Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tahran’da yapılan zirvede, “İdlib’in kan gölüne dönmesini asla istemiyoruz” dedi.
İran’ın başkenti Tahran, tarihi zirveye ev sahipliği yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin gerçekleştirdiği zirvede liderler sırayla konuştu. Konuşmasına Astana görüşmelerine değinerek başlayan Erdoğan, “Astana ruhunun özünde asgari müştereklerde buluşmamız vardır; Suriye’nin siyasi bütünlüğünün sağlanması, toprak bütünlüğünün korunması ve ihtilafa barışçıl bir çözüm bulunması vardır” ifadelerini kullandı. Sahada şiddetin durdurulması, insani durumun iyileştirilmesi ve siyasi sürecin önünün açılmasının hedeflendiğini kaydeden Erdoğan, “Aynı anlayışla Cerablus ve Afrin gibi yerlerde kendi askerlerimizin kanı pahasına terörist unsurları bölgeden temizledik. Böylece bölgede huzuru temin ederek mültecilerin evlerine dönebileceği şartları hazırlamaya çalıştık. Diğer taraftan yine Astana kapsamında gerçekleştirdiğimiz adım gerginliği azaltma bölgelerinin tesisiydi. Ancak bunlar zamanla farklı bahanelerle tek tek tasfiye edildi. Gerginliği azaltma bölgelerinden sadece İdlib kaldı. Tabi muhalefet bölgelerin tesisinin ardından yaşanan gelişmeler sebebiyle kendileri bu konuda aldatıldıklarını düşünüyorlar. Türkiye olarak şehitler verdiğimiz ve ciddi özveride bulunduğumuz sürecin şu an itibariyle çok riskli bir yere geldiğini görüyoruz. Şunu bir kere daha vurgulamak istiyorum. İdlib sadece Suriye’nin siyasi geleceği için değil bizim milli güvenliğimiz ile bölgenin barışı ve istikrarı bakımından da hayati öneme sahiptir” dedi.
“ESED REJİMİNİN İNSAFINA BIRAKILMASINA RIZA GÖSTEREMEYİZ”
Erdoğan açıklamasını şu şekilde sürdürdü: “Bölgede kurduğumuz 12 gözlem noktasının sahada anlamlarından biri de Türkiye’nin İdlib halkına ve buraya sığınanlara can güvenlikleri konusunda güvence vermiş olmasıdır. Bu bölgenin ve ülkemizin sağladığı örtülü güvencenin kendi halkına yönelik katliamları hala hafızalarımızda olan Esed rejiminin insafına bırakılmasına rıza gösteremeyiz. Her ne kadar gerekçe ile olursa olsun İdlib’e yapılan ve yapılacak bir saldırı, felaketle, katliamla ve çok büyük insani dramla sonuçlanacaktır. Bölgede 3,5 milyonu aşkın sivilin tamamı bundan etkilenecektir. Bombalanan sivillerin gidecek yeri kalmadığı için bizim sınırımıza dayanacaktır. Çoğunluğu Suriyeli 4,5 milyon sığınmacıyı barındıran Türkiye mülteci ağırlama kapasitesini zaten doldurmuştur. İdlib’deki bazı terörist oluşumlardan kaynaklanan endişelerini anlıyoruz. Bölgeye doğrudan komşu olmamız sebebiyle en az sizler kadar bizler de duyuyoruz. Ancak İdlib gibi her şeyin iç içe olduğu yerlerde, teröristlere karşı etkili mücadele zaman ve sabır gerektiren farklı yöntemlere ihtiyaç var. Biz Türkiye olarak gerekli çabayı gösterdik, daha fazlasını da göstermeye hazırız. İdlib’in kan gölüne dönmesini asla istemiyoruz. Rus dostlarımızın rahatsızlık duyduğu unsurları Halep ve İmeymin bölgesine, saldırılara girişemeyecekleri yerlere çekmeyi deneyebiliriz. Böylece İdlib’de kritik yerlerin kontrolü sadece ılımlı muhalifler tarafından sağlanır hale gelecektir.”
