tehlikeden kurtarmayı
başardı.
EDİRNE’YE DÖNÜŞ
1910 yılı içinde Arnavutluk isyanının bastırılmasından sonra “ Müretteb Kolordu”
dağıtılınca Edirne’ye döndü ve 15 Ocak 1911’de buradaki 4. Kolordu’nun 10. Tümen Kurmay
Başkanlığına tayin edildi. Bu arada Kâzım Karabekir’e Harbiye Nezareti’nden 9 Nisan
1912’de ek bir görevle Bulgaristan Hududu Edirne Kısmı Askeri Komiserlik vazifesini
vekâleten yapmasını bildirdi. 27 Nisan’da da Binbaşılığa terfi etti.
28 Nisan 1911 günü Harbiye Nezareti’ne verdiği dilekçe ile aile adları olan “
Karabekir’i” resmen kullanmaya başladı.
KÂZIM KARABEKİR VE İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ
İttihat ve Terakki Cemiyeti ilk olarak 1889 tarihinde kurulmuştur. Cemiyet II.
Abdülhamit döneminde faaliyetini rahat bir şekilde yürütemediğinden, bir kolu yurt dışında
olmak üzere çalışmalara başlamış ve burada çeşitli kongreler tertip ederek Abdülhamit
rejimine karşı tavır belirlemeye çalışmıştır. Abdülhamit döneminin son yıllarında Cemiyet,
Makedonya’da III. Ordu subayları arasında büyük bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde başta
Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, Enver Paşa gibi genç ve vatanperver subaylar bu
orduda görev yapmaktaydı. Makedonya’da bulunan III. Ordu’nun genç subayları, ülkenin bir
çöküşe doğru gittiğini, Balkanlarda her milletin bağımsızlığını kazanmak için büyük gayret
gösterdiğini ve bu sürece de Batılı devletlerin destek verdiklerini görüyorlardı. Bu şartlarda bu
gidişe dur demenin gereğine inanan ordu mensupları kendi aralarında teşkilatlandırılmışlardı.
8 Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Bey ve Edirne’de bulunan II. Ordu’daki diğer subaylar da aynı görüşü paylaşıyorlardı. Bu nedenle 1909 yılındaki ittihat ve Terakki kongresinde bu doğrultuda bir kara alınmamıştır.Kazım Karabekir’in bu düşüncesini bir süre sonra meclis-i Mebuısan da paylaşmış ve 2 Temmuz 1912 tarihinde askerlerin siyasetle uğraşmasını yasaklayan kanunu kabul etmiştir. Ancak daha sonraki dönemlerde Kazım Karabekir’in İttihat ve Terakki Cemiyetinden resmen ayrıldığına dair
bir kayıt bulunmamaktadır.
Bu çerçeve de Selanik’te 1905’te Talat Bey ve arkadaşları tarafından Osmanlı Hürriyet
Cemiyeti kurulmuştur.10 Bu Cemiyet daha önce kurulmuş olan ve Türkiye’de faaliyet
yapmasına izin verilmeyen İttihat ve Terakki Cemiyeti ile 21 Nisan 1906 tarihinde birleşmiş
ve Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti adını almıştır.
Makedonya, 1906 yılı başından beri “ kaynayan ihtilal kazanı” gibi idi. Sırplar,
Bulgarlar, Yunanlılar, Katolik Arnavutlar azınlığı, Ulahlar, hepsi ilk önce Türk hakimiyetini
yıkmak, ondan sonra da kendi milli devletlerini kurmak için mücadele içinde idiler.
Kâzım Karabekir, fırkanın Manastır ayağında önemli görevler üstlendi ve yeni simaları
fırkaya kazandırdı. Aynı şekilde Selanik’te de büyük faaliyet vardı. Balkanlardaki bu
gelişmeleri haber alan Sultan II. Abdülhamid, çeşitli heyetler göndererek bu gelişmenin
önlenmesine çalıştı. Ancak buna muvaffak olamadı.
Sonuçta Cemiyet bütün işlere el koyarak Manastır’ın asker, sivil, ulema ve papazlar,
mektepler, sonuç olarak bütün unsurlar Müslüman ve Hıristiyan halk birleşerek Meşrutiyeti
ilan etmiştir. Harbiye Nezareti’ne de 23 Temmuz 1908’de Abdülhamit’e bir telgraf
göndererek , Meşrutiyetin ülkenin her tarafında resmen ilan edilmesini istemişlerdir. Bu arada
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Manastır merkezide 23 Temmuz 1908’de telgraf çekerek,
Anayasa’nın yürürlüğe konulması ve Meclis-i Mebusan’ın açılması için ferman çıkartılmasını
istemişler, aksi halde kendisinin yerine Veliahda biat edileceğini belirtmişlerdir. Manastır,
Kosova ve Selanik vilayetlerinden gelen bu tazyik karşısında Sultan II. Abdülhamid 23
Temmuz 1908 tarihinde Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe konulduğunu ve seçimlerin yapılması
için de gereken hususların yapıldığı belirtilerek Meşrutiyet yeniden ilan edilmişidir.
Balkanlarda bu hadiseler cereyan ederken, Kâzım Karabekir İstanbul’da bulunuyordu.
Bir süre sonra Cemiyet İstanbul teşkilatında aktif görev yapan olan Karabekir, daha sonra
Edirne’ye gitmiş ve 31 Mart hadisesinin patlak vermesinden sonra Hareket Ordusu ile birlikte
İstanbul’a gelmiştir.
(DEVAM EDECEK)