“Şimdiye kadar Türk toplumu olarak çok büyük işler başardık. Yapılan bütün işler, meydana getirilen bütün eserler, bir bütün olarak kahraman ve fedakâr Kıbrıs Türk toplumunundur. Ben ancak meydana getirilen eserlere, başarılan işlere bir katkıda bulunabilmişsem tarih ve insanlık önünde vatani vazifemi ifa etmiş bir kişi olarak kendimi çok mutlu ve bahtiyar sayacağım”1973
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs’ta 1964 yılından günümüze kadar geçen sürede BM Barış Gücü görev yapıyor. Bu uzun süreçte görev yapan gücün barış dışında her türlü işle uğraştıklarını söylemek olasıdır. Son olarak görev süresi yedi aylık bir süre için uzatılmıştı. Yapılan görüşmeler sonrasında tarafların çözüme ulaşma konusunda uzlaşacakları beklentisi vardı. Böyle bir beklentinin gerçekleşmeyeceğini görebilmek için BM Genel Sekreteri olmak yeterlidir. Bugüne değin gelip geçen bütün genel sekreterlerin hazırladıkları bütün raporların birbirlerinden kopya çekilerek yazdıkları anlaşılıyor. Bay Ban Ki Moon’un hazırladığı raporu teknik bir rapor olarak nitelemek olasıdır. Raporun Güvenlik Konseyi üyelerinin çıkarları doğrultusunda hazırlandığı gözleniyor. AB Haber Sitesinde yapılan bu değerlendirmeye katılmamak biraz olsun haksızlıktır. “ne şiş yansın ne kebap” türünden bir rapor olduğunun altını kalın çizgilerle çizmek durumundayız. Bu şekilde kaleme alınan raporun yazana da yazdığı kuruma da saygınlık kazandırmadığının bilinmesini istiyoruz.
Kıbrıs’ın (mendil büyüklüğündeki ülke) Münhasır Ekonomik Bölgesinde bulunan doğalgaz ve diğer zenginliklerin bütün Kıbrıslılara ait olduğuna raporda vurgu yapılıyor. “Hasan dağı arpalıktır eğer saban girerse” söylemi ile örtüşen bir yaklaşımı, doğalgaz ve diğer zenginlikler için de geçerlidir. Rumlar burada Türklerin de hakkı vardır derlerse Hasandağı arpalık olabilir.
Rumların çıkarları ile Güvenlik Konseyi üyelerinin çıkarlarının çakıştığı noktada mendil büyüklüğündeki ülkenin hükümet sözcüsünün kulakları ağzı ile birleşti. Barış Gücünün görev süresinin uzatılmasından memnun olduklarını söylüyordu. Bay Sözcü, Türk işgalinin devam etmesi ve on binlerce yerleşiğin varlığı nedeniyle bu güce gereksinimleri olduğunu belirtiyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin görüşlerini destekleyen BM Güvenlik Konseyi üyelerine hükümetin teşekkürlerini iletiyor. Bundan iyisinin Şam’da kayısı olduğunu düşünüyor. Kayısının güzelliğinden olacak Suriye’ye olası bir uluslararası müdahale sonrasında Amerikalılarla Avrupalıların Kıbrıs üzerinden kendi ülkelerine gönderilmesi planlanıyor.
Fileleftos Gazetesinde yer alan bir değerlendirmede, Kıbrıs’ta görev yapan BM Barış Gücünün görev süresinin uzatılması kararının alınması sırasında İngiltere’nin adı geçen gücün yetkilerinde köklü değişikliklerin yapılmasını istediği kaydediliyor. İngiltere Lübnan’da görev yapan BM gücünün çalışmalarını bu isteğinin gerekçesi olarak sunuyor. Bunun ötesinde Barış gücünün rolünün gözden geçirilmesini de istiyorlar. Böyle bir çalışmanın başlatılmasının bile 168 sayılı kararın ortalık yerlerden kaldırılmasını beraberinde getirecektir. İngiltere 168 sayılı kararın çok yaşamsal öneme sahip olduğuna dikkat çekerken “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığı ve devamını güvence altına alan da bu karardır” diyor. Görünen o ki bu kararın iyice pekiştirilmesini istiyorlar. O zaman buyurun namazın cenazesini kılmaya…
Son günlerde adadaki çözümsüzlüğe ivme kazandırmak ve Türkiye’nin AB ilişkilerinin olumsuz etkisinden kurtarabilmek için İngiltere’nin “B Planı”ndan söz ediliyor. Politis Gazetesinde yer alan haberde “İngiltere’nin B Planı Londra 2012 yılında Alternatif Adımlar Öneriyor” diye yer alıyor. İngiltere’nin adayı eline geçirdiği günden itibaren sürekli olarak çözüm önerileri adı altında çalışmaları yaptığı biliniyor. Kıbrıs Türklerinin sürekli olarak ikinci sınıf yurttaşlar olarak görüldüğünün de unutulmaması gerekiyor.Bu planların özü adadaki İngiliz üslerinin kalıcılığının güvence altına alınmasına yöneliktir.
Gazete, “Independent” gazetesine dayandırdığı haberinde, İngiltere Hükümeti’nin “Silahlı Kuvvetler 2020” başlıklı raporunda, ne Kıbrıs ne de Folkland adalarındaki birliklerinden, ekonomik önlemler çerçevesinde vazgeçilmeyeceğine vurgu yapılıyor. Bu güne değin hazırlanan uluslararası topluma da mal edilen çözüm planlarının perde gerisinde İngiltere’nin olduğu bir kez daha ortalık yerlere çıkmış oluyor.
İngiltere’nin yaklaşımını, bana dokunmayın, benim çıkarlarıma taş atmayın da nasıl yaşarsanız yaşayın olarak okumak gerekiyor mu ne…
SEVGİ İle kalınız.