ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Jandarma’dan düzensiz göçle mücadele
Jandarma’dan düzensiz göçle mücadele
Sarıkamış Şehitlerine vefa takvimi açıklandı
Sarıkamış Şehitlerine vefa takvimi açıklandı
Zehir tacirlerine darbe
Zehir tacirlerine darbe
Jandarmadan trafik denetimi
Jandarmadan trafik denetimi
Raci Alkır dualarla anıldı
Raci Alkır dualarla anıldı
HABERLER>GUNCEL
11 Temmuz 2020 Cumartesi - 04:38

Erdoğan: ‘Rabbime hamd ediyorum’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Ayasofya’yı insanlığın ortak kültürel mirası vasfını koruyarak cami olarak ibadete açacağımızın altını çiziyorum. Rabbime hamd ediyorum, bizlere bu günü de nasip etti” dedi.

Erdoğan: ‘Rabbime hamd ediyorum’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Ayasofya’yı insanlığın ortak kültürel mirası vasfını koruyarak cami olarak ibadete açacağımızın altını çiziyorum. Rabbime hamd ediyorum, bizlere bu günü de nasip etti” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ezanın aslına döndürülmesinden 70 yıl sonra Fatih’in emaneti Ayasofya’nın da cami olarak hizmete girmesi gecikmiş bir yeniden silkiniştir” dedi.
Millete Sesleniş konuşması yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’un fethi ve Ayasofya’nın cami haline dönüştürülmesi hadisesinin tarihin en şanlı sayfaları arasında yer aldığını belirterek, İstanbul’un fethi ve Fatih Sultan Mehmed Han’ın Ayasofya Camii’ne gidişini anlattı.
Ayasofya’nın kubbesine çıkan Fatih Sultan Mehmed Han’ın yapının harap görüntüsü karşısında Farsça “Perdedâri mîküned der kasr-ı Kayser ankebût. Bûm nevbet mîzened her kubbe-i Efrâsiyâb” dediğini belirten Erdoğan, bu sözlerin Türkçe “Örümcek Kayser’in sarayında perdedarlık ediyor, baykuş, Efrasiyab’ın burcunda nöbet tutuyor” geldiğini belirtti.
Fethin ardından 3 günlük çalışma ile ilk Cuma namazı için Ayasofya’nın ibadete hazır hale getirildiğini belirten Erdoğan, camiye giren Fatih’in tekbirler ve salavatlarla karşılandığını söyledi. Ayasofya’daki ilk cumanın hutbesini Fatih’in okuduğunu, namazı da hocası Akşemseddin hazretlerinin kıldırdığını belirten Erdoğan, asırlar boyunca yaşadığı depremler, yangınlar, yağmalar ve bakımsızlıktan dolayı harap vaziyette olan İstanbul’un fetih ile birlikte ayağa kaldırıldığını, bu sürecin sembolünün de Ayasofya olduğunu ifade etti. Erdoğan, “Ayasofya’ya milletimiz hep göz bebeği gibi bakmıştır. Öyle ki, ‘tanrının hikmeti’ anlamına gelen orijinal ismini değiştirmeye dahi teşebbüs etmemiştir. Görüldüğü gibi köhne bir devletin çöküntüsü altında yıkılmak üzere olan bu mabet, ecdadımız tarafından sadece camiye dönüştürülmekle kalmamış aynı zamanda ihya edilmiştir. Bunun için Ayasofya’nın her devirde bu milletin tüm fertlerinin gönlünde ayrı bir yeri olmuştur. Bizimde gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır. Bu mabedi kültür hazinesi kimliğine halel getirmeden, vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açarak milletimize önemli bir hizmet verdiğimize inanıyoruz” diye konuştu.
