“Bir cemiyetin haklarını arayacak o cemiyet efradından tek veya birkaç şahıs değil, yine bütün cemiyet efradı olmalıdır. Bütün fertlerin mefkuresinin aynı noktaya temerküz etmesi yine en başta gelen amillerden biridir. Mefkure peşinde, hiçbir menfaati şahsiye beklemeden, yorulmadan, usanmadan koşmak lazımdır”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Dünyada ve özellikle çevremizde yaşanmakta olan çatışmalar ve savaşların temelinde paylaşımların yattığı yadsınamaz bir gerçektir. 1900’lü yılların başlarında ve ortalarında olmak üzere iki kez büyük paylaşım savaşlarının yaşandığı biliniyor. Sonrasında soğuk savaş diye tanımlanan bir süreç yaşandı. Dünya adeta karpuz gibi iki düşman ve zıt kutup olarak bölündü. Milyonlarca insanın karşılıklı olarak öldürülmesine karşın günümüzde küçük yoğunluklu çatışmalar devam ediyor.
İki kutuplu dünyanın 1990’lı yıllarda çatırdayıp yıkılmasından sonra tek kutuplu bakış ve söylemler öne çıkarılır oldu. Değişik proje ve uygulamalarla yeni nüfuz bölgeleri ile paylaşımlar dönemine girildiği gerçeğini hep birlikte yaşıyoruz. Büyük Ortadoğu Projesine koşut olarak ortalık yerlere bırakılan Arap Baharına ivme kazandırıldı. Suriye’de ve öncesinde diğer Arap ülkelerinde yaşananlar Arap Baharının ötesine geçen noktaya taşındı.
Baharın bukalemun gibi renk değiştirmesinden sonra mezhepsel ve etnik ayrılıkların çatıştırıldığı bir dönemi birlikte yaşıyoruz. Bu nedenle bölgede gövdeyi kan götürmektedir. Bu kanın durması için de şimdilerde Godo’nun gelmesi bekleniyor. Uzun yıllardır beklenen Godo bir türlü gelmiyor veya gelmek istemiyor. Bunun için de gövdeyi kan götürmeye devam edecektir.
Suriye’de yaşananları insanlık ayıbının ötesine geçen bir durum olarak tanımlamak olasıdır. Bu nedenden olacak Suriye ile yatıp onunla kalkıyoruz. Genel yaklaşımın Suriye noktasına düğümlenmesi ile diğer konuların ikinci hatta sıralamaya bile giremeyecek noktaya itildiğini üzülerek de olsa kaydetmek istiyoruz. AB’nin gelenekselleşmiş Türkiye’yi dışlayan İlerle – me Raporu da yayınlandı. Geçmiş raporlara göre daha ağır söylemeleri içerdiği açıklandı. Siyasetçiler adı geçen raporda yer alan sert söylemlerin mendil büyüklüğündeki ülkenin dönem başkanlığına bağladılar. Bu yaklaşımı unu ipe sermek olarak tanımlamak olasıdır.
19 Ekim günü toplanan Mili Güvenlik Kurulu’nda AB’nin adının dahi anılmaması bazı olasılıkların da tartışılmasına neden oldu. Önceki yıllarda da benzer kopuklukların yaşandığının da unutulmaması gerekiyor. Buna karşın şimdiki durumun farklı olduğunu söylemek istiyoruz. Gelinen bu noktayı, Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmeyeceği gerçeğinin artık siyasetçiler tarafından da kabul edildiğinin göstergesi olarak okumak gerekiyor.
AB’ne üyelik süreci başlarda çağdaşlık projesi olarak sunuluyordu. Aradan geçen sürede AB projesi duvara toslamakla kalmadı adeta ülkenin egemenliğine hükmeder noktaya taşındı. Halkın beklentileri sıraya konmuş gibi çöpe atıldı. Anadolu’nun güzel insanları da çağdaşlıktan başka her şeyi içeren projeye olan desteğinin son yapılan araştırmalara göre %20’lerin altında süründürür noktaya taşıdı. Bu noktaya taşınmasında en önemli hususun Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünü AB üyeliği ile özdeş tutulması ve baskı uygulanmasıdır. Bu yaklaşımın değiştirilmemesi noktasında sürünme daha aşağılardaki çukura atılacaktır.
18 – 20 Ekim 2012 günlerinde Mersin Üniversitesinin ev sahipliğinde Kıbrıs Türk Kültür Derneği tarafından düzenlenen 3. Uluslararası Kıbrıs Sempozyum’una Çukurova ile Çağ üniversiteleri de destek verdiler. Yoğun katılımlı olarak devam eden sempozyum da ana söylem ‘Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının’ tartışılması oldu. Değişik ülkelerden gelen bilim insanları iki gün boyunca enine boyuna irdeleyip değerlendirmelerde bulundular. Kıbrıs Türklerinin bu haklarının bu güne değin yeterince konuşulmadığı noktasında uzlaşılmasını bir kazanım olarak okumak gerektiğine inanıyoruz.
Sempozyuma sunulan bildirilerin yer alacağı bildiri kitabının en kısa sürede yayınlanacağının müjdesini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm arayanların yolunu aydınlatacağına inandığımız kitabın doğru olarak okunması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…