Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, darbe tartışmaları ile ilgili, “'Erken seçime gitmezsen Adnan Menderes’in başına gelenleri yaşarsın’. Bu açık ve net bir tehdit ve darbe özleminin açığa vurulmasıdır. Bunu hiçbir şekilde mazur göremeyiz. Hukuk ivedilikle görevini yapmalıdır” dedi.
BBP Genel Başkanı Destici, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un bir televizyon programında Adnan Menderes’e yönelik sözlerine değinen Destici, “Hiçbir şey darbeleri meşru ya da mazur kılmaz. Darbelerin kılıfı yapılamaz. Hele bunu bir eski Genelkurmay Başkanı hiç söyleyemez, söylememelidir. Kimilerine göre ‘iktidarların başarısız olması’, ‘hata yapması’, hatta ‘hukuka aykırı davranması’ darbelere gerekçe olamaz. Darbeleri haklı yapmaz. Darbeler, gerekçeleri ne olursa olsun insanlık suçudur. Hele devletin seçilmiş başbakanını, dışişleri bakanını, maliye bakanını hukukla uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan bir mahkeme mizanseniyle idam eden, binlerce hayatı mahveden, cumhuriyet tarihimizin utanç sayfası olan 27 Mayıs darbesini, bu kanlı ihaneti birtakım gerekçelere bağlamak, devletin en önemli makamlarından birinde bulunmuş birinin içine düşmemesi gereken bir çukur ve ayıptır. Ayrıca İlker Başbuğ’un açıklamalarında bugünkü iktidara da bir erken seçim çağrısı var. Bu iki cümleyi birlikte değerlendirdiğimizde aba altından gösterilen sopayı fark edebiliyoruz. Şöyle bir mana çıkıyor; ‘Erken seçime gitmezsen Adnan Menderes’in başına gelenleri yaşarsın’. Bu açık ve net bir tehdit ve darbe özleminin açığa vurulmasıdır. Bunu hiçbir şekilde mazur göremeyiz. Hukuk ivedilikle görevini yapmalıdır” şeklinde konuştu.
Fikri Sağlar’ın tartışılan sözlerini yorumlayan Destici, “Türkiye Cumhuriyeti’nin başörtülü vatandaşlarına yapılan hakaretin sadece Müslümanları değil, özellikle kadını da hedef alan bir ‘ayrımcılık’ ve ‘nefret söylemi’ olduğunu belirtmek istiyorum. Gençlerimiz, hatta bugün 40’lı yaşların altında olan vatandaşlarımız bu tartışmaları garipseyebilir. Söylenenleri, ‘Aklını kaçırmış bir meczubun hezeyanları’ veya ‘laf olsun diye konuşan birilerinin zırvaları’ deyip gülüp geçebilirler. Lakin maalesef geçmişte yaşananlar hatırlandığında gülünecek nitelikteki olaylar yaşamadık. Bugün cılız yansımalarını duyduğumuz başörtülü kadınlar için söylenen ‘hakimlik yapamaz’, ‘savcılık yapamaz’, ‘avukatlık yapamaz’, ‘öğretmenlik yapamaz’, ‘hekimlik yapamaz’, ‘gazetecilik yapamaz’, ‘kamunun herhangi bir biriminde çalışamaz’, ‘seçimle gelinen hiçbir yere aday olamaz’, ‘milletvekili seçilemez, seçilirse konuşturmayız, kürsüye çıkartmayız’, ‘seçilse bile o görevi yapamaz’ cümleleri bir dönem maalesef Türkiye’nin gerçeği ve ülkemizde yaşananların özetiydi. Söylenenlerin haklı ya da haksızlığına dair hiçbir tartışmaya girmeyeceğim çünkü söylenen hiçbir kelimeyi tartışılacak değerde bulmuyorum. Türkiye’de hiç kimse herhangi bir vatandaşımıza Müslüman olduğu için, eğitim görme, tedavi olma, meslek edinme, mesleğini yapma, evine, ailesine, çocuklarına ekmek götürme hakkını elinden alma hayali kurmasın” diye konuştu.
“TERÖR ÖRGÜTLERİNİN SAFINDA YER ALANLAR”
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olayları da değerlendiren Destici, “Üniversiteler milletindir. Milletimizin gözbebeğidir. Üniversiteler, hiçbir zümrenin, azınlığın, elitin, ideolojinin, inanç grubunun ya da teşkilatın değildir. Geçmişte zaman zaman örneklerine rastlandığı gibi, millete, milletin varlığına, birliğine, değerlerine düşmanlık edilen odaklar haline getirilmesine izin vermeyeceğiz. Kamuya ait herhangi bir kuruma yapılacak atamalarda, tartışılması gereken, o atamanın“ hukuka uygun olup olamadığıdır. Bunun dışında siyasetin, hatta illegal örgütlerinin üniversiteleri, kavga alanına çevirmeye çalışmalarına müsaade edilmemelidir. Özel olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde bir terör ortamı oluşturmaya çalışanların kimliklerine, bağlantılarına baktığımızda durumu net olarak anlayabiliyoruz. Ancak siyasi mücadeleyi üniversiteler taşımak, üniversiteleri siyasete alet etmek, üniversiteleri terör örgütlerinin propaganda sahasına dönüştürmek kabul edilebilir bir durum olamaz. Hele ki milletimiz, devletimiz ve ülkemiz için canını seve seve vererek şehit olan kahraman polislerimize ‘katil polis üniversiten defol’ diye terör örgütlerinin safında yer alanlar devletten ve milletten terörist muamelesi görmeyi hak etmektedir” ifadelerini kullandı.
“AŞI VE TEDAVİ KARŞITLIĞINA AÇIKÇASI BİR ANLAM VERMEKTE DE ZORLANIYORUM”
Korona virüs aşısına yönelik olumsuz yorumlara da değinen Destici, “Aşıyla ilgili dünyada ve ülkemizde önemli bir mesafe alındığını gözlemliyoruz. Nadir de olsa aşı karşıtı söylemlerin herhangi bir bilimsel değerinin olmadığını ve hastalıkla mücadele ve toplum sağlığı için bir zaaf oluşturmaması gerektiğini düşünüyorum. ‘Aşı’ ve ‘tedavi’ karşıtlığına açıkçası bir anlam vermekte de zorlanıyorum. Vatandaşlarımızın bu tip propagandalara itibar etmemelerini diliyorum. Bunun yanında özellikle gelişmemiş ülkeler ile ilgili muhakkak ve muhakkak aşının ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için tüm ülkelerin ortak girişimi ile acil bir çözüm ortaya konmalıdır” ifadelerini kullandı.