“İş başına gelen her mesul idareci, biz Türk halkına dünkülerin indiremediği darbeden daha ağırını, daha ezicisini indirmekte tereddüt göstermedi. Belki biraz ileri gidiyoruz, belki yazdıklarımız hoşa gitmeyecektir fakat ne yapalım? Bıçak kemiğe dayanmıştır. Daha fazlasına tahammülümüz kalmadı. Ezildik, perişan olduk. Hala mı bizden meskenet bekleniyor? Hayır, artık biz hak peşindeyiz .”1951
Dr. Fazıl KÜÇÜK
AB yönetiminin Yunanistan’la olan ilişkileri, normal boyutunu aşarak bıyıkla sakal arasına sıkışmış ağzın konumundadır. Yunanistan’da yapılan seçimlerden sonra eski para birimi olan Drahmi’ye dönüş hızla gündeme taşındı. Ekonomik açmazı aşabilmenin yolunun bu uygulama sonrasında aşılacağı düşünülüyor. Bu tartışmalar yapılırken AB Komisyonu Başkanı Bay Barosso’nun, “Bir ülke kurallara uymuyorsa gitmesi daha iyi olur” dediği dillendiriliyor.
Yunanistan’a ilişkin tartışmalar devam ederken AB istatistik kurumu Eurostat’ın açıkladığı 2012 yılının ilk üç ayına ilişkin ekonomik göstergelerin hiç de iç açıcı olmadığını ortalık yerlere çıkıyor. Geçen yılın aynı dönemine göre Euro bölgesindeki ülkelerin büyüme oranının yine sıfırı çektiği gerçeğidir. Buna karşın sıfırı çekenler, Yunanistan’la oynamayı da sürdürüyorlar. Bu nedenle 17 Haziran’da yapılacak olan Yunanistan seçimleri fazlası ile önem kazanıyor.
Euro Bölgesi Bakanlar Grubu’nun Başkanı Jean Claude Juncker, “Yunanistan halkı bilmeli ki biz, bir program üzerinde anlaşmaya vardık ve bu program uygulanmak zorunda” diyerek bir anlamda Yunan halkını tehdit ediyor. Yunanistan’da yaşananlar AB üzerine adeta bir karabasan gibi çökmüştür. Kötü bir örnek olması sonrasında Yunanistan’ı kendi haline bırakmak istemediklerini de söylüyorlar. Almanya’da Bayan Merkel’in partisinin seçim yenilgisi de Yunanistan olayının biberi tuzu oluyor.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Bay Martin Schulz geçtiğimiz günlerde mendil büyüklüğündeki ülkede idi. Konuşmasında ağzından adeta bal damlıyordu. Bay Martin; “Hristofyas’ın arkadaşı olmaktan, O’na hayran olduğum için gururluyum” diyordu. Arkadaşlıklarının uzun süre devam etmesi için t-onlar tuza gereksinimleri olduğunu da kaydetmek istiyoruz. Bilindiği gibi şimdilerden kavurucu sıcaklar başlamıştır. Doğal olarak tuz olayı bizleri fazla ilgilendirmiyor. Bizler ilgilendiren bu bayın “İki taraflı saygı ve anlayış istiyoruz. Bu nedenle de tehditleri duydum” değerlendirmesidir.
İki taraflı saygıdan söz ederken Kıbrıs Türklerini kastetmediğinin altını çizmek istiyoruz. Kıbrıs Türklerini kastediyor olsa tehdit sözcüğünü ağzına almaması gerekiyordu. Kimin kim veya kimleri tehdit ettiğine açıklık getirmesi kaçınılmazdır. Getirmediği takdirde Siz bu bayı dilediğiniz gibi değerlendiriniz. Yine bildik ve bilinen senaryolarla Türkiye’ye gelerek görüşmelerini yapmıştır.
Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki doğalgaz ve petrol kaynaklarından “yalnızca Rumların hakkı var Türklerin hakkı yoktur”. Bu yaklaşımın sakat ve gerçeklerden kilometrelerce uzak bir değerlendirme olduğunun da bilinmesini istiyoruz. Genel içerisinde bu yaklaşım, bütün AB ülkelerinin önde gidenlerinin görüşü oluyor. Buna karşın Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olarak haklarının olduğunu mutlaka biliyorlardır. Uluslararası hukuktan kaynaklanan bütün haklarının Kıbrıs Türklerine teslim edilmesi gerekmektedir. Aksi halde uyuşmazlık 40 yıl öncesindeki konumunu korumaya devam edecektir. Avrupa Parlamentosu başkan eskisi Mechtild Rothe’un “önümüzdeki dönemde bu sorunun çözümünün beklenmediğini” açıkladı. Bu gerçekle yüzleşmiş olmasını yine de iyi niyetle değerlendirmek istiyoruz.
Sorumlu oldukları dönemde devekuşu örneğinde olduğu gibi gerçekleri göremeyenlerin, sorumluluğu devretmelerinden sonraki yaklaşımları ilginçliklerle doludur. Bu nedenle uyuşmazlığı tek gözle görmeye devam edenlerden gerçekleri görmesini beklememek gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…