TÜRK MİLLETİNİN AYASOFYA ÜZERİNDEKİ HAKKI
Türk milletinin Ayasofya üzerindeki hakkının yaklaşık bin 500 yıl önce bu eseri ilk inşa edenlerden daha az olmadığını söyleyen Erdoğan, “Tam tersine, yaptığı katkılar ve güçlü sahiplenişi itibariyle milletimizin bugün insanlık tarihinin veya insanlık mirasının en önemli eserleri arasında gösterilen Ayasofya üzerindeki hakkı daha fazladır. İstanbul fetih ile beraber Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin barış ve huzur içinde bir arada yaşadığı bir şehir haline gelmiştir. Tarih, fethettiğimiz her yerde refahı, güveni, huzuru ve hoşgörüyü hakim kılmak için verdiğimiz büyük mücadelelerin şahididir. Bugünde ülkemizin her köşesindeki camilerimiz yanında her inanca ait binlerce tarihi mabet vardır. Ayrıca cemaati olan her yerde kiliseler ve havralar faaliyet göstermektedir. Halen ülkemizde ibadete açık 435 kilise, sinagog ve havra bulunuyor. Başka coğrafyalarda benzerine rastlamayacağımız bu manzara bizim farklılıklarımızı zenginlik olarak gören anlayışımızın bir tezahürüdür. Buna rağmen millet olarak yakın tarihimizde dahi bunun tam tersi örneklerle karşılaşmaktan kurtulamadık. Osmanlı’nın çekilmek zorunda kaldığı Doğu Avrupa ve balkan coğrafyasında ecdadın asırlar boyunca inşa ettiği eserlerden pek azı hala ayaktadır. Bu kötü örneklerin hiç birini dikkate almıyor, kendi medeniyetimizin inşa ve ihya üzerine kurulu duruşunu kararlılıkla koruyoruz” şeklinde konuştu.
“TEK PARTİ DÖNEMİNDE ALINAN BU KARAR TARİHE İHANET OLMANIN YANINDA HUKUKA DA AYKIRIYDI”
Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi olduğunu belirten Erdoğan, “Anadolu’nun ve İstanbul’un işgal yıllarında da Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi tartışmaları yaşanır. Bu niyetin ilk adımı olarak Ayasofya’nın tam teçhizatlı bir işgal birliği dayanır. Birliğin başındaki Fransız komutan, Ayasofya’da görevli Osmanlı subayına kendilerinin buraya yerleşeceklerini, bunun için Türk askerinin camiyi boşaltması gerektiğini bildirir. Askerleri ile birlikte Ayasofya’yı koruyan binbaşı Tevfik Bey, onlara şu cevabı verir: ‘Buraya giremezsiniz ve giremeyeceksiniz. Çünkü burası bizim mabedimizdir. Şayet cebren girmeye teşebbüs edecek olursanız, size ilk cevabı şu ağır makinalılar, sonra da caminin dört köşesine yerleştirdiğimiz tahrip kalıpları verecektir. Ayasofya’nın üzerinize yıkılmasını göze alabiliyorsanız buyurun girmeyi deneyin.”

Ayasofya’ya yabancı ilgisinin daha sonraki yıllarda da mozaik tamiri gibi bahanelerle sürdüğünü belirten Erdoğan, “Bu sırada tek parti dönemi hükümeti çıkardığı bir kararname ile camilerin birbirine uzaklığının en az 500 metre olması gerektiği kuralını getirerek Ayasofya’yı ibadete kapatır. Bir süre sonra da 1 Şubat 1935 tarihinde Ayasofya müze olarak ilan delip ziyarete açılır. İbadete kapalı bulunduğu yıllar boyunca ecdat yadigarı bu eser büyük bir tarih kıyımına maruz kalır. Caminin bitişiğindeki İstanbul’daki ilk Osmanlı üniversitesi olan ve Fatih tarafından inşa ettirilen Ayasofya medresesi sebepsiz yere yıkılarak ortadan kaldırılır. Ayasofya’nın zemininde bulunan nadide halılar kesilerek sağa sola dağıtılır. Antika şamdanlar eritilmek üzere dökümhaneye götürülür. Halen yerinde duran şaheser levhalar ise çok büyük oldukları için kapıdan çıkartılamaz ve mecburen depoya kaldırılır. Bu levhalar daha sonra Demokrat Parti döneminde yeniden yerine asılır. Ayasofya’nın uğradığı tahribat bunlarla sınırlı kalmaz. Cami olduğu devirlerden hiçbir eser