ŞEHİRDER Başkanı Murat Ertaş’ın, Erzurum Kitap Fuarı’nda “Şehir ve Şuur” konulu söyleşisi gerçekleşti. Son olarak, kısa süre önce piyasaya çıkan ve Erzurum üzerine yazılmış ilk düşünce ve eleştiri “Kendi Kentimi Yazdım”ı kaleme alan Ertaş, söyleşisinde Erzurum’daki göç olgusunun ile Erzurum’un genel gelişmişlik düzeyinde iller sıralamasında çok gerilerde olmasının insan kaynağı ve şehir sosyolojisi açısından nedenleri üzerinde durdu.
GÖÇ OLGUSU ERZURUM’UN TARİHİ SIKINTISI
Erzurum’un Rus tehdidini ciddi hissettiği ve ilk işgali yaşadığı 1800’lerin başından itibaren ciddi göçler verdiğinin unutulmaması gerektiğini ifade eden ŞEHİRDER Başkanı Murat Ertaş, Erzurum için göçü olgusunu son yıllarda ortaya çıkmış bir sıkıntı olarak görmenin yanlış olduğunu belirtti. Murat Ertaş’ın konuşmasında öne çıkan cümleler şöyle:
“19. yüzyılın başından beri birçok işgal ve savaşlar gören Erzurum, zaman zaman tersi bir durum olsa da genellikle göç veren şehir durumunda olduğunu unutmamak gerekir. Erzurum’un gerek Osmanlının, gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin sınıra yakın en önemli şehirlerinden olması, yakın zamana kadar NATO’nun doğudaki en önemli askeri üssünün Erzurum’da bulunması Erzurum’un sosyal, kültürel ve ekonomik hayatını doğrudan etkilemiştir, etkilemeye devam etmektedir. Savaş tehdidi olan yerde para durmaz, bilim durmaz, farklılıklar azalır. Savaşın sık sık kendisini hissettirdiği şehirde en çok da vatan, bayrak ve millet hassasiyeti üst düzeyde olur. Ekonomisi, eğitimi, kalkınması çok gerilerde olan şehrin “derin vatan sevgisi” siyasiler ve bürokratlar tarafından sıkça istismar edilmiş, şehir bir “kahramanlık romantizmi”ne mahkûm edilmiş, bu “romantizm” yüzünden kendi kendisiyle biteviye övünen şehir, senelerdir neden geri kaldığı, her alanda hızla irtifa kaybettiği üzerine ciddi kafa yormamış ve özeleştiri yapamamıştır.
Cumhuriyet döneminde ülkenin ilk üniversitelerinden birinin, Atatürk Üniversitesi’nin Erzurum’a açılmış olması, şehirde güçlü ordu birliklerinin kurulması, Karadeniz’den aldığı göçler Erzurum’u sosyokültürel ve ekonomik açıdan insan kaynağı ve çeşitliliği açısından zenginleştirmiş olsa da bu kısa sürmüştür. Her şehre üniversitenin açılması, ordunun şehirde küçülmesi ve gelişen ticaret ve ulaşım imkânlarını değerlendiren insanların göç etmesiyle Erzurum kendi içinden beslenmeye başlamıştır. İçe kapanma refleksi yeniden nüksetmiştir.
Son iki yüz senedir göçü ve muhacirliği yaşayan şehirde insan kaynağının sürekli değişmesi büyük tarihi resimde oturmuş bir hayat, kadim bir kültürün oluşmasına da fırsat vermemektedir. Savaş tehdidinden uzak Orta Anadolu illeri bu bakımdan daha şanslı. Asırlardır aynı ailelerin yaşadığı şehirlerde mensubiyet duygusu daha fazla gelişmektedir. İnsan kaynağının sık sık değişmesi hayat karşısında Erzurum’u her seferinde yeni arayışlara itmektedir. Bu durum, kadim şehrin ergenliği yaşaması demek.
ERZURUM İHTİYAR ŞEHİR
Ahmet Hamdi Tanpınar, Atatürk Üniversitesi için Erzurum’a gelecek olan Mehmet Kaplan’a yazdığı bir mektupta Erzurum için “ihtiyar şehir” demektedir. İhtiyarlık psikolojisi şehri teslim almış diyebiliriz. Sadece kendisini beğenme, sinirlilik, hep maziden bahsetme, dışa kapalı içe kapanık haller, üretememe, enerji eksikliği, sıkça sızlanma, şikâyet ederek dikkat çekme psikolojisi, yalnızlık duygusu… Evet, tüm bunlar ihtiyarlık psikolojisi… Bu kötü bir durum. Sosyal norm ve gelenek dediğimiz birçok anlayış şehrin kalkınması önünde ciddi engel. Tükenmişlik sendromu yaşatmamak lâzım bu şehre… Yeni şeyler söylemek lâzım. Şehrin ergen ve ihtiyarlık psikolojisi arasında baskıda kaldığını söyleyebiliriz. İhtiyar şehir başkadır, kadim şehir başka… Kadim şehir eğitim, kültür, ticaret ve farklılıklar noktasında sürekli kendini yenileyen ve enerjisini asırlardır ve halen sürdüren şehir demek. İhtiyar şehirlerde sadece -iyi kötü demeden, sorgulamadan- eskilerden, maziden, nostaljiden bahsetmek para ediyor, maalesef. Ve bunu çok iyi kullananlar var.
Şehrin yetkin, yetişkin insanlara ihtiyacı var. Bunun yolu da kendisine dayatılan anlayışları sorgulayan, diğer şehirleri, bulunduğumuz coğrafyayı ve dünyayı tanıyan gençlerin önünü açmak olacaktır. Yokluk adam yokluğudur. Şehrin yeni idrak katmanlarına ihtiyacı var. İnovasyona tabi tutmak lazım şehrimizi. Bu noktada üniversitelerimizin, akademilerimizin Erzurum üzerine ciddi sosyolojik araştırmalar yapmaları, meseleleri yıllardır oturmuş algıların ötesinde yeniden tespit edip adlandırmaları gerekir.”