Türk kültür ve medeniyet tarihinde önemli bir yer tutan ve daha önce Topkapı, Ayasofya ve Semerkant nüshaları bilinen Edip Ahmed Yüknekî’nin Atabetü’l-Hakâyık adlı eserinin Hollanda nüshasını bulan Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Dr. Serkan Çakmak eserin bulunma serüvenini ve eserin diğer nüshalardan farkını Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Erzurum şubesinde açıkladı.
Dr. Serkan Çakmak eserin Hollanda nüshasının tarihinin bilinen diğer nüshalardan daha eski olduğunu, eserin tam olarak hangi tarihte kaleme alındığının bilinmediğini ama eserin dil özelliklerinden 12.yy’da yazıldığının tahmin edildiğini ifade etti. Hollanda nüshasında geçen tarihin 1896-97’ye denk geldiğini de belirten Dr. Çakmak Atabetü’l-Hakâyık’ın nüshaları arasında metin ve tarih ve az da olsa dil farklılıkları bulunduğunu söyledi. Dr. Çakmak şunları ifade etti:
“Benim nüshayı tespit ettiğim katalog Jan Schmidt tarafından hazırlanan 2012 yılında yayımlanan katalogdur. Leiden Üniversitesindeki ve Hollanda’daki diğer tüm koleksiyonlardaki Türkçe el yazması eserleri ihtiva eden bu katalogda nüshanın başlığının yer aldığı ilk sayfanın fotoğrafı da yer alıyordu. Kataloğu tararken başlığı gördüğümde son derece heyecanlanmıştım. Bu nüshayı ilk defa görüyordum ve bununla ilgili daha önce hiçbir bilgiye rastlamamıştım. Acaba ben mi eksik bir şey biliyorum, belki daha önce tanıtılmıştır diyerek ilgili tüm yayınları taradım. Ancak nüsha üzerine herhangi bir yayının olmadığını tespit ettim. Bunu acilen ilim dünyasına kazandırmak gerektiğini düşündüm. Derhal eserin dijital görüntülerini bulunduğu kütüphane ile yazışarak temin ettim. Elime ulaşan görüntülere baktığımda Hollanda nüshasını diğer nüshalardan ayıran ve bizce çok kıymetli kılan özellikleri olduğunu gördüm. Öncelikle eserin ismiyle ilgili yapılan tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. Zira, Atebetü’l-Hakâyık’ın ilk keşfedilen ve Necip Asım tarafından ilk neşri yapılan Ayasofya nüshasında eserin adı Hibetü’l-Hakâyık olarak kaydedilmiştir.
Hollanda nüshası yayınlanıncaya kadar en eski nüsha olarak bilinen Semerkant nüshasında ise eserin adı Uygur harfleriyle Adebetü’l-Hakâyık olarak geçer. Uygur harfleri dikkate alındığında bu “d” sesini “t” okumakta mümkündür. Eserin tenkitli metin neşrini yapan Reşit Rahmeti Arat ise nüshalar içerisinde Semerkant nüshasının en eski tarihli olması gerekçesiyle eserin adının Atebetü’l-Hakâyık olması gerektiğini vurgular. Ancak eserle ilgili birçok yayın yapan Fuat Köprülü ise eserin adının AybetülHakâyık olduğunu söyler. Onu bu fikre sevk eden iki âmil vardır. Bunlardan birincisi bugün kayıp olan Uzunköprü nüshasının sonunda bulunan zeyilde adının Aybetü’l-Hakâyık olarak yazılmasıdır.
Bana kalırsa Atebetü’l-Hakâyık’ın adı sonradan başkaları tarafından bu esere verilmiştir. Nasıl ki Ahmet Yesevi’nin hikmetleri daha sonra başkaları tarafından toplanarak bu esere Divân-ı Hikmet denmişse aynı durum Atebetü’l-Hakâyık, Hîbetü’l-Hakâyık ya da Aybetü’l-Hakâyık adlarıyla tesmiye olunan Edip Ahmed’in eseri için de geçerlidir. Zira müellif eserinin adından bahsetmemektedir.
Hollanda nüshasının istinsah tarihiyle ilgili kesin bir kayıt yok ancak nüsha bir mecmuanın içerisinde yer alıyor ve bu mecmuanın ikinci eseri Aybetü’l-Hakâyık birinci eser, Arapça bir hadis derlemesi ve bu derlemenin bittiği yerden itibaren Aybetü’l-Hakâyık metni başlıyor onun bitiminde ise 72 tane Türkçe dörtlüğün yer aldığını görüyoruz.”
Eserin dili, muhtevası ve istinsahlarından da bahseden Dr. Serkan Çakmak eser hakkında dinleyicilerden gelen soruları cevapladı.
Program sonunda TDED Erzurum Şube Başkanı Murat Ertaş, çalışmalarından dolayı Dr. Serkan Çakmak’a teşekkür plaketi takdim etti.