kalmasın isteyenler az kalsın Ayasofya’nın minarelerini dahi yıktıracaklardı. Nitekim Sultan 2. Bayezid döneminde camiye çevrilen küçük Ayasofya’nın minaresi hukuki hiçbir dayanağı olmadan bir gecede yerle yeksan edildi. Sıranın Ayasofya’ya geldiğini tarihçi, gazeteci, müzeci İbrahim Hakkı Konyalı hemen bir rapor yazar. Merhum Konyalı’nın raporunda, ‘bu minareler kubbenin desteğidir, eğer minareler yıkılırsa Ayasofya’da yıkılır’ dendiği için mecburen yıkımdan vazgeçilir. Aynı dönemde ülkemizin dört bir yanında pek çok caminin, medresenin, ecdat yadigarı eserin başına benzer felaketler gelmiştir. Esasen tek başına veya tek parti döneminde alınan bu karar tarihe ihanet olmanın yanında hukuka da aykırıydı. Çünkü Ayasofya ne devletin ne de herhangi bir kurumun malı değil vakıf mülküdür. Fatih İstanbul’u fethettiğinde Roma İmparatoru unvanını almış ve dolayısıyla Bizans hanedanı üzerine kayıtlı bulunan tüm emlake sahip olmuştur. Bu hukuka istinaden Ayasofya da Fatih’in ve onun kurduğu vakfın üzerine tapulanmıştır. Cumhuriyet döneminde bu tapu senedinin yeni harflerle hazırlanmış resmi bir sureti de çıkartılarak hukuki statüsü tescillenmiştir. Ayasofya Fatih’in tapulu mülkü olmasaydı hukuken burayı vakfetme hakkı da bulunmazdı. Fatih Sultan Mehmed Han, Ayasofya’yı da içeren 1 Haziran 1453 tarihli yüzlerce sayfalık vakfiyesinin bir yerinde aynen şunları söylüyor: ‘Kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirir, bir maddesini tebdil eder, onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterir yardım ederse, kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydeder veya yalandan kendi hesabına geçirirse huzurunuzda ifade ediyorum ki, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olur. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse; Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allâh işitendir, bilendir.’ Bugün alınan karar aynı zamanda Fatih’in işte bu ağır bedduasından kurtulmamızı sağlamıştır. Gerçi aynı zihniyet bugün de bırakınız Ayasofya’nın hüznünü gidermeyi, İstanbul’un en gözde camisi Sultanahmet’i müzeye dönüştürmeyi teklif edebilmektedir. Bu zihniyet geçmişte Sultanahmet Cami’ni resim galerisi, Yıldız Sarayı’nı kumarhane, Ayasofya’yı caz kulübü olarak kullanmayı da düşünmüş, hatta bir kısmını gerçekleştirmişti. Her dönemde olduğu gibi günümüzde de bu bakış açısı çağdaşlık kisvesi altında çağ dışı bir anlayışın tezahürüdür. Vatikan’ın müze haline dönüştürerek ibadete kapatılmasını talep etmekle Ayasofya’nın müze olarak kalmasında ısrarcı olmak aynı mantığın ürünüdür. Bunun bir adım sonra insanlığın en eski mabedi olan Kabe’nin ve kadim mabet Mescid-i Aksa’nın da müzeye dönüştürülmesi isteğidir. Rabbim ülkemizi ve insanlığı bu zihniyetten ilelebet muhafaza eylesin. Rabbim bir daha bu milleti değerlerine düşmanlık edenlerle sınamasın” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE BİR UTANÇTAN KURTULMUŞTUR”
Yahya Kemal’in “Bir zaman hendeseden abide zannettimdi; Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi, senelerden beri rüyada görüp özlediğim cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim” dizelerini okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şairin cedlerin mağfiret iklimi olarak tarif ettiği bu mabet, maalesef uzunca bir süre ezan ve Kur’an sesinden mahrum kalmıştır. Önce 1980’de, ardından 1991’de Ayasofya’nın hünkar mahfili ibadete açılmışsa da ana yapısı itibariyle bu mabedin boynu hep bükük kalmaya devam etmiştir” dedi.