"İdlib’in akıbeti konusunda varacağımız anlayış Suriye bağlamındaki işbirliğimizin geleceğini de şekillendirecektir" diyen Erdoğan, “Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetinin ve kararlılığının doğru anlaşılmasını sizlerden özellikle rica ediyorum. Ülkemizin ve kardeşimiz olarak gördüğümüz Suriye halkının geleceğini bu derece yakından ilgilendiren bir konuda Türkiye’nin tavrı bellidir. Astana garantörlerinin Suriye’de yeni bir şiddet dalgası ve insani kriz yaşanmasına izin vermeyeceği mesajı bu zirveden uluslararası kamuoyuna verilmelidir” ifadelerini kullandı.
“FIRAT’IN DOĞUSUNDA ARZU ETMEDİĞİMİZ GELİŞMELER YAŞANIYOR”
“Fırat’ın doğusunda arzu etmediğimiz gelişmeler yaşanıyor” diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bir takım yabancı güçlerin DEAŞ’la mücadele bahanesiyle attığı adımların artık bambaşka bir istikamete yöneldiği gizlenemez bir gerçektir. Artık DEAŞ tehdidi ve tehlikesi kalmamış olmasına rağmen ABD’nin bölgede bir diğer terör örgütünü güçlendirmesinden fevkalade rahatsızız. Suriye rejiminin de göz yummasıyla Fırat’ın doğusunda güçlenen terör örgütü sahadaki varlığını yabancı güçlerin desteği ile kalıcı hale getirmeye çalışıyor. Bu durum bizim milli güvenliğimizi ilgilendirmekle kalmıyor. Aynı zamanda Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve geleceğine de tehdit oluşturuyor. Suriye’den kaynaklanan terörün her türlüsüne, Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğüne kasteden bütün girişimlere ayrım yapmadan ortak tavır almalıyız. Ülkenin bir bölümünde sergilenen hassasiyetlerin diğer bölümünde gösterilmiyor olması hem Suriye halkının hem de uluslararası toplumun burada verilen mücadeleye bakışını olumsuz etkiliyor. Türkiye özellikle Suriye’nin siyasi coğrafi ve sosyal bütünlüğü gerçek anlamda sağlanana kadar bölgedeki varlığını korumakta kararlıdır. Ülkemizin bekasına tehdit oluşturan yapıların hudutlarımızın hemen ötesinde cirit atmasına müsaade edemeyiz. Tehdidin kaynağına ve boyutuna göre gereken adımları atmayı sürdüreceğiz. Biz Suriye’de BM güvenlik konseyinin 2254 sayılı kararına uygun kalıcı bir çözüm bulunmasından yanayız. Bu bağlamda BM Suriye Özel Temsilcisi ile işbirliği halinde, anayasa komisyonunun tamamlanmasına serbest ve adil seçim yapılması için şartların hazırlanmasına önem veriyoruz.”
“BUGÜN BURADA BİR ATEŞKES İLANI YAPABİLİRSEK BU ZİRVENİN EN ÖNEMLİ ADIMLARINDAN BİRİ BU OLACAK”
Putin’in konuşmasından sonra bir kez daha söz alan Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantının sonlarına doğru ise bugün ateşkes kararı alınmasını gerektiğini ifade ederek, “Bugün burada bir ateşkes ilanı yapabilirsek bu zirvenin en önemli adımlarından biri bu olacak ve sivilleri ciddi manada huzurlu kılacak, rahatlatacaktır. Böyle bir adımın atılması ve böyle bir ilanın yapılması zirvenin de zaferi olacaktır. Putin’in anayasa ile ilgili bu adımlar atıldı, 45 kişilik liste belli bu anayasa ile ilgili çalışmalar da hız kazandığı halde halk beklentilerine doğru gidildiğini görmüş olacaktır” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan son olarak, “Burada özellikle diplomatik bir ifade 3. madde güzel bunu biz tabi diplomasi olarak anlarız, tabi burada ‘ateşkes’ kelimesi olursa çok daha isabetli olacaktır. Bu 3. Maddeyi güçlendirir. Buraya ‘ateşkes’ ifadesini koyarsak bu işi çok daha güçlendirecektir, rahatlatacaktır. Biz burada bütün örgütlere çağrı yapalım silahı bırakın diyeceğiz, silahı bırakın ki buraya sulh gelsin bu çağrıyı zirveden yapmış olalım” açıklamasını yaptı.