Necip Fazıl’ın “Türk’ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphe edenler, Ayasofya’nın da açılıp açılmayacağından şüphe eder” sözlerini hatırlatan Erdoğan, “Gençliğimizde bir konferansı bununla ilgiliydi. Üstad’ın ‘Ayasofya açılmalıdır, Türk’ün kapalı bahtı ile beraber açılmalıdır’ çağrısına işte bugün cevap veriyoruz. Nazım Hikmet’in İstanbul’un fethini ve Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini anlattığı şiiri de çok çarpıcıdır, ‘İslam’ın beklediği en şerefli gündür bu, Rum Konstantaniyyesi oldu Türk İstanbul’u, cihana karşı koyan bir ordunun sahibi, Türk’ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi girdi Edirnekapı’dan kır atının üstünde, fethetti İstanbul’u sekiz hafta üç günde, o ne mutlu mübarek bir kuluymuş Allah’ın, belde-i tayyibei fetheden padişahın, Hak yerine getirdi en büyük niyazını, kıldı Ayasofya’da ikindi namazını.’ Bir başka tarihçi ve şair Nihal Atsız’a, ‘dünyaya bir daha gelseniz ne olmak isterdiniz?’ diye sorulduğunda cevabı, ‘Ayasofya’ya imam olmak isterdim’ olmuş. Dünya çapındaki tarihçimiz Halil İnalcık, ‘batı İstanbul’un fethini ve Ayasofya’yı hiç unutmadı’ derken aslında bize bu konunun siyaset üstü bir mesele olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Edebiyatımızın zirve isimlerinden Peyami Safa ise, ‘Ayasofya’nın müze haline getirilmesi, Hristiyanlığın İstanbul üzerindeki emellerini bertaraf etmemiş, bilakis cesaretini artırmış, kışkırtmış ve azdırmıştır’ diyordu. Osman Yüksel Serdengeçti’nin idamla yargılanmasına sebep olan Ayasofya başlıklı yazısı şu satırlarla son bulur, ‘Ayasofya, ey muhteşem mabet, merak etme Fatih’in torunları bütün putları devirip seni camiye çevirecekler. Gözyaşları ile abdest alıp secdelere kapacaklar. Tehlil ve tekbir sedaları boş kubbelerini yeniden dolduracak, ikinci bir fetih olacak, ozanlar bunun destanını yapacak, ezanlar ilanını yapacak, sessiz ve öksüz minarelerden yükselen tekbir sesleri fezaları yeniden inletecek, şerefelerin yine Allah’ın ve Hazreti Muhammed’in şerefine ışıl ışıl yanacak. Bütün dünya Fatih dirildi sanacak, bu olacak Ayasofya, bu olacak, ikinci bir fetih, yeni bir bâ’su ba’del mevt, muhakkak bugünler yakın, belki yarın, belki yarından da yakın.’ Hamdolsun işte o yarınlara kavuştuk. Ayasofya’nın mahsunluğu konusundaki en çarpıcı şiirlerden biri de Arif Nihat Asya’ya aittir, ‘Ulu mabet, neye hicrana büründün böyle, Fatih’in devrini bir nebzecik olsun söyle. Beş vakit loşluğunda saf saftık, davetin vardı dün ezanlarda, seni ey mabedim utansınlar, kapayanlar da, açmayanlar da.’ Bugün Türkiye böyle bir utançtan kurtulmuştur. Bugün Ayasofya inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor. Ayasofya’nın dirilişi Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir, Ayasofya’nın dirilişi dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesleridir, Ayasofya’nın dirilişi sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir, Ayasofya’nın dirilişi Türk milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir, Ayasofya’nın dirilişi Bedir’den Malazgirt’e, Niğbolu’dan Çanakkale’ye kadar tarihimizin tüm atılım dönemlerini yeniden hatırlayışımızın adıdır, Ayasofya’nın dirilişi şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir, Ayasofya’nın dirilişi Buhara’dan Endülüs’e kadar medeniyetimizin tüm sembol şehirlerine verdiğimiz bir gönül selamıdır, Ayasofya’nın dirilişi Alparslan’dan Fatih’e ve Abdülhamid’e kadar ecdadın tamamına vefamızın gereğidir, Ayasofya’nın dirilişi Fatih’in fetih ruhunu şadetme yanında Akşemseddin’in maneviyatını, Mimar Sinan’ın estetiğini ve zevkini de yeniden gönlümüzde canlandırmaktır, Ayasofya’nın dirilişi insanlığın özlemle beklediği, temeli adalet, vicdan, ahlak, tevhid ve kardeşlik olan medeniyet güneşimizin yeniden yükselişinin sembolüdür, Ayasofya’nın dirilişi bu mabedin kapılarındaki zincirler yanında topyekun gönüllerdeki ve ayaklardaki prangaların da kırılıp atılmasıdır. Ezanın aslına döndürülmesinden 70 yıl sonra Fatih’in emaneti Ayasofya’nın da cami olarak hizmete girmesi gecikmiş bir yeniden silkiniştir. Bu tablo İslam coğrafyasının dört bir yanındaki sembol değerlerimize yapılan hoyratça saldırılara verilmiş en güzel cevaptır. Türkiye son dönemde attığı her adımla artık zamanın ve mekanın nesnesi değil, öznesi olduğunu göstermektedir. Ayasofya’nın yeniden camiye dönmesini sağlayan yargı kararı ve Cumhurbaşkanlığı düzenlemesinin hayırlı olmasını diliyorum, Ayasofya’yı insanlığın ortak kültürel mirası vasfını koruyarak cami olarak ibadete açacağımızın altını çiziyorum. Rabbime hamd ediyorum, bizlere bu günü de nasip etti” dedi.

 
Ayasofya Camisinde ilk namaz 24 Temmuz’da
 
Jandarmadan PKK/KCK terör örgütüne ağır darbe
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Danıştay Ayasofya kararını açıkladı
Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya Camii'ni müze yapan 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti.
Erbaş’tan müftülere talimat
Erbaş, Covid-19 normalleşme süreciyle ilgili 81 il müftülüğüne gönderdiği ...
Milli İrade Diriliş Destanı 4’üncü yılında
15 Temmuz destanının 4'üncü yılında milletin zaferini unutturmamak adına ...
 
PKK’da çözülme devam ediyor
Çocuklarının terör örgütü PKK mensupları tarafından dağa kaçırıldığı iddiasıyla ...
Diyanet'ten 2020 yılı Hac açıklaması
Diyanet İşleri Başkanlığı, 2020 yılında kesin kayıt yaptıran hacı adaylarının ...
Deprem bölgesinde yaralar sarılmaya devam ediyor
Bingöl’de 14 Haziran’da meydana gelen depremin ardından, devlet tarafından ...
 
Bakan Soylu’dan uyarı
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Düğün, nikah, toplantı gibi her türlü ...
Koca’dan hassasiyet çağrısı
Koca, “Dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgını ile mücadelede ...
İspir’de bir mahalle karantinaya alındı
Erzurum’un İspir ilçesine bağlı Değirmendere Cibalı mahallesi, 10 kişinin ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Müslümanlar Müslüman Olmadıkça
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Erdal mı kahraman, Zekeriya mı unutulan?
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Sosyal Medya ve Siyaset: Ahlakın Kaybolduğu Yer mi?
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Erzurum tarım ve hayvancılıkla şahlanır mı?
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Prof. Dr. Fatih Alper Gibi Derman Olacaksın !
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
İş Yapma Ayrı Sahiplenme Ayrı İştir Ve Erzurumspor